Sosyal Medya

Güncel

Teolojiden antropolojiye bir Atatürk fenomenolojisi

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



GeçmiÅŸ yıllara nazaran her sene biraz daha garip 10 Kasım anmalarına, 29 Ekim kutlamalarına ÅŸahit oluyoruz. Bu anmaların-kutlamaların resmî ideolojik boyutları dolayısıyla belli bir abartı payı her zaman biraz anlaşılabilir. Adı üstünde resmi de olsa “ideoloji” ve ideolojiler doÄŸası itibariyle gerçeÄŸin olduÄŸu gibi yansıtılmasını deÄŸil, seçilmiÅŸ belli kiÅŸi, dönem, olay veya gerçeÄŸin kutsanıp efsaneleÅŸtirilmesine dayanır.

MUSTAFA KEMAL’Ä° ANMAK Ä°ÇÄ°N Ä°SLAM’A SÖVMEK ÅžART MIDIR?

Anlaşılmayan ÅŸey, ideolojinin gerçekle haddinden fazla karıştırılmasıdır. Daha da anlaşılmayan ve hiçbir zaman anlaşılamayacak ÅŸey Mustafa Kemal’i hayırla anmanın Ä°slam’ın deÄŸerlerine, sembollerine, inançlarına dair bir nefret ve düÅŸmanlık söylemini gerektirmesidir.

Bazı okullarda Mustafa Kemal’e atfedilen rolün onun neredeyse “karanlıkla”, “gericilikle”, “baÄŸnazlıkla” özdeÅŸleÅŸtirilen Ä°slam’ın sembollerine açmış olduÄŸu savaÅŸ olduÄŸu cüretkarca ifade edildi. Bizzat Milli EÄŸitime baÄŸlı öÄŸretmenler, okul müdürleri eliyle yürütülen bu merasimler bir yandan Ä°slam’a karşı açık bir düÅŸmanlık suçu irtikap ederken Mustafa Kemal’i de açıkça Ä°slam düÅŸmanı gibi resmettiklerinin farkında bile deÄŸiller.

“Özlediyseniz fesi peçeyi / Aydınlığa yeÄŸliyorsanız kara geceyi / Hâlâ medet umuyorsanız / Şıhtan ÅŸeyhten derviÅŸten / Åžifa buluyorsanız / Muskadan üfürükçüden ... EÅŸit olmasın diyorsanız kadınla erkek / Kara çarÅŸafa girsin diyorsanız / Yobazın gazabından ürkerek ... / Hâlâ önemini anlayamadıysanız / Millet olmanın / Kul olun / Ümmet kalın / Fetvasını bekleyin ÅŸeyhülislamın / Unutun tüm dediklerimi / Yıkın diktiÄŸiniz heykellerimi” diye bir ÅŸiir okutulmuÅŸ bir okulda.

Bu ifadelerin herhangi biri bir Avrupa ülkesinde baÅŸkaları tarafından söylenince doÄŸrudan “Ä°slamofobi” teÅŸhisi konularak, kin ve nefret suçu olarak yargılanmayı hak eder. Bizde ise bu suç Mustafa Kemal’i anma adına nasıl bu kadar kolay iÅŸlenebiliyor? Evlatlarımızı, körpe dimaÄŸlarıyla bu tür bidat ve hurafelerle zehirlensinler diye mi emanet ediyoruz okullara?

TARÄ°HÄ°MÄ°ZÄ°N DÄ°LÄ° DE TÖREN DÄ°LÄ° GÄ°BÄ° MÄ°TOLOJÄ°K

Anma veya kutlama törenlerine hâkim olan mitolojik söylem ne yazık ki tarihyazımına da hâkim. Konuyla ilgili tarih ilkokul seviyesinde bir dimaÄŸa bile reva görülemeyecek bir hurafenin ötesine gitmediÄŸi halde kimsenin sorgulamaya cesaret edemeyeceÄŸi kutsal bir dokunulmazlığa sahip.

Efsane içinde insanüstü özelliklerle donatılmış mitolojik kahramanlar ve mücadele ettikleri yine olaÄŸanüstü kötülükleriyle ÅŸeytansı düÅŸmanlar vardır. Elbette bu ideolojiden ne bir tarih çıkar ne de saÄŸlıklı bir tarih bilinci veya kiÅŸiliÄŸi. Bu mitolojik anlayışla okunan ve ezberletilen tarihten birleÅŸtirici bir ruh, hümanist bir hoÅŸgörülülük, evrensel bir mesaj veya toplumsal barış edebiyatı beklemek beyhude.

Hele bu tarihte kendinizi mitolojik kahramanla özdeÅŸleÅŸtirip onun mücadele ettiÄŸi kötüleri de ÅŸimdi karşınızdaki muhaliflerle özdeÅŸleÅŸtirmeye kalkıştığınızda yaptığınız anmadan da törenden de beraber yaÅŸadığınız insanlara iflah olmaz bir kin ve nefretten baÅŸka ne duygu ne felsefe üretebilirsiniz.

Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyetinin kuruluÅŸundaki tarihsel rolü inkâr edilemez. Bu süreçte ise KurtuluÅŸ Savaşını beraber verdiÄŸi kendi silah arkadaÅŸlarının neredeyse tamamıyla yolun belli aÅŸamalarında ciddi ihtilaflar yaÅŸadığı, onlarla yollarını ayırdığı da ayrı bir gerçek. Sonradan ayrıca dramatize edilen “Atanın yalnızlığı” aslında tamamen kendi tercihleriyle oluÅŸan bu tasfiyelerinin bir sonucuydu. YaÅŸadığı her ayrışma dolayısıyla bilahare yazılacak her türlü tarih için farklı anlatımları mümkün kılan bir siyaset adamıydı Mustafa Kemal. O yüzden o tarihe gerçek anlamda girildiÄŸinde bugünün siyasi ayrışmalarını çözmeye referans oluÅŸturacak hiçbir ölçüt tesis edilemez.

BU KAFAYLA ATATÜRK ANLAÅžILAMAZ

Bu konuda çok ÅŸeyler yazılmış çok ÅŸeyler söylenmiÅŸtir. Amacımız bu sayfaları yeniden açmak deÄŸil, esasen bu aÅŸamada böyle bir ÅŸey yapmanın da hiçbir faydası olmadığı ortada. Ä°ÅŸin doÄŸrusu Mustafa Kemal’in bir tarihi ÅŸahsiyet olarak hiçbir zaman gerçek anlamda anlaşılmaya çalışılmamış ve tartışılmamış olmasıdır. Onu anlamaya mitolojik bir ÅŸahsiyet seviyesinde ele alanlarla onu yerden yere vuranlar arasında bir yol bulmak imkansıza yakındır. Bir noktadan sonra Kur’an-ı Kerim’in bilhassa ihtilaf konusu belli tarihi ÅŸahsiyetler hakkında “onlar bir nesildi geldi geçti, onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptığınız size ve onların yaptıklarından dolayı sorgulanacak deÄŸilsiniz” buyruÄŸunun derin hikmetini kavrıyorsunuz.

Esasen bu, tarihi ÅŸahsiyetlerin tamamına uygulanacak, bugüne çok saÄŸlıklı sonuçlar üretecek bir kriterdir. Hiçbir sonuç vermeyecek ve aslında o ÅŸahsiyetleri daha iyi anlamamıza yol açmayacak tartışmalardan uzak durmak evladır. Tarihten günümüze hesaplar getirmek ontolojik olarak imkânsız aslında ama sıkça sapılan bir yol. Aynı ÅŸekilde günümüzün kavgalarını tarihe müracaat ederek çözmeye çalışacağını düÅŸünmek hem yaÅŸayan insanların yaÅŸamayı, çözüm üretmeyi bilmezliÄŸinin bir ifadesidir hem de bu tür müracaatlardan tarihe atfedilen mitolojik hikayelerden baÅŸka bir ÅŸey çıkmaz.

Dertlerine ilaç olacağını düÅŸündükleri tarih orada öyle aguÅŸunu açmış duruyor deÄŸil, bilakis o tarih kendi beklentilerine uygun olarak zihin ve duygu dünyasında vehmediliyor. Kendi eksikliÄŸini gidererek zihnine yansıttığı bir süper-insan olarak kurtarıcısını yaratan insanı Ludwing Feuerbach mı daha iyi anlatır Karl Marx mı?

O faslı buraya taşıdığımızda yine de insanları her geçen gün kendi zihinsel üretimlerinden daha abartılı, daha ritüel ve mitolojik bir söylemle medet ummaya sevk eden faktörleri anlamaya çalışmamızın ayrı bir önemi kendini hissettirir. Tam bu noktada Teolojiden antropolojiye doÄŸru bir fenomenoloji Atatürk’ü anlamak için iyi bir baÅŸlangıç olabilir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.