Umutsuz stratejiler: Avrupa siyasetinde karizma
Prof. Dr. Bünyamin Bezci/ Sakarya Üniversitesi
Avrupa deÄŸerler sistemi üzerine inÅŸa edilen bir karizma iddiası artık kalmamış görünmektedir. Aşırı saÄŸ liderlerin Avrupa deÄŸerler sisteminin evrenselliÄŸinden vazgeçip bu deÄŸerleri sadece Avrupa'ya aitmiÅŸ gibi görmeleri kendi toplumlarında destek yaratmakta ama göçmenleri ve aydınlanmacı elitleri korkutmaktadır. Avrupa siyasetinde küçük karizma kuleleri yaratmanın yolu göçmen düÅŸmanlığı, ekonomik popülizm ve milliyetçi politikalardan geçmektedir. Karizmaya giden en kestirme yol da liberal Macron'un bile son demlerinde sarıldığı Ä°slam düÅŸmanlığından beslenmektedir.
Uzun süredir entelektüellerin diyarı Avrupa siyasetini sürükleyen karizmatik bir lider çıkmadı. Oysa entelektüelin kurduÄŸu spekülatif dünyası realize edecek olan bu karizmatik liderlerdir. Artık filozof krallar ya da kral olan filozoflar mümkün olmadığına göre her kralın bir filozofu ya da her filozofun bir kralı olacaktır. Avrupa siyasetinde filozof bulmak zor deÄŸil, kral bulmak zorlaÅŸtı. Sloterdijk'ın Avrupa'sını kurtaracak kral Macron'du, Fransa'yı bile kurtaramadı. Habermas ise son bir nefesle Avrupa'nın kurtuluÅŸunu dinle barışan postseküler bir dünyada aradı. RealpolitiÄŸin önlenemez akışına boyun eÄŸmenin siyasi liderlik olmadığından yakınan Habermas, mülteci krizinde "baÅŸarabiliriz" diyen ve Avrupa fikrini ayakta tutan Merkel'i Brexit'e karşı durmadığından dolayı yeniden eleÅŸtirmekteydi.
Karizma ve umut
Hafta sonu seçimlerinde artık Åžansölye koltuÄŸunu bırakacak olan ve en büyük korkusunun arkasından "tembeldi denilmesi" olduÄŸunu söyleyen Merkel ise siyaseti normalize ettiÄŸinden dolayı öÄŸünmektedir. Karizma, yaratabildiÄŸiniz "umuttan" doÄŸar. Normali korumak ise umut deÄŸil, teselli yaratır. Umutsuz stratejilere mahkûm Avrupa siyasetinde eldekini korumak artık marifet sayıldığından Merkel'in bile karizmatik sayıldığı oldu. Oysa Avrupa siyasetinin elindekileri biriktiren "bilim ve merak" kadar sömürgecilik geçmiÅŸiydi. Fransa halen sömürgecilik geçmiÅŸinden elde kalanları tutmaya çalışmaktadır. Macron'da karizmaymış gibi görünen Afrika'daki darbelerdeki Fransız parmağıdır. Yoksa Paris'i basan "sarı yelekliler" Macron'a dair umutları çoktan tükettiler.
Akış rotaları
Marksistler, endüstriyel olarak geliÅŸmiÅŸ Avrupa'da devrimin gecikmesini sömürünün yarattığı proleter zenginliÄŸine baÄŸlamakta çok da haksız deÄŸiller. Amerika ve Avrupa'nın tüketim kültürünü finanse eden yapılar halen finanskapitalin akış yönüdür. Bu konuda da Avrupa, akış rotalarından giderek uzaklaÅŸmaktadır. Bir zamanların Akdeniz'inin ticaret rotalarından uzaklaÅŸmasının benzerini Avrupa, pasifiÄŸe kayan zeminde yaÅŸamaktadır.
Avrupa siyasetinde bu tür makro kayışları engelleyecek bir liderlik bulunmamaktadır. Dahası bir zamanlar sömürdükleri dünyanın "artıkları" Avrupa'yı basmakta ve ellerindekini de paylaÅŸmak istemektedir. Halen konvansiyonel endüstrilerdeki becerisiyle ayakta kalan Avrupa, ne dijitalleÅŸme ne de silah üretiminde anlamlı yollar alabilmektedir. Oysa 21. yüzyılın ekonomik kalkınma açısından da fark yaratan sektörleri dijitalizm ve silah üretimidir. DijitalleÅŸmeyi kreatif olmayan ağır teorik zihin dünyası kaldıramazken silah üretimine NATO'nun patronu izin vermemektedir. Yoksa çoktan "Avrupa Ordusu" söylemi arkasına sakladıkları silah üretimi ve pazarlanmasına giriÅŸecektir.
Burjuva demokrasisi
Avrupa siyasetinin umutsuz stratejilere sıkışmışlığından kurtaracak olan ise entelektüel zihin deÄŸil, pragmatik karizmatik liderliktir. Oysa Avrupa entelektüel dünyası çoktan karizmayı "despotizm" olarak mahkûm etmiÅŸtir. Demokrasiyle ülkenin geliÅŸmiÅŸliÄŸi arasında kurulan doÄŸrudan iliÅŸkiler, kuranların çoÄŸunun Marksist geçmiÅŸe sahip olmasına raÄŸmen, demokrasinin bir burjuva demokrasisi, geliÅŸmiÅŸliÄŸin de bir emperyalizm meselesi olduÄŸunu nedense görmezden gelmektedir. Avrupa deÄŸerlerinin korunmasını liberal Macron'a havale eden entelektüeller sarı yeleklilerin hakim orta sınıf ideolojisine karşı baÅŸlattıkları isyanı kış geliyor diye karşılamışlardı. Her ne kadar Stefan Kurz tarzı acele tepki veren bir ırkçılığı dışlasa da Avrupa entelektüelleri daha sakin ve rafine Macron tarzı elitist ırkçılığa da çok uzak deÄŸildir. Ama nihayetinde Avrupa siyasetinde ırkçı kulvarı dolduran ve ayrımcı söylemlerden karizma devÅŸiren liderlerden bolca bulunmaktadır.
Irkçılık derinden ilerliyor
Avrupa siyasetindeki sahte peygamberler umutsuz stratejilerden beslenen aşırı saÄŸcı ve ırkçı popülist politik liderler olmaktadır. Medyanın ilgisinin marjinale yönelmesi ırkçı liderleri daha da öne çıkarmaktadır. Yeni ırkçılık ise geçmiÅŸte olduÄŸu gibi açıktan deÄŸil derinden ilerlemektedir. ÖrneÄŸin Marine Le Pen, babası Jean-Marie Le Pen gibi açıktan antisemitist söylemlere sarılmamaktadır. Antisemitist olmadığını vurgulayan genç Le Pen, antiislamizmle suçlandığında asıl derdinin Fransızlığı korumak olduÄŸunu ifade etmektedir. Zira dinler ya da ırklar arasında kurulan hiyerarÅŸilerin cezai anlamda suç teÅŸkil ettiÄŸi bir normlar dünyasında pasifist bir cümle ile Fransızlığı korumak kadar masum bir ÅŸey yoktur. Suçun rafineleÅŸmesi ırkçı liderleri normun takibinden kurtarmaktadır. DiÄŸer taraftan tam da bu rafine ve ayrımcılığa iÅŸaret eden söylemler ise Avrupa siyasetinin sıkışmışlığında umut yaratmaktadır. Umudun toplumsallaÅŸması ise ırkçı politik liderleri karizmatik kılmaktadır.
Eldekini tutmanın tesellisi ile normal üzerinden yaratılan karizma beklentisinin yerini normdışı politiÄŸin normalleÅŸmesi almaktadır. Avrupa siyasetinde Macron gibi liberal politikacıların bile Ä°slam düÅŸmanlığına sarılması toplumlar arasında kurulan hiyerarÅŸik zihinsel düzlemin ne kadar normalleÅŸtiÄŸinin göstergesidir. Oysa liberalizm, herkesin kendi iyisini mümkün kılan ideolojik olmayan bir ideoloji deÄŸil miydi? Modernizmin ayıklayarak arındırma projesi olması ırkçı ayrımcı politikalara entelektüel desteÄŸi de beraberinde taşımaktadır. Doksanlardaki çokkültürlü kurtuluÅŸ reçetelerini ciddiye alanlar azalmaktadır. Mültecilerin kabulüne üst sınır getirilmesinden baÅŸlayan, sınırların sıkı kapanmasıyla devam eden ve her yıl belirli miktarda yabancıdan Avrupa toplumlarının arındırılmasına kadar giden politika önerileri Avrupa siyasetinin umut yaratan çıkışları sayılmaktadır. Avrupa siyasetinde üç temel sıkışmışlık dikkat çekmektedir; iklim, ekonomi ve göç. Bunlardan en polemiksel olanı ise göçtür. Göçle kurulan mesafeye göre siyasette karizma oluÅŸmaktadır. Ricoeur'un asistanlığından bir filozof kral beklentisi yaratan Macron'u daha ziyade Rotschild ile yakınlığıyla inÅŸa edilen "ekonomi dâhisi" kimliÄŸi iktidara taşımıştı. Ekonomik anlamda sarı yeleklilerin fiyakasını bozduÄŸu dehanın elinde karizma malzemesi olarak sadece göç ve Ä°slam düÅŸmanlığı kaldı. Ä°klim zaten liberal ve muhafazakarlar için politik tuzaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Ä°klim sorunları üzerinden karizma peÅŸinde olanlar yeÅŸiller ise soruna karşı önerdikleri çözümlerden ziyade politik saldırganlıklarından beslenmektedir. Politik üslup olarak bilimsel doÄŸruları temsil etme iddiasının verdiÄŸi saldırganlıkla karizma oluÅŸturmaya çalışan iklimci siyasetin umutsuz stratejileri aÅŸma konusunda geniÅŸ bir toplumsal mutabakat oluÅŸturması zor görünmektedir. Oysa göçün yarattığı korkulardan beslenen saÄŸa karşı göçmenlerin sığınakları çoÄŸu zaman radikal sol olmaktadır. Zira sosyal demokratlar da çoktan ırkçı söylemlerin normalleÅŸmesinin peÅŸine takılmış durumdadır. Fakat Almanya örneÄŸinde olduÄŸu gibi din ve özelde Ä°slam karşıtı söylemleri sahiplenme YeÅŸillerin politik potansiyelini de sınırlamaktadır. Bir taraftan da geliÅŸtirilen iklimci politikaların fakirlerden ziyade zenginlerin yaÅŸam tarzlarını kolaylaÅŸtıracak olması en çok üzeri örtülen gerçekliÄŸi oluÅŸturmaktadır. Nitekim ilkbaharda anketlerde ilk sırada yer alan YeÅŸiller hafta sonu seçimlerinde yine normal yerleri olan üçüncülüÄŸe gerilemiÅŸ görünmektedir. Göçmenlerin dertlerine merhem olmayan din karşıtı politik tutuma fakirlere bir ÅŸey vaat etmeyen iklimci politikalar eklendiÄŸinde YeÅŸillerin ilk kadın Åžansölye adayı Baerbock'un karizması olabildiÄŸi kadar saldırgan ve arzulu politik üsluptan beslenmektedir.
Ä°lkbaharda en çok kaybedenler içinde görülen sosyal demokratlar maliye bakanı Scholz'u Åžansölye adayı yaparak toparlamış görünüyor. Zira ekonomi dünya siyasetinde 2008 krizi ve pandemi sonrasında halen karizmayı besleyen bir umut damarıdır. Aslında vergi almaları yüzünden pek de sevilmeyen maliye bakanları kriz sonrası politikaların güvenilir limanları olmuÅŸ durumdadır. Alman ekonomisinin pandemi performansının meyvelerini Scholz toplamaktadır. Fakat güven, normalin ve eldekinin korunmasını saÄŸlar ama yenilere dair umut taşımaz. Bu nedenle sosyal demokratların yerini korumasına yarayan maliyeci güven yaratan politikaların da politik liderlik çıkarma kapasitesi sınırlıdır. Göçmen dostu olarak bilinen Laschet'in konumu ise daha dramatiktir. Bir taraftan ekonomi politik akıldan yana olarak liberallerin tonunda göçmen taraftarlığı yapmakta diÄŸer taraftan da muhafazakâr kodları zorlamayan bir ÅŸekilde göçmenlere karşı mesafeli olmak zorundadır. Merkel normalinin daha "güler yüzlü" versiyonunun umutları diriltmesi de zor görünmektedir. Bu nedenle Almanya seçimlerinde hafta sonu kim önde çıkarsa çıksın kazanmış olmayacak. En kötü sonuç ise oyların çok yakın çıkması ve hükümeti kuran anlaÅŸmanın geçen sefer olduÄŸundan uzun sürmesidir. Bu arada güçlendirilmiÅŸ parlamenter sistemin yegane nimeti olarak Merkel'i uzunca bir süre baÅŸbakanlıkta görmeye devam edebiliriz. Zira yeni hükümet kurulasıya kadar eski hükümet vekaleten göreve devam edecek.
Avrupa deÄŸerler sistemi
Avrupa deÄŸerler sistemi üzerine inÅŸa edilen bir karizma iddiası da artık kalmamış görünmektedir. Aşırı saÄŸ liderlerin Avrupa deÄŸerler sisteminin evrenselliÄŸinden vazgeçip bu deÄŸerleri sadece Avrupa'ya aitmiÅŸ gibi görmeleri kendi toplumlarında destek yaratmakta ama göçmenleri ve aydınlanmacı elitleri korkutmaktadır. Fakat Avrupa siyasetinde küçük karizma kuleleri yaratmanın yolu da göçmen düÅŸmanlığı, ekonomik popülizm ve milliyetçi politikalardan geçmektedir. Karizmaya giden en kestirme yol da liberal Macron'un bile son demlerinde sarıldığı Ä°slam düÅŸmanlığından beslenmektedir. Oysa Avrupa siyasetinin aklını oluÅŸturan Habermas gibi entelektüeller dini olanın da demokratik müzakere süreçlerine dahil edildiÄŸi ama sürecin rasyonel olarak iÅŸlediÄŸi bir postseküler kurtuluÅŸ reçetesine sahiptir. Ä°slam düÅŸmanlığının etkili ve kestirme destek yaratmasına karşı mesafeli duran Sloterdijk gibi entelektüellerin çıkmazları ise daha keskindir. Bir taraftan iktidarın korunması için aşırı sağın elinden enstrümanları alınmalı diÄŸer taraftan da sahip çıkılan ayrımcı argümanlar, aydınlanmacı evrensellik iddialarını zorlamaktadır.
Ä°ngiliz siyaseti ise Brexit'le birlikte gemiyi terk edip yönünü ABD'ye dönmekle konum kazanmaya çalışmaktadır. Siyasi aklını ABD gücünün hizmetine sunarak risk almadan nimete ortak olmaya çalışmaktadır. Avrupa ise gücünden ziyade aklıyla kapitalist sistemdeki konumunu koruyacağını zannetmektedir. Son günlerde AUKUS'la birlikte uç veren politik kavgaya bakıldığında denizaltı ihalesini elinden kaçıran Fransa'yı bu kadar sinirlendirenin aklının deÄŸil gücünün zafiyetine iÅŸaret etmesi olduÄŸu düÅŸünülebilir. Avrupa'nın aklı karizmayı boÄŸdu, Anglosakson pragmatizmi ise halen gücünü korusa da Biden ile birlikte Avrupa aklına teslim olabilir. Süreç Afganistan'da olduÄŸu gibi Biden'ın TrumplaÅŸması olarak devam ederse ABD siyasetinde karizma oluÅŸmasa da kurumsal güç korunabilir. Avrupa'nın umutsuz stratejileriyle gücün korunma ihtimali zayıf olsa da "Avrupa konforu" bir müddet daha çekiciliÄŸini koruyacaktır. Tam da bu çekicilik, göçle birlikte bildiÄŸimiz Avrupa'nın da sonu olabilir.
Henüz yorum yapılmamış.