Sallama din, demleme din
İsmail Kılıçarslan / İsmail Kılıçarslan
Ä°hsan FazlıoÄŸlu hocanın insana hem ilham hem fırsat veren bir tarafı var. Bunu, KahramanmaraÅŸ’ta kendisiyle geçirdiÄŸimiz iki gün içerisinde iyice anlamış bulunuyorum.
Burada ilham kavramını, “düÅŸünmenin kendisine doÄŸru bir tahrik” anlamında ele alıyorum. Hoca çemberi kapatmak, meseleyi çerçeveleyip duvara asmak yerine dinleyenine, okuruna bir pencere açmayı tercih ediyor. Hocaya, MaraÅŸ’ta verdiÄŸi ilk konferansın ardından “hocam, bu konferanstan 5-6 yazı çıktı bana” deyiÅŸim de tam bu yüzdendir. Kendinizi hocanın anlattıkları üzerine düÅŸünmek zorunda hissediyorsunuz. Ä°ÅŸin ilham boyutu da burada devreye giriyor. “Anlatılacak her ÅŸeyi anlattı” deÄŸil, “üzerine düÅŸünülecek ne çok söyledi.”
Sizi bilemem ama hakiki “ilim adamlığı” tam böyle bir ÅŸeymiÅŸ gibi geliyor bana. Tek bir ırmak gibi akmak ve ırmaktaki bütün balıkların çeÅŸitlerini tanımlamak yerine bir deltaya dönüÅŸerek geniÅŸ ve büyük bir okyanusa doÄŸru kollar oluÅŸturmak.
“Fırsat” da burada iÅŸte. Kendi akışına tav etmek, kendi debisine hayran bırakmak yerine “kendine bir akış bul” diyor hoca. Bu tavrı çok ama çok kıymetli buluyorum.
Gelelim “bana bu konferanstan 5-6 yazı çıktı” dediÄŸim yazıların ilkine. Yani hocanın kavramsallaÅŸtırmasıyla “sallama din” meselesine. Hoca, “Sallama din tasavvuruna karşı deÄŸiniler” yazısında mitolojik, psikolojik ve kelâmî (teolojik) tanrı tasavvurları üzerinden ÅŸunu söylüyor kısaca: “Bilgi herkese açık, ancak bilginin ait olduÄŸu alanda belirli bir eÄŸitim sürecini baÅŸarmış insanların elde edebileceÄŸi bir ÅŸeydir.”
Bana kalırsa bilginin bu “farklılaÅŸtırıcı” yanı futbol, politika ve din konusunda çalışmamaktadır. Bu kavramlar üzerinde hiçbir fikre, hiçbir birikime, hiçbir eÄŸitime muhatap olmamış olsanız bile rahatlıkla konuÅŸabilir, rahatlıkla kalem oynatabilirsiniz. Dahası baÅŸka bütün alanlarda “bilmiyorum” demeniz affedilebilir fakat bu üç alanda “bilmiyorum” demenin cezası idamdır. Mutlak surette bilmek, mutlak surette o bildiÄŸiniz ÅŸey üzerinden yorum yapmak zorundasınızdır ki sizin “düÅŸünen bir varlık” olduÄŸunuza ikna olalım.
Herkesin anladığı ÅŸeyleri yeniden “kitleye uygun hale getirerek” dolaşıma sokabilme kabiliyetiniz varsa size “yorumcu” derler malum. Söz konusu futbol, politika ve din olduÄŸunda yorumcuların tıpatıp birbirlerine benziyor oluÅŸları tesadüfle deÄŸil, aynılaÅŸma ile izah edilebilir. Futbol anlatan Ahmet Çakar ile din anlatan Cübbeli aynı adamlar, aynı karakterlerdir.
Bilirsiniz, yorumcuların “hakikatle” iÅŸtigal etmelerine gerek yoktur. Onlar “cerbeze”nin peÅŸindedir. Seslerini daha çok duyurabilmeyi hakikatten daha çok önemserler.
Ä°hsan Hoca’nın tanımladığı baÄŸlamın tam orası olmadığını bilerek söylemeliyim ki “sallama din” tam da buradan çıkar iÅŸte. Bilginin, bilmenin, bilmeyi bilmeye önem vermenin peÅŸinde olmak yerine sesin, gürültünün, tantananın peÅŸinde olursanız “sallama din”in pençesine düÅŸer, bağımlısı olursunuz. Günün sonunda da kendinizi ya mitolojik bir tanrı tasavvurunun yahut psikolojik bir tanrı tasavvurunun kollarında bulur ve dinle aranıza sokmamanız gereken bir sürü ÅŸey sokarsınız.
Oysa din kesin olarak, hatta diÄŸer bütün bilim dalları kadar kesin olarak, bir bilgi alanıdır; bilgi ile öÄŸrenilir. Demlerseniz olur, sallarsanız olmaz. Dolayısıyla “ÅŸu ayetin tefsirinde anlaÅŸamadık” cümlesi “demlenmiÅŸ bir bilgi” ile dini öÄŸrenmiÅŸ adamların “ruhsatındadır.” Sen ancak “ÅŸu ayetin tefsiri acep ne ola ki?” diye metne ya da hocaya yönelebilirsin.
Bugün meal okuyarak yahut youtubedan video izleyerek “din üzerine konuÅŸma ruhsatı”na eriÅŸtiÄŸini düÅŸünen insanların ortasında bir çölleÅŸme yaşıyoruz ve dinin kendisini konuÅŸmak ya da öÄŸrenmek yerine “din magazini” ile iÅŸtigal etmekle yetiniyoruz. DoÄŸrusunu isterseniz bu, kendi ırmağının dünyadaki yegane ırmak olduÄŸunu düÅŸünmemizi isteyen youtube hocalarının ve din yorumcularının iÅŸine de geliyor. Magazin varsa rating var çünkü. Rating varsa kitaptan kefene dilediÄŸinizi satıp paraya tahvil edebiliyorsunuz.
Bugün dinin geniÅŸ kitleler için büyük bir “tartışma alanı”na dönüÅŸmesi tam da bu “sallama din düzeneÄŸi”nin ekonomiye rahatça dönüÅŸebilmesi yüzündendir. Gele gele “bilen söylemez, söyleyen bilmez” noktasına geldik.
Hal böyle olunca “imam hatiplerin yüzde kırkı deist” diye de sallayabiliyorsunuz, en kenarda köÅŸede kalmış hadisler üzerinden din de inÅŸa edebiliyorsunuz, seküler bir din tasavvuru da ortaya koyabiliyorsunuz, meal okuyan herkesin Kur’an’ı anlayabileceÄŸine dair zırvaları da dolaşıma sokabiliyorsunuz.
Ä°ÅŸini iyi yapmanın peÅŸinde olan adamlarınsa sesi, doÄŸal olarak, kısık halde. Kısık, çünkü sesini yükseltse “yorumcu” safına adını yazacaklar.
Bu sarmaldan kurtuluÅŸun tek bir reçetesi var bence. “Ben din hakkında bir ÅŸey bilmiyorum” deme cesaretini fert fert gösterebilmek. Bu zor, çok zor. Çünkü futbol, politika ve din mutlak surette “bildiÄŸimiz, bilgisini haiz olduÄŸumuz” alanlar olmak zorundaymış gibi geliyor hepimize.
Oysa mesele basit: “Bilmiyorum” demek öÄŸrenmenin, “biliyorum” demek cehaletin ilk adımıdır.
Åžu “sallama din” konseptine ve onun “Sünnilik elden gidiyor” diye inleyeninden “Kur’an bize yeter” diyenine kadar tüm renklerine saÄŸlam, esaslı bir itiraz geliÅŸtirmek gerekiyor. Yoksa buradan çıkış yok.
Henüz yorum yapılmamış.