Güncel
Hayrettin Karaman / Sosyal medya yalanları
Hayrettin Karaman / Yeni Åžafak
Algı operasyonu konusunda uzmanlaÅŸmış bir grup mensubu vaktiyle ÅŸöyle demiÅŸti:
“Bana, hangi algıyı yaygınlaÅŸtırmamı istediÄŸinizi bildirin, birkaç gün içinde ülkede, doÄŸru olsun yalan olsun, gerçek olsun sahte olsun o algıyı oluÅŸtururum.”
Ä°ÅŸte bunu daha ziyade “sosyal medya” denilen çok güçlü dedikodu aracı ile yapıyorlar.
Bir kiÅŸiyi linç etmek istediklerinde yalan ve iftiralarla dolu mesajların yüz binlercesini yayıyorlar, bunları okuyanların bir kısmı (binlerce kiÅŸi) inanıyor; eskiden gazetelerde yalan ve iftira yapıldığında tekzip gönderilirdi, bu mesajlar için böyle bir imkân da yok.
Benim için sosyal medyada dolaÅŸtırılan, unutuldukça yeniden paylaşılan itham ve iftiralara defalarca cevap yazdım. Lakin bu cevaplar, iftiralara inanan kimselerin çoÄŸuna ulaÅŸmıyor. Hakkımda kötü zan, kötü kanaat sahibi olmalarına sebep oluyor. AraÅŸtırmadan inandıkları ve kötü zan besledikleri için bunların da sorumlu olacakları kesindir.
Yakında, bir gruba mensup olduÄŸu anlaşılan bir ÅŸahıs, iÅŸte bu iftiralardan, saptırma ve çarpıtmalardan oluÅŸan bir demet göndermiÅŸ bana, kendisi bunlara inanmış, sonunda da “hakkını helâl etmeyeceÄŸini” söylüyor.
Bakalım neler demiş, doğrusu ne?
- Karaman, Gülen cemaatinin “ümmetin bey’at [biat] ettiÄŸi baÅŸkanın (yani halifenin) karşısında duran bir ‘fırka’ olduÄŸunu ve devletin bu nedenle ‘onların yakasına yapıştığını’ ve cemaatin yaÅŸananları hak ettiÄŸini öne sürdü.
H.K.- Kesinlikle böyle bir sözüm ve yazım yoktur.
- Karaman, krizde olan konut sektörüyle ilgili tartışmalı “faizli kredi, zorunlu ise mubahtır” fetvası verdi.
H.K.- Yalnızca faizli kredi deÄŸil, haram olan ÅŸeylerin tamamı deÄŸil ama birçoÄŸu, “zorunlu” diye ifade edilen zaruret hali oluÅŸmuÅŸ ise bütün fıkıh âlimlerinin kabul ettikleri bir genel kural –ki, “Zaruretler yasaklanmış ÅŸeyleri serbest kılar” kuralıdır- zaruret miktarınca serbest (caiz, helâl) kılar. Bu meselede tartışılacak husus, neyin, kime, zaruret sebebiyle, ne kadarının serbest hale geleceÄŸidir. Mesela “Evi olmayan bir kimse barınacak kadar bir ev (daire) almaya yetecek birikmiÅŸi yoksa, hayatını kiracı olarak mı sürdürmelidir yoksa “Temel ihtiyaçlar genel olsun-özel olsun zaruret sayılır” kuralına göre oturacak kadar bir meskene (kiracı olmak deÄŸil) sahip olmak zaruret sayılır mı?” konusu tartışılabilir. Kiralık ev ihtiyacı karşılar diyen “Daire almak için baÅŸka çare bulamayan kimsenin faizli kredi almasını” caiz görmez, “Mesken ihtiyacı sahiplik ile karşılanır” diyen bunu caiz görür. Bu iki görüÅŸ de (fetva da) kuralların farklı yorumlanmasına dayanır ve uygulanabilir.
- Hayrettin Karaman 17/25 Aralık yolsuzluk soruÅŸturmaları sırasında yaÅŸanan tartışmalar esnasında, ErdoÄŸan ve yakınları için hırsız diyenleri kastederek ‘yolsuzluk yapana hırsız diyen iftira atmıştır’ fetvasını verdi.
H.K.- Yolsuzluk ile hırsızlık Ä°slâm hukukuna göre farklıdır; bunu kimse inkâr edemez. Yolsuza hırsız diyen veya hırsıza yolsuz diyen Ä°slâm hukuk bakımından yanlış demiÅŸ, belli ÅŸahıs için söylemiÅŸ ise iftira etmiÅŸ olur. Bunu demek, “Yolsuzluk meÅŸrudur” demek deÄŸildir. Hırsızlık da haramdır, yolsuzluk da haramdır, mesela zaruret bulunmadığı halde faiz yemek, almak ve vermek de haramdır; ancak faiz yiyene hırsız, hırsıza faizci denemez. Benim söylediÄŸim budur. Kim olursa olsun yolsuzluk yapanı savunmam, ama yapmayana iftira edeni de uyarırım; elinde kesin bilgi ve belge bulunmadığı halde böyle bir algı oluÅŸturmak için çalışanların da günah iÅŸlediklerini söylerim.
- BaÅŸkanlık referandumuna evet demenin farz olduÄŸunu belirttiÄŸi yazısında “Bizi hedefe yaklaÅŸtıracak olan bir adımı daha ‘Evet’ diyerek atmak, ‘Farz olanı tamamlayan ve ona yaklaÅŸtıran her fiil farzdır’ kuralının çerçevesine dahildir’’ demekten çekinmedi.
H.K.- “Farz olanı tamamlayan da farzdır” cümlesi de genel bir fıkıh kuralıdır.
Ben atıf yapılan yazıda, “Bu seçimde ‘Evet’ demek bu kural çerçevesine girer” demedim. Bu kurala dayalı olarak ÅŸu yorumu yaptım: “EÄŸer bir kimsenin meÅŸru/farz olan bir hedefi varsa, bu hedefe ulaÅŸabilmek veya yaklaÅŸabilmek için belli bir kadronun iktidara gelmesini gerekli görüyorsa o kadroya olumlu oy vermesi farz olur, kadronun bu iÅŸe yaramayacağı kanaatinde ise farz olmaz”.
Bunu ÅŸimdi de diyorum, daha sonra da derim.
- Karaman, köÅŸesinde Prof. Dr. M. Mustafa Åželebî’yi referans göstererek zaruri durumlarda rüÅŸvet almanın haram olduÄŸunu ama vermenin ise caiz olduÄŸunu belirtti.
H.K.- Bu konuda, bir konuÅŸmamda söylediklerim de ÅŸudur:
Yukarıda Mecelle’ye de giren “zaruret-ihtiyaç” maddesinden söz etmiÅŸtim. GeçmiÅŸte demek böyle bir uygulama var ki, uygulayacağımız nasslar var ki, geçmiÅŸte bizi baÄŸlayıcı uygulama ve misaller var ki biz de bunu söyleyebiliyoruz (Mecelle mad. 21, 32). Buna baÄŸlı bazı örnek çözümler sunalım: O zaman göreceksiniz ki ihtiyaç, hemen insanı öldürecek veya sakatlayacak bir yokluk deÄŸildir. Bundan daha geniÅŸtir. Ve bizim ÅŸu durumumuzu ihtiva edecek, çerçevesine alacak bir eksiklik ve durumdur. RüÅŸvetten baÅŸlayacağım size örnek olarak. Çünkü üslûp aynıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.) nasıl “Allah faiz yiyeni, yedireni, alanı, aldıranı, yazanı lânetlesin” dediyse, aynı ÅŸekilde de “RüÅŸvet alanı, vereni, rüÅŸvete aracılık edeni Allah lânetlesin” demiÅŸtir. Yani “Allah’ın lâneti onlar üzerine olsun” demiÅŸtir. Hadîs bu, ama yönetim ve toplum ahlâkı bozulur da insanlar meÅŸrû hak ve menfaatlerini rüÅŸvetsiz elde edemeyecek, zararlardan rüÅŸvetsiz kurtulamayacak duruma gelirlerse rüÅŸvet verebilirler mi? Verilmez mi? Problem zamanımızdan çok daha önce en az bin sene önce söz konusu edilmiÅŸtir; daha da öteye götürmek mümkündür. Fakat ben ilk döneme en yakında gördüÄŸüm fetvaya istinaden söylüyorum ki, bin yıl önce de Ä°slâm toplumu bu haldeymiÅŸ, yani kadı var, halife var, mahkeme-i ÅŸeriyye var; ama gene de bazen rüÅŸvet vermeden hakkınızı elde edemiyorsunuz. Zaten haksız bir iÅŸ için rüÅŸvet vermeyi tecviz etmek hiçbir zaman mümkün deÄŸildir. Bir hakkınız var. MeÅŸrû bir menfaatiniz var, paranızı kurtaramıyorsunuz, ya da bir ÅŸeyden zarar görüyorsunuz ve o zararı bertaraf edemiyorsunuz. Bir yere dükkân açacaksınız, kimseye bir zararınız yok. Bu da mevzûâta göre sizin hakkınız, ama o pazarın, o çarşının baÅŸkanı, rüÅŸvet almadan size müsaade etmiyor. Åžimdi siz o dükkânı açmazsanız, 24 saat içinde hemen ölecek misiniz? Ölmezsiniz, ama meÅŸrû bir menfaati elden kaçırırsınız. Ä°bareyi size tercüme ederek naklediyorum; diyor ki: “Bir insan emir, ya da devlet baÅŸkanı nezdinde, bir iÅŸini tesviye etsin, düzeltsin, yoluna koysun, böylece meÅŸrû olan bir menfaati elde etsin ve bir zarardan kurtulsun diye, bu maksatla, birine rüÅŸvet verse bu caiz midir? Cevap veriyor: Alana haramdır, verene caizdir” (Ä°bn Nüceym, Risâle fi’r-RüÅŸve, Mecmuâ, s. 112, 115). Bakın rüÅŸvetle ilgili hadîsten hareket ettik, bu noktaya geldik. Åžunu bir daha tekrarlıyorum: Burada emîrin, valinin veya sultanın, rüÅŸvetinizle sizin evrakınıza imza atması, size isteÄŸinizi vermesi, istediÄŸiniz emri çıkarması hadisesi vukua gelmezse, siz hemen bir haftada veya 24 saat içinde ölmezsiniz; ama meÅŸrû bir menfaat elinizden gider ve siz artık ondan istifade edemezsiniz. Edemeyince, demek ki, dinin yorumcusu olan fukaha/ulema bunu bir zarûret olarak kabul ediyor ve bundan dolayı rüÅŸvet verirsin diyor. Bu senin için caizdir. Ama karşı taraf için haramdır. Ä°ÅŸte önemli özel veya amme ihtiyacını gidermek için faiz vererek kredi temini de böyledir; günahı, baÅŸka türlü, mesela ortaklık yoluyla sermaye vermeyenlere veya kiÅŸinin ihtiyacını Allah rızası için faizsiz ödünç vererek gidermeyenlere yüklenir.
Adam’ın bana yazdığı iki yalanı daha var ama yazı uzadı. Onları da gelecek yazıya bırakayım.
Henüz yorum yapılmamış.