Ali Haydar Haksal / KiÅŸilik veya karakter
Follow @dusuncemektebi2
Ali Haydar Haksal / Milli Gazete
Nasıl bir dönemdeyiz, nasıl bir oluÅŸum içinde ya da?.. Dönemler sorgulanıyor genelde. GeçmiÅŸe ait olanlar geçmiÅŸte kalıyorlar, ÅŸu zamanın hızlı akışına ayak uyduramıyorlar. DeÄŸiÅŸimler etkiliyor, ancak ona uymada da zorlanıyorlar. Teknoloji ve biliÅŸimin geliÅŸimi insan algısının hızına baÄŸlı. Zihin sürekli deÄŸiÅŸimlerle karşı karşıya. Bedensel yorgunluktan çok zihinsel yorgunluk insanı daha çok etkiliyor. Algıları zayıflıyor ya da olan bitenlerin hızına yetiÅŸilemiyor.
Bilim ve teknolojik deÄŸiÅŸimde yaÅŸlılar çocuklarının çok gerisindedirler. Hayata egemen olan âdeta artık insanların parmaklarının ucunda. Parmak algısının hızıdır görünen. Gündelik hayatta, sokakta, çarşıda, taşıma araçlarında insanların parmakları çalışıyor daha çok. TuÅŸların üzerindedir dikkati. Etrafında nelerin olduÄŸuna kaygısız, umarsız. Çünkü odaklandığı ÅŸey ve yönettiÄŸi parmaklar ve ona baÄŸlı olan zihin.
Kentlerin uÄŸultusu, sarsıcı gürültüsü umurlarında deÄŸil. Çünkü odaklanılan ÅŸey, nesne veya durum onları sürüklüyor. Bir olay olsa, büyük bir sarsıntı olsa bile farkında olunamıyor. Bir haksızlık yaÅŸanıyorsa ona ilgisiz kalındığından tepki verilemiyor. Cinayetler iÅŸleniyor, kadınlar taciz ediliyor, çocuklar kaçırılıyor, kaÅŸla göz arasında gasplar yaÅŸanıyor… Odaklanılan ÅŸey onu öylesine etkisine alıyor ki; neler olup bittiÄŸini görmüyor. Görse bile ilgilenmiyor.
Toplum bir cinnet hâlini yaşıyor. Bu, bulaşıcı. Bu sadece yaÅŸadığımız ülkede deÄŸil. Medya kimi ÅŸeylere karşı fazlasıyla dikkatli, kimileri ilgi alanının dışında.
Ä°deolojilerin bitiÅŸiyle hayat karmaşık, kaotik bir hâlde. Bu da sanki günümüzün ideolojisi. Umursamazlık, vurdumduymazlık ideolojisi. Hiçlik, boÅŸluk ve savruluÅŸ.
Aile kültürünün etkisi azalıyor. Evlerde de birbirine yabancı, birbirine uzak bireyler var. Herkes kendi dünyasında. Veya evlerdeki nesneler bireyleri kendi dünyasına çekiyor ve tutsak ediyor. Televizyonlar, filmler, telefonlar, oyun araçları, ev eÅŸyası... Her biri kendine uygun olanını kendine çekiyor. YabancılaÅŸma daha ilk günlerinde baÅŸlıyor gençlerde. Büyükler de onlardan geri deÄŸil. Çünkü onları da çekip içine alanlar var.
Bir çocuÄŸun, gencin geliÅŸimi aile içi kültürden çok nesnelerle oluyor. O da küresel bir kültür oluÅŸturuyor. Bu, hem tüketime, hem aşırılıklara ve hırsa itiyor. Hem en iyi nesneye sahip olmak istiyor ama ona güç yetirecek maddî olanaklardan mahrum. Çünkü tüketim kültürü sadece içinde bulunulan ânı deÄŸil, geleceÄŸi de ipotek ediyor. Kendine baÄŸlıyor. Gelecek enerjisini peÅŸinen teslim ediyor. Bir süre sonra artık yorgun düÅŸüyor. Bu da kendine bir çıkış yolu bulmanın endiÅŸesine ve telâşına neden oluyor. Bunlara harcanacak güç ve enerji kalmayınca o zaman da saldırganlaşıyor.
BaÅŸ döndürücü olan bu yeni hayata ayak uydurmak oldukça güç. Ä°nsanın kendisine zaman ayırmaya bile fırsatı yok.
Bir diÄŸer yandan da gündelik yaÅŸama alışkanlıkları ağır basıyor. Evlerinde, odalarında, mutfaklarında deÄŸil de dışarıda. Dışarıda yemek yeme, hayatın çoÄŸunu dışarıda geçirme daha ağır basıyor. Kentlerin bunaltıcılığı insanı biraz da buna zorluyor. Mutfak kültürü, ev sohbet kültürü, mevsime göre tedarik kültürü gibi kimi meÅŸguliyetler, iÅŸler insanlara gereksiz geliyor.
Yemekten eÄŸlenceye, giyim kuÅŸamdan gündelik olanlara kadar her ÅŸey dışa, yani sokaÄŸa baÄŸlı. Ä°nsanlar birbirlerinden öykünüyorlar. Ä°nsanlar insanların dış görünümlerine göre davranıyorlar. Hani Hoca Nasreddin’in “Ye kürküm ye!” demesi gibi bir ÅŸey. Bu genel bir durum.
KiÅŸilikler artık bunlara baÄŸlı. Müslüman insan tipi yerine küresel kültürün yansımaları olan insanlar. Ahlâkî tutumlar da buna göre oluÅŸuyor. Ä°nsanlar sanki zoraki bir aradadırlar. Aile bireylerinin genel durumu böyle. Çocuklar güçleri yetse kendi kendilerini yönetebilseler bir gün evlerinde kalamayacaklar. EÅŸler gene ya ekonomik, ya çocukların durumu, toplum baskısı nedenleriyle ya da geleceklerinin daha iyi olamayacağı endiÅŸesiyle bir arada kalıyorlar. Zoraki.
Henüz yorum yapılmamış.