Sibel ERASLAN / Bir müesseseleşme örneği olarak; İlim Yayma Cemiyeti...
Follow @dusuncemektebi2
Sibel ERASLAN / STAR Gazetesi
Prof. Mümtaz Turhan; 'milletler, var ettikleri müesseseleriyle kimlik kazanır ve tarihe mal olurlar' derdi. Her milletin kendine has varoluÅŸ hikayesi; iklimi, coÄŸrafyası, göç ve ticaret yollarına yakınlığı veya uzaklığı, deniz ve nehirlerle olan iliÅŸkisi gibi sebeplerle yoÄŸrulur hayata bakışı açısı. Ä°lkin hayatta kalmak ve güvenlik, ardından akrabalık ve topluluk, sonrasında zevk ve hoÅŸnutluk gibi nedenlerle, ÅŸehirlerin ve ülkelerin mimarisi ve sosyal kurumları oluÅŸur.
Ünlü seyyah Ä°bn-i Battuta, 1325'te baÅŸlayan seyirlerine tam 28 yıl aralıksız devam ederken, Kuzey Afrika, Arap yarımadası, Anadolu ve Asya kıtasını neredeyse adım adım gezmiÅŸ, yöreler, ÅŸehirler, milletler hakkında notlar almıştır. Orhan gazi döneminde misafir olduÄŸu Ä°znik'te karşılaÅŸtığı 'Anadolu Bacıları' (Bacıyan-ı Rum) oluÅŸumu hakkında uzun uzadıya bilgiler verirken, bunun aynı zamanda Osmanlı Türklerine has bir sosyal kurum olduÄŸunu da tasvir eder. Yani dememiz o ki; milletlerin mimari yapıları nasıl kendilerine özgü ise, toplum içinde kurdukları müesseseler de kendilerine özgüdür.
Hem Osmanlı hem Selçuklu dönemlerinde, hatta daha kadim zamanlarda dahi, sivil dayanışmanın ÅŸahikalarını tarihe geçirmiÅŸ bir milletiz. Yusuf Hac Hacip'in Kutadgu Bilig'inde bahsi geçen, aksakallılardan oluÅŸan ÅŸuralar da bir sosyal kurumdur mesela. Sosyal kurumlaÅŸmanın geleneÄŸe dönüÅŸmesi ise, zamansal devirlerde tekrarlanması ve bir miras olarak gelecek nesillere bırakılmasıyla olur. Nitekim vakıflar, bizi biz yapan kurumlarımız haline gelmiÅŸtir zaman içinde. Birer kandil gibi medeniyetimizi aydınlatan vakıflarımız, asırlardır insanlığa hizmet vermektedir.
Vakıflarımız aracılığıyla; talebelere, yoksullara, dul ve yetimlere, yaÅŸlılara, yolculara, kimsesizlere, divanelere, cüzzamlılara, fakir hastalara sahip çıkıldığı gibi, sokak kedilerinden, hasta leyleklere, kıtlık zamanlarında daÄŸlardaki kurda kuÅŸa kadar yaÅŸamı paylaÅŸtığımız her canlıya yardım eli uzatılmıştır.
Vakıflar, Türk ve Ä°slam toplumlarını ayakta tutan hizmetlerinin yanı sıra, insan oluÅŸumuza dair ciddi bir bilinçlenme imkanı da sunarlar bizlere. Adem'de alemi gören, insana 'hoÅŸça bak zatına kim, zübde-i alemsin sen' diyerek insanı esas alan bir medeni bilinç, elbette vakıflar üzerinden hizmeti esas alacaktı. Ä°kramı, himayeyi, paylaşımı, dayanışmayı, hür iradesiyle harekete geçiren, etkin bir toplum olma giriÅŸimidir bizde vakıflar. Bu baÄŸlamda Osmanlı Devleti için, 'vakıflar devleti' ifadesini kullanan Batılı tarihçiler hiç de haksız deÄŸildir.
Asırlar boyunca süren, gelenekselleÅŸmiÅŸ vakıf birikiminin ardından, 'Tek Parti' döneminin aşırı kısıtlayıcı ve aşırı devletçi tavrıyla, sivil toplum, ciddi bir kesintiye uÄŸramış, neredeyse sıfırlanmış hale gelmiÅŸti. Osmanlı mirası vakıflar, ya parti denetimine geçmiÅŸ veya tamamen kapatılmıştı. Çok partili hayata geçiÅŸ ve demokrasi tecrübesiyle, 1950 sonrası sivil toplum hareketleri yeniden canlanmıştı...
Mahmut Celalettin Ökten hocamızın öncülüÄŸünde 1951 yılında kurulan Ä°lim Yayma Cemiyeti de, Menderes döneminin saÄŸladığı hürriyet ortamında, Ä°mam Hatip nesli için öncülük edecek bir sivil toplum örneÄŸimiz oldu... Ä°lim Yayma tecrübesi, mütedeyyin kesimin yüz akıdır.
Bir sivil dayanışma örneÄŸi olan Ä°lim Yayma Cemiyeti, bir davası, bir hayali olan, bir ideali, bir rüyası olan inançlı insanların iradesinin zaferidir. Prof. Necip Taylan'ın ifadesiyle; 'hayatında giyecek hiç ayakkabısı, ceketi olmadı' denilen babaların evlatlarından; öÄŸretmenler, doktorlar, mühendisler, devlet yöneticileri çıkartan bir süreci örgütlemeyi baÅŸarabilmiÅŸ, iftihar kaynağımız bir oluÅŸumdur Ä°lim Yayma Cemiyeti ve Vakfı ... Anadolu insanının alın teridir, Anadolu insanının kalbinin sıcaklığıdır ve Anadolu insanının bağışı, fedakarlığıdır...
Henüz yorum yapılmamış.