Güncel
Tadından yenilmeyen bir rejim tartışması..
Follow @dusuncemektebi2
Selahaddin E. ÇAKIRGİL / STAR Gazetesi
26 Ekim günü, MHP Gn. BaÅŸkanı Bahçeli, 1923'deki rejim deÄŸiÅŸikliÄŸiyle ilgili olarak doÄŸru bir söz söyledi yanlışını düzeltti ve, 'Cumhuriyet'in ilânıyla tetiklenen güçlü deÄŸiÅŸim, ne milleti, ne de devleti deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir; deÄŸiÅŸen, yalnızca siyasal rejim olmuÅŸtur. (...)"Rejim deÄŸiÅŸti" diyerek yaygara koparanlar iflâh olmaz bir yalancılığa, inkar edilemez bir önyargı hastalığına yakalanan gafillerdir. Halbuki gerçekte yegane deÄŸiÅŸen, yönetim sistemidir.' dedi.
Bahçeli'nin rejim tanımlamasının iyi anlaşılması gerekir. Çünkü, rejim /yönetim mekanizması, genelde Devlet sanılmaktadır. Ancak kendisi de, konuÅŸmasının sonunda bir rejim kurucusunu, 'devlet kurucusu' olarak ifade ederken, kendisiyle bir çeliÅŸkiye düÅŸmemiÅŸ midir?
*
Evet, rejim, Devlet denilen sosyal üst-yapı kurumunun üç aslî unsurundan, olmazsa olmaz üç aslî unsurundan sadece birisidir.
Bu üç aslî unsur:
1- Belli bir insan topluluÄŸu / halk kitlesi,
2- Öyle bir halk kitlesinin kendisine aid ve baÅŸkalarının hükmetmediÄŸi belli bir coÄŸrafya,
3 - O coÄŸrafya üzerinde tesis olunmuÅŸ bir yönetim mekanizması, rejim..
Bu üç aslî unsur tamam olduÄŸunda, bir devlet nazarî/teorik açıdan varlığını fiilen ortaya koymuÅŸ demektir.
Bu tariflere göre, 'Halk' mâlum, biz idik.. 'CoÄŸrafya' da mâlum, bin yıla yakın zamandır biz Müslümanlarındı. Ancak, kurulan yeni rejim de, bizim miydi; Müslümanların aslî deÄŸerlerine, kesin doÄŸrularına göre mi kurulmuÅŸtu?
*
Elbette, bu üç aslî unsur veya sütun üzerindeki yapıyı ayakta tutmak için, kendisini savunabilmek için bir silahlı güç/ ordu, ve yargı mekanizması oluÅŸturmak, kendi adına para basmak ve idaresindeki halkın maiÅŸet çarkını döndürecek bir iktisadî ve ticarî sistem için müsaid zemin hazırlamak, vs.. daha baÅŸka unsurların da oluÅŸturulması gerekir.
*
Bahçeli'nin sözlerinin devamında da ilginç görüÅŸler de var.
Meselâ, '(...) Bazı maksadlı cahiller Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı'nın redd-i mirasıyla kurulduÄŸunu söylese de, bu iddia tamamen uydurma olup, nesnel ve tarihsel gerçeklere bütünüyle terstir. (...)Cumhuriyet'i övmek demek, onun öncesini, önceki devirleri yermek, gözden çıkarmak demek deÄŸildir' diyor, Bahçeli..
Bahçeli'nin iÅŸaret ettiÄŸi ve Osmanlı mirâsının reddi üzerine kurulduÄŸunu söyleyenleri eleÅŸtirdiÄŸi konuda, ilk eleÅŸtirmesi gereken, yeni rejimin kurucusu olan deÄŸil midir? Ki, Devlet Bey'in, yarım saati aÅŸan konuÅŸmasında 14-15 kez zikrettiÄŸi isim ve o ismi kendilerine bir ideolojik zırh haline getirenlerin,100 yıla yakın zamandır, bütün geçmiÅŸimizi yerdiklerini, gözden çıkardıklarını bilmediÄŸi de düÅŸünülemez.
Bahçeli, o dönemin en ağır eleÅŸtirilerinin bizzat o ismin geldiÄŸini biliyor elbette.. O isim veya isimler ki, sadece kendilerinin yetiÅŸtiÄŸi yüksek mektepleri kuran Sultan 2. Abdulhamîd ve kendisine en yüksek askerî pâyeler vererek Anadolu'ya gönderen Sultan Vahiduddin'e deÄŸil, bütünüyle Osmanlı geçmiÅŸimize ağır ÅŸekilde saldıran sözler söylemiÅŸlerdir. Daha, son 29 Ekim günü, laik rejimin prof. unvanlı nice 'kapıkulu akademisyenleri' tarafından Osmanlı geçmiÅŸimiz hakkında, 98. Yıl münasebetiyle medya organlarında, yeni rejimin faziletleri diye söylenen ve sadece günümüzün kemalist-laiklerini memnun etmeyi hedef alan sözlere bir bakılabilir.
*
Bahçeli'nin sözkonusu konuÅŸmasındaki, (...) 1913'te fes takıp Ä°mparatorluk coÄŸrafyasında düÅŸman kovalayan vatan evlatları, 1923'de bu defa da kalpak giyip vatan topraklarından düÅŸmanları atarak Cumhuriyet'i kuvveden fiile geçirmiÅŸlerdir. (...) Cumhuriyet kutlu bir emanettir, korunup kollanması gereken bir nimettir.' ÅŸeklindeki sözleri de ilginç..
Evet, mâdem ki, o, fesli, kalpaklı, sarıklı veya başına koyacak bir ÅŸey bulamayan 'yalın ayak- başı kabak' vatan evladlarının onca mücadele ve mücahedelerinden sonra baÅŸlarına getirilen, -daha doÄŸrusu, baÅŸlarına börk geçirmek deyimini hatırlatacak ÅŸekilde,- zorla konulan nesneler de, Devlet Bey'in sözlerinin devamında yerini bulmalı deÄŸil miydi?
Fes, kalpak veya sarıklar giyerek kendi topraklarından düÅŸmanları kovan insanlar, henüz yaralarını sarmaya bile fırsat bulmadan; bu sefer de baÅŸlarına, asırlardır koymadıkları Frenk serpuÅŸlarını giymeye zorlandıklarında itiraz edince, kim veya kimler tarafından hattâ dâraÄŸaçlarına bile çekilmiÅŸlerdi? (Müteveffâ Ç. Altan, dedesinin Erzurum'da yargıçlık yaparken, ÅŸapka giymeyi reddedenleri idâm sehpasına gönderdiÄŸini, idâm edilenlerin arasında hattâ bir 'kadın'ın da bulunduÄŸunu yazmamış mıydı?
Aynı ÅŸekilde, Åževket Süreyya Aydemir de, gözlemlerini anlattığı, 'Suyu Arayan Adam' isimli kitabında, Ankara'da Ä°stiklâl Mahkemesi 'ndeki bir yargıcın, niceler, 'inkilabın gereÄŸi' diyerek fötr ÅŸapka giyen bir gazeteciyi, 'Baban da mı bunu giyerdi. Ne inkılabı? Ä°nkılab bitti..' diye tekmeleyerek merdivenlerden yuvarladığını, ve amma, aynı hâkimin birkaç ay sonra, (muhtemelen Ä°skilipli Âtıf Efendi'yi kasdederek), 'frenk ÅŸapkasına karşı çıkan bir âlim kiÅŸiye idâm cezası verdiÄŸini' anlatmıyor mu?)
Evet, Bahçeli bu konuyu da söyleseydi, deÄŸindiÄŸi konu tamamlanmış olurdu..
*
Bu satırların sahibi, dayatma deÄŸil, gerçek mânada bir cumhuriyet rejiminin Müslümanlar tarafından benimsenebilecek en iyi rejimlerden birisi olabileceÄŸine ve Müslüman bir halkın, bu sistemle, kendi kesin doÄŸrularına göre bir dünya düzeni kurup hür olarak yaÅŸayabileceÄŸine inanmaktadır. Milletimizin cumhurunun / ekseriyetinin iradesi dışında ve zorla dayatılan, dâraÄŸaçları gölgesinde ve mest kafaların nâraları arasında neler yapıldığını serbestçe anlatmadan neyi tartışacağız ve gerçeÄŸi nasıl bulacağız ki?
*
Henüz yorum yapılmamış.