Sosyal Medya

Ad ve soyadıyla da ilginç olan Oğuzhan Asiltürk'ü ebediyete uğurlarken...

Selahaddin E. ÇAKIRGİL / Star Gazetesi



Ülkemizde mâsum temenni veya mânası düÅŸünülmeden verilmiÅŸ bir hayli isimler vardır. (Sosyete çevrelerinde çocuklara verilen isimler ise, daha bir tuhaf ve hiç de mâsum olmayan mânâları da ihtiva etmektedir.)
 
'Satılmış, Satuk, Satı, Satiye, Dursun, Durdu, DurmuÅŸ, Döne, Döndü, Kâfi, Yeter.. Cumhur, Devlet, Devrim, ' vs. gibi..
 
 
Bazı anne-babalar, bir türbe veya 'yatır'ı ziyaret ederler, doÄŸmasını umdukları ve doÄŸumunu bekledikleri çocuklarını, orada yatan zâtın inanç veya düÅŸünce çizgisinde olması için, o çizgiye adadıklarını belirtir ve doÄŸacak çocuÄŸa 'Satılmış, Satuk, Satı, Satiye..' gibi isim verirler.
 
'Dursun, Durdu, DurmuÅŸ..' gibi isimler ise, genelde, çocukları arka arkaya ölen anne-babalar tarafından, yeni doÄŸan bebeklerinin hayatta kalması temennisini yansıtır.
 
Çocukları arka arkaya kız veya oÄŸlan olanların, yeni bekledikleri bebeklerinin farklı olması için belirledikleri isimler ise Döne veya Döndü ÅŸeklinde olur. Artık yeni bebek istemeyen anne-bebelerin çocuklarına verdikleri isim ise, genelde 'Kâfî, Yeter..' ÅŸeklinde olur.
 
Ä°deolojik çatışma dönemlerine kendilerini çok ÅŸiddetli kaptıranların çocuklarına verdikleri isim ise, 'Cumhur, Devlet, Devrim, Eylem, vs.' ÅŸeklinde olmaktadır.
 
Bundan ayrı olarak, çocuklarına, acaib isimler veren aileler de vardır ki, Kur'an-ı Kerîm'de bazı çirkin halleri anlatmak için kullanılan kelimeler olduÄŸunu düÅŸünmemiÅŸlerdir.
 
**
 
Soyadı ise, hele de, 1934'de çıkarılan 'soyadı kanunu'ndan sonra daha bir faciadır.. Çünkü, ondan önceki nüfus kayıtlarından, kimin, hangi soy veya boydan geldiÄŸi anlaşılabilirken, onun yerine, ilgisiz ve hattâ bazı tuhaf kelimeler de 'soyadı' olarak yazılmıştır.. Öyle ki, 'yazım memurları' köylere gitmiÅŸler, ama, 'harf devrimi' yapıldığından, kelimelerin lâtin alfabesine göre nasıl yazılacağını bile bilmiyorlar.. Bir de, faÅŸist- baskıcı bir dönemde, insanlar alacakları soyadının suç olabileceÄŸi korkusuyla, iÅŸi yazım memuruna bırakmışlar.. Onlar da akıllarına her ne kelime geldiyse, onu 'soyadı' diye yazmışlar, bazan da, ÅŸairlikleri tutup, 'taÅŸ, baÅŸ, yaÅŸ..' gibi kelimeleri yazmışlar.. Bazılarının, sadece kendilerine soyadı olarak alıp, baÅŸkalarınca alınmasını yasakladığı tuhaf ve iddialı isimleri ise daha bir ayrı konu.. Yeni toplumun, asîl irfan ve kültürümüz açısından olabildiÄŸince kıraç bir zemin oluÅŸturulması hedeflendiÄŸi ap-açık ortadadır.
 
Halbuki, Hristiyan ve Yahudi toplumlarında ise, hâlen de, çocuklara genelde iki isim verilir ve bu iki isimden birisi, kendi dinlerinin tarihindeki örnek ÅŸahsiyetlerin erkek ve kadınların isimleridir.
 
*
 
Evet, bu konuya, dün topraÄŸa verilen 'merhûm' OÄŸuzhan Asiltürk vesile oldu..
 
Çünkü, OÄŸuzhan Asiltürk'ün ilk ismi bu deÄŸildi... DoÄŸduÄŸunda adını DurmuÅŸ koymuÅŸlar... Soyadları da 'Durdu' imiÅŸ...
 
Böyle bir isim, öÄŸrencilik yıllarında arkadaÅŸları arasında alay konusu bile olmuÅŸ.. Hani, ismi Fikri DurmuÅŸ olan bir baÅŸka siyasetçi de vardı ya..
 
OÄŸuzhan Asiltürk liseyi bitirdiÄŸinde, o isimleri mahkeme kararıyla terk etmiÅŸ ve o günlerin 'Türkçü' cereyanlarının da etkisiyle, 'OÄŸuzhan Asiltürk...' ad ve soyadını almış.
 
*
 
Ama, 1973- 74'deki 9 aylık Ecevit- Erbakan Koalisyon Hükûmeti'nde, 36-37 yaşında genç bir Ä°çiÅŸleri Bakanı olarak adı duyulduÄŸunda, 'Ülkücü' çevrelerin, 'Tam da bize ait ad ve soyadı...' diye hayranlıklarını gizleyemeyiÅŸleri meÅŸhurdur.
 
Ama, o, hep Erbakan çizgisindeydi. Ve (merhûm) Erbakan üzerinde o kadar etkiliydi ki, parti içinde eleÅŸtiri yapılacak bir durum olduÄŸunda, oklar Erbakan'a ve baÅŸkasına da deÄŸil, Asiltürk'e çevrilirdi..
 
O kadar eleÅŸtirilere raÄŸmen, OÄŸuzhan Bey, geniÅŸ yürekli sayılabilirdi. Gerçi, onun Ä°çiÅŸleri Bakanı olduÄŸu sıradaki bir uygulamasını 1974 yılında, 'Bâb-ı Âli'de SABAH' gazetesindeki günlük yazılarımdan birinde eleÅŸtirdiÄŸimde, eseflerini duyurmuÅŸtu. Ama, karşılaÅŸmalarımızda onu hiç hatırlatmamıştı.
 
*
 
Bir defasında ise..
 
1977 Seçimleri öncesinde.. MSP Genel Merkezi'nde, merhûm Fehim Adak, Süleyman Ârif Emre ve OÄŸuzhan Asiltürk'le sohbet ediyorduk.. Bir gazeteci arkadaÅŸ heyecanla içeri girdi ve OÄŸuzhan Bey'e, aleyhindeki bir ses kaydı olduÄŸunu söyledi.
 
(Merhûm) Necîb Fâzıl, o sırada MSP'den uzaklaÅŸmış, TürkeÅŸ'in yanına geçmiÅŸti.. Bir toplantıda, OÄŸuzhan Bey'in bir sözü hatırlatılınca, o da, OÄŸuzhan Bey'in ad ve soyadının iki hecelerini deÄŸiÅŸtirerek, kafiye oyunuyla eleÅŸtiriyordu.
 
Kaseti OÄŸuzhan Bey de dinledi.. Tepkisinin çok sert olacağı sanılırken, o, o kafiye oyununu kahkahayla karşılamış ve , 'Gerçekten üstadısın...' diyerek, beklentileri boÅŸa çıkarmıştı.
 
OÄŸuzhan Bey, rakip veya hasımlarına gerektiÄŸinde çok sert ve iÄŸneli sözlerle de karşılık verirdi elbette, ama, genelde böylesine geniÅŸ yürekli bir 'insan' idi de..
 
*
 
Erbakan Hoca son demlerinde, Parti'ye bir Genel BaÅŸkan belirlemiÅŸ ve Genel BaÅŸkan'ın üstünde de 'Yüksek Ä°stiÅŸare Kurulu' oluÅŸturmuÅŸ ve Asiltürk'ü, o en yetkili organın başına getirmiÅŸti. Bu, onun kendinden sonraki 'lider' olarak belirlendiÄŸi mânâsındaydı.
 
Nitekim, Erbakan'ın vefatından sonra, babasının ismi etrafında, oÄŸlunun bir siyasî hareket oluÅŸturmak istediÄŸi hissedilince, ona, 'manevî açıdan bir sorumluluk' ifade eden 'biat'ı hatırlatmış ve ama, oÄŸul Erbakan ayrı bir çizgi takib etmiÅŸti.
 
*
 
Asiltürk, tıpkı Erbakan gibi, sadece mevcud kanun düzenine göre deÄŸil, ÅŸer'î / manevî sorumluluÄŸu ifade eden bir emîr, bir lider anlayışına sahib idi.
 
ErdoÄŸan ise, 'Biz tekkeye mürid istemiyoruz.' diyerek, farklı bir anlayış çizgisini iÅŸaret ediyordu.
 
*
 
OÄŸuzhan Bey'e, ebediyet yolculuÄŸunda, 'rahmet-i ilâhî'nin refakat etmesi niyaz ediyorum.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.