Edebiyatçılar birbiriyle helalleşmeli
Hüseyin Akın / Milli Gazete
Siyasette “helallik alma” tartışması bütün hızıyla sürüyor. Bu konuda kim samimi kim politik orasını bilemem. BildiÄŸim bir tek ÅŸey var; dünya fâni, ölüm ani. Yani, kavgalar kavga edenlerden önce çekip gitmeli bu dünyadan. Küslükler sebeplerini de alıp yanlarına nisyan çukuruna gömülmeli. “Nerede kâğıt varsa orada illaki bir üçkâğıt vardır” derdi rahmetli dedem. Neye istinaden söylemiÅŸ olduÄŸunu ÅŸimdi daha iyi anlıyorum. Üstelik ömrü boyunca nüfus kâğıdından baÅŸka hiçbir kâğıtla iliÅŸkisi olmayan birinin bu kinayeli cümleyi kurmasını da artık garipsemiyorum.
Dünden bugüne ÅŸair-yazar ortamlarına baktığımızda birbiriyle helalleÅŸmeden ölüp giden çok isme rastlarız. Bu kavgaların hepsini polemik diye geçiÅŸtirmek “eleÅŸtiri” kelimesine haksızlık olur. Sadece dünya görüÅŸüne dayalı ideolojik farklılıktan kaynaklanan bir niza deÄŸil bu, aynı zamanda aynı kafa ve de dünyaya sahip olanların pazarcı kavgası.
GeçmiÅŸ yıllarda bir ÅŸair büyüÄŸümüz ÅŸöyle bir baÅŸlık atmıştı yazısına: “Åžairlerden bıktım öykücülerle arkadaÅŸ olmak istiyorum!” Öykücüler sütten çıkmış ak kaşık mı? Yazdıkları türün karakterine baktığımızda biraz öyle görünüyor. Mesela siz hiç “kavga öyküleri” diye öykü içerisinde bir yan alan duydunuz mu? Ben duymadım. Fakat edebiyatımızda “kavga ÅŸiirleri” nereden baksan külliyat oluÅŸturacak denli çoktur. Åžöyle sırtınızı arkaya yaslayıp hatırlamaya çalışın, ne kadar çok ÅŸair-yazarın birbiriyle küs ve kavgalı olduÄŸunu göreceksiniz. Ego ya da “ene” artık ne derseniz deyin, kiÅŸinin kendini bu kadar kutsamasına gerek var mı gerçekten?
Her küstürücü kendince masumdur. Buna inanmasa, mümkün deÄŸil rahat edemez. Haklı olma yarışında herkes bayrağı önde taşımak istiyor. Hak nedir bilinmeden haklı olduÄŸunu sanmak çok kullanışlı bir savunma mekanizması olsa gerektir. Küstüren kiÅŸi ile küsen kiÅŸi arasında “sen deÄŸil ben haklıyım” münakaÅŸası yıllar boyu sürüp gider. Biri kalkıp diÄŸerine “evet sen haklısın” dese buzlar eriyecek. Ne yazık ki ego buna müsaade etmiyor. Oysa “sen haklısın” veya “ben haklıyım” demekle kimse hakikatte haklı çıkmaz. Bunu bilse bilse hakkın sahibi Cenab-ı Hak bilir.
Ömrümün en kırılgan zamanları aynı zamanda en genç ve kendimi en güçlü hissettiÄŸim zamanlarıydı. YaÅŸayıp yaÅŸ aldıkça kırmamayı ve kolay kolay kırılmamayı öÄŸrendim. Taammüden çok yaralandım, ama bile bile kimseyi yaraladığımı sanmıyorum. Ne olursa olsun yine de birisi gelip bana “sen beni yaraladın” dediÄŸinde “küsenin beyanı esastır” hükmünce davranıp ondan helallik istemiÅŸimdir. Beni yaralayanlara gelince, bana karşı mahcubiyetlerini özür kabul edip onları içimde affettim. Gerisini Allah’a bıraktım. Åžayet yıktıklarını yeniden yapmak gibi bir gayretlerine ÅŸahit olursam bu kez bir adım ileri giderek onlar için Allah’a yalvarıp bağışlanmalarını diledim. “Haklı olma” hakkını bilerek ya da bilmeyerek üzdüÄŸüm insanlara vermek benim için hiç zor olmadı.
Sonunda ölüm varsa haklı olsam ne faydası var? GeçmiÅŸte yaÅŸanan tatsızlıkları geçmiÅŸle beraber geçmiÅŸ kabul etmek aklımızın kolayca onaylayacağı erdemlerdendir. Bir nehirde iki kere yıkanmıyoruz. Zaman her ÅŸeyi her saniye yeniden formatlıyor. Ä°nsan da yerinde durmuyor elbette. Tövbeler, piÅŸmanlıklar, yanlışlar, yanılışlar, keÅŸkeler, belkiler ve düÅŸmeler kalkmalarla sürekli yenileniyoruz. Yenilenmek yenilmemektir. Affetmeye yaklaÅŸmayan Allah’tan nasıl af dilemeye yüzü olabilir? Bir lokantaya girdiÄŸinizde nasıl helal gıda hassasiyetinize uygun yemek seçiyorsanız insan insana iliÅŸkilerinizde de geçirdiÄŸiniz vaktin helale tahvil olmasına dikkat etmelisiniz.
Bütün yazarlar ve ÅŸairler yazdıkları ürünün karşılığında okuyucudan “helal olsun!” beklerler. Ne de olsa marifet iltifata tabidir. Bunda yadırganacak bir durum da yoktur. Madem öyle, bu “helal olsun!” ifadesini hakiki anlamıyla neden küstükleri diÄŸer ÅŸair ve yazarlar için kullanmazlar? Yoksa musalla taşındaki helalleÅŸmeyi mi bekliyorlar?
Henüz yorum yapılmamış.