Ramazan Kayan / Cehaletle savaşın ismi davettir…
Ramazan Kayan / Milat
Ä°slam, ilahi bir çaÄŸrıdır, tüm çaÄŸlara ve tüm coÄŸrafyalara… Ä°nsanların felahını esas alan bu çaÄŸrı tüm zamanlarda kesintisiz devam edegelmiÅŸtir… Çünkü Ä°slami davet, Müslümanlar için imanî ve ibadî bir sorumluluktur… Bu görev ne ihmal edilebilir, ne bir baÅŸkasına ihale edilebilir, ne de istifa etmek mümkündür… O ki davet bir ibadettir, kıyamet sabahına kadar sürdürülmelidir… Sonuç nasıl olursa olsun…
Evet, namaz kılmak, oruç tutmak neyse insanları Ä°slam’a davet etmek, iyiliÄŸi emredip kötülüÄŸü yasaklamak da odur… Hatta namaz kiÅŸiseldir, davet toplumsaldır… Toplumsal kurtuluÅŸ hedeflenmektedir…
Asr suresi bize ÅŸunu vurguluyor: “Hakkı ve sabrı tavsiye etme” derdi olmayan herkes hüsrandadır… Müslüman kalmak mı istiyorsunuz, Ä°slami daveti sürdürmek durumundasınız…
En hayırlı ümmetin en belirgin vasfı hakka davettir…
Davet, üzerine güneÅŸ doÄŸan her ÅŸeyden daha hayırlıdır…
Bütün peygamberlerin ortak misyonu, ilahi mesajı topluma taşımaktır… Dolayısıyla Müslüman’ın temel misyonu bellidir… Ä°man iddiası olan herkesin mutlaka bir davası ve bu davaya bir daveti olacaktır…
Bu bakımdan davet, sadece kendisi için yaÅŸayanların üstesinden gelebileceÄŸi bir görev deÄŸildir… Bir baÅŸkası için yaÅŸama erdemini kuÅŸananların hakkını verebileceÄŸi bir eylemdir…
Davet adanmışların, kendini aÅŸmışların, aÅŸk ve aksiyon adamlarının iÅŸidir…
Davet sadece kelime ve cümlelerden ibaret deÄŸildir… Bir hayat algısı, yaÅŸam biçimi, mücadele azmidir… Burada yüreÄŸin harekete geçmesi, ruhun ayaÄŸa kalkması söz konusudur…
Davet, toplumda iÅŸlenen her suçta, kendini sorumlu hissetme bilincidir… Her suç iÅŸleyenin suçuna bir yere kadar ben de ortağım, ıstırabı ile kıvranmaktır… Bunca suç ve suçlu ertelenen davetin sonuçları deÄŸil midir?
Evet, cehaletle savaşın ismi davettir…
Bu savaÅŸta yeryüzünde Allah’ın kamçısı deÄŸiliz… Hakkın temsilcisi, rahmetin taşıyıcısıyız… Bu savaÅŸ; fütuhat, ganimet, ÅŸecaat mücadelesi deÄŸil, insanları Ä°slam’a irÅŸad, hidayete davet gayretidir… Kalkış noktası iktidar, intikam ve ihtiras olmayınca, ila’yı kelimetullah öne çıkacaktır…
Şimdilerde İslami sorumluluklarımız bağlamında kendimizi nasıl konumlandırıyoruz?Ne ile sınırlıyoruz?
Bizim salih olmamız bile yeterli deÄŸil, muslih/ıslah edici olmamız gerekiyor… Hem de kolektif bir ruh ile… Ciddi bir örgütlenme ile… Toplumsal sorumlulukları ihmal etmeden, toplumsal ıslah projelerimizi hayata geçirmek mecburiyetindeyiz…
Kendimizi tanımlarken; bir hayır kurumu, basın kuruluÅŸu, siyasi bir oluÅŸum, ilmi bir kurul, illegal bir örgüt olmanın ötesinde ve öncesinde kuÅŸatıcı, kapsayıcı, insanları kardeÅŸleÅŸtirici bir hareket olduÄŸumuzu unutmadan alana inmeliyiz… Peygamberlerin mesleÄŸi, görevi ne idiyse bizi bekleyen sorumluluk da odur… Ve tüm yeryüzü sorumluluk alanımız…
Ama öncelikle bugün davetçilerimizi, dava adamlarımızı bu ulvi göreve ikna etmek gerekiyor… Yılların dava adamları kendilerini iptal ettiler… Mesailerini tatil ettiler… Yoksa kulvar mı deÄŸiÅŸtirdiler?Alana inmek için hangi günü beklerler?
Hani bizi öldürmeye gelen bizde dirilecekti? Peki, bugün bizi kim diriltecek?
Nesillerimiz cehennemin gayyasına müÅŸteri olurken, biz vadiye, derbiye, diziye takılı kalabilir miyiz?Yitik kuÅŸakların hesabını verebilir miyiz?
Ben, davet çalışmalarımızın etkisiz kalacağından, sonuç alamayacağımızdan korkmuyorum… Bizde davet etme isteÄŸinin uyanmamasından endiÅŸe ediyorum…
Yeniden Ä°slami davet sorumluluÄŸuna kim bizi ikna edecek?
Nedense ilham gelmiyor, iÅŸtiyak uyanmıyor… Düne kadar bize kapalı olan kapılar bugün açık… Hatta kalpler bile açık…
Üstümüze çöken bu ağırlık nedendir?Bu hastalığın bir izahı var mıdır?
Yoksa dünyevileÅŸtik mi? BireyselleÅŸtik mi?
Düne kadar davet aÅŸkı ile fakülteyi habire uzatan, evliliÄŸi sürekli erteleyen biz deÄŸil miydik?
Åžimdi bu çaÄŸa söyleyecek sözümüz kalmadı mı?Yoksa sözü söyleyecek mecalimiz mi yok?
Ya da soruyu ÅŸöyle sorayım: Davet aÅŸkımızı söndüren, mücadele azmimizi kıran hangi günahlarımız? Hangi kusurlarımız?
Dostlar! Bu fetret bitmeli, bu davet sürmeli, bu ocak tütmelidir…
Ninovalarımıza dönmekten gayrı çıkış yolumuz yok… Yunusça bir nedametle, nebevi bir duruÅŸla…
Hz. Yunus (a.s.) ne diyordu?
“Zunnûn’u (Yunus’u) da. Hani öfkelenerek (davet yerinden) gitmiÅŸti de bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken karanlıklar içinde, ‘Senden baÅŸka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben gerçekten zalimlerden oldum’ diye seslendi.” (Enbiya, 87)
Tevbe, tevhid ve tesbih ile tekrardan dönüÅŸ… Yeniden doÄŸuÅŸ…
Henüz yorum yapılmamış.