Güncel
Bu salgın koronadan da beter
Faruk BeÅŸer / Yeni Åžafak
Şırıl şırıl akan bir dere düÅŸünün. Sular, taÅŸların arasından kıvrılarak gider. Nasıl becerirler bilinmez o taÅŸlar, suyun içindeki kirleri tozları alır üzerlerinde tutarlar, yapışır kalır. Sonra bir diÄŸeri, bir diÄŸeri derken taşın üzerinde milimetreden ince kaygan bir kil oluÅŸur. Bazen küçük yosunlar biter, çoÄŸalır ve onca akan su onları söküp temizleyemez. Ancak taşı çamuru birbirine katan hızlı bir sel gelirse taÅŸlar o zaman temizlenir ama ardından bu süreç yeniden baÅŸlar.
Günahlarımızın kalbimizi, dolayısıyla da hislerimizi etkilemesi de böyledir. Bir günah, bir daha, derken onların tortuları duygu cidarlarına yapışır kalır da artık onca günaha raÄŸmen biz onların farkında bile olmayız. Buna hissediÅŸin yitirilmesi anlamında ünsiyet ya da ülfet diyorlar. Günahlara karşı ünsiyetin oluÅŸmasıyla onlara alışma, onları kanıksama ve artık onlardan rahatsız olmama hali oluÅŸabileceÄŸi gibi, yaptığımız ibadetlere karşı da kanıksama oluÅŸabilir ve onlar da sıradanlaşıp birer ÅŸartlı refleks gibi alışkanlıklar haline dönüÅŸebilir.
Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeÄŸe iÅŸaret eden ilginç bir ayet-i kerime vardır:
“Ä°man edenlerin Allah’ı anarak ÅŸu inen hakikatlerle kalplerinin ürpereceÄŸi an gelmedi mi ki, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Üzerlerine uzun bir zamanın geçmesiyle onların kalpleri katılaÅŸmış ve çoÄŸu fasık oluvermiÅŸti. (Hadîd, 16)." Fasık günahları umursamadan yapan, böylece güven dairesinden çıkmış olan insandır.
Bu ayet Medine döneminin dördüncü yılında gelmiÅŸ ve Müslümanlardaki gevÅŸemeye dikkat çekmiÅŸti. Yani ilk muhatabı sahabe-i kiramdı. Demek ki, zamanla insanların algılamalarında ve hissediÅŸlerinde gevÅŸeme ve alışkanlık oluÅŸur, bunun için de silkinerek bundan kurtulmanın yollarını bulmaları gerekir.
Bunları neden söylüyoruz? Åžundan: Bazen eÅŸ ve dostlarımızdan beÅŸ vakit namazlı insanlar rahatlıkla gıybet, alay, suizan ve haset gibi çok çirkin günahları, tahribatlarını hiç hissetmeden yapıyor ve bundan hiçbir ürperti duymayabiliyorlar, biz de farkına varmadan buna eÅŸlik ediyoruz. Oysa aile ve arkadaÅŸlık iliÅŸkilerini dinamitleyen, sevgiyi, manevi duyarlılığı ortadan kaldıran sebeplerin başında gıybet ve suizan vardır. Buna bir de laf taşımayı ekleyelim.
Hata etmeyen insan olmaz. Bir insanın bilmediÄŸiniz bir hatası size zarar vermez. Ama birisinin onu size duyurması, o insan hakkında sizin artık kötü duygular beslemenizi ve ona karşı kanaatinizin deÄŸiÅŸmesini sonuç verir. Bir de iÅŸin içine hasetlik duyguları girer ve ötekinin hatasını size anlatan, bunu sizin nefretinizi oluÅŸturacak tonda ve de ilavelerle yaparsa, ona karşı sizi daha çok tahrik etmiÅŸ olur. Sevginiz ve iliÅŸkileriniz zedelenir hatta kopar, duygularınız nefrete dönüÅŸür, kalplerin iletiÅŸimi deÄŸiÅŸir, güzel duygular yerine ortamı kötü duygular sarar, dostluk atmosferinin havası kirlenir, nefes almakta zorlanırsınız.
EÄŸer psikologlar ve sosyologlar gıybet denen hastalığın fertteki ve toplumdaki etkilerini ölçebilseler ne büyük hasarlar oluÅŸturduklarını ortaya koyabilirler. Modern ahlak anlayışında gıybet sadece çirkin bir huy olarak görülür o kadar, bunun ötesine gidilip manevi tahribatı hesaba katılamaz.
DeÄŸil sadece gıybet etmek, gıybet edene müdahale etmemek, ona katılmasa bile onu pasif halde dinlemek bile buna denk bir ahlaksızlıktır. Ya ona engel olmalıdır ya da gıybet edenin yanından kalkmalıdır. ‘Ahlaksızlık’ sözü bize ağır gelebilir, oysa gıybet için bu söz çok hafif kalır. Onun için Allah (cc) gıybeti, ölmüÅŸ kardeÅŸinin etini diÅŸleme diye niteler.
Zaman zaman bizi uyaranlar olur, bazen de biz birilerini uyarırız. Bu uyarmalar ilk anda hoÅŸa gitmez, ama sonunda yerini güzelliÄŸe ve kalbe inÅŸirah veren duygulara bırakır. Bunu deneyenler gıybeti Allah için terk etmeleri karşılığında O’nun kendilerine vereceÄŸi peÅŸin huzuru ve iman lezzetini mutlaka tatmışlardır. Öbür tarafta bulacakları ise elbette çok daha büyük olacaktır.
Birisine ikazda bulunsanız, iyi de kardeÅŸim, bir ÅŸeyler konuÅŸmayacak mıyız, diye karşılık verir. Evet, konuÅŸmamız gerekiyorsa konuÅŸacağız ama kardeÅŸimizi gıybet etmeyeceÄŸiz. Bunu baÅŸarırsak ne olur biliyor musunuz? Ya susup boÅŸ laflar konuÅŸmamış olacağız, ya da gıybet içermeyen hayırlı iÅŸler konuÅŸmuÅŸ, böylece bir ÅŸeyler halletmiÅŸ, bilgimize bilgi katmış olacağız. KiÅŸinin Ä°slam’ının güzelleÅŸmesi bunlarla baÅŸlar.
Sadece gıybet mi? Haset, suizan, el kaÅŸ hareketleriyle ya da sözle alaya alma/hümeze lümeze, lakaplar yakıştırma hepsi böyle birer ‘ahlaksızlık’tır ama biz artık hissetmiyoruz, ne kötü.
Henüz yorum yapılmamış.