Sosyal Medya

Güncel

Selahaddin E. ÇAKIRGİL / Biz bu yolda çok tökezledik... Öyleyse hayallere ve heyecana kapılmadan...

Selahaddin E. ÇAKIRGİL / Star Gazetesi



Evvel ki akÅŸam, Fatih'de, Ali Emirî Kültür Merkezi'nde 'Afganistan'daki Son GeliÅŸmeler' üzerine yapılan açık oturumda anlatmaya çalıştıklarımı, bazı okuyucuların mesajlarındaki sorulara da cevap mahiyetinde olacağından burada tekrarlamak faydasız olmasa gerek.
 
Önce ÅŸunu belirtmek gerekiyor: 'Ä°slâm Dünyası / Ä°slâm coÄŸrafyası' gibi isimlendirmeler bizim merâmımızı anlatmakta yeterli olmuyor ve hattâ kendimizi anlatmaya çalışırken, mantıken zorlanacağımız yanlışlara da götürüyor. Çünkü, Ä°slâm belirli bir zaman ve mekâna, sınırlı bir coÄŸrafyaya ait ve baÄŸlı bir din deÄŸil, Hz. Âdem'den beri bütün 'Enbiyaullah /ilâhî peygamberler eliyle ve bütün insanlara, nasıl yaÅŸamaları gerektiÄŸine dair, Hâlıq-ı Zül'Celâl'in emirlerinin gönderildiÄŸi cihanÅŸumûl bir din olup, tabiatiyle bütün zaman ve mekânlara, coÄŸrafyalara, bütün insanlara hitab eder.
 
Bu yüzden Müslümanların ekseriyette yaÅŸadığı mânâsında kullanılmak üzere, Ä°slâm coÄŸrafyaları deÄŸil, 'Müslüman coÄŸrafyaları' ibaresini kullanmanın gerekliliÄŸi, herhalde anlaşılmaz deÄŸildir.
 
Ve biz Ä°slâm Milleti olarak, Müslüman coÄŸrafyalarının her bir yerinde ve hattâ , Müslümanların ekseriyette yaÅŸamadıkları yerlerde bile, Müslümanların ve mazlumların nerede bir acısı, sancısı varsa; nerede bir, 'Yâ eyyuh'el- Muslimûn...' (Ey Müslümanlar!) diye bir feryad ve yardım talebi yükselirse, Ä°slâmî hassasiyet ve ÅŸuûr sahibi her bir insanın, o acılara ve feryad ve yardım taleplerine ilgisiz kalamayacağı izahtan vârestedir. Çünkü, bir bedenin neresinde bir acı, sancı varsa, nereye bir diken batarsa; onun, Ä°slâm Milleti'nin bedeninin bütün hücrelerinde hissedilmesi gerekir. EÄŸer bu olmuyorsa, o zaman, o bünyede, ciddî bir hastalık var demektir.
 
*
 
Bu tesbiti yaptıktan sonra...
 
Belirtelim ki, Afganistan'da ortaya çıkan ve hele de 27 Nisan 1978'de bu ülkede komünist darbeden bu yana Sovyet Rusya ve 11 Eylûl 2001'de B. Amerika'da meydana gelen korkunç saldırılar bahanesiyle de Amerikan emperyalizminin saldırıları altında geçen 45 yıla yakın bir süre sonunda, emperyalist güçlerin, askerî yollarla netice alamayacaklarını görüp kaçmalarından, her Müslüman, her halde bir de ÅŸükür duasına gider, mesrûr olur.
 
Bugün Afganistan'da yaÅŸanan durum budur ve bu neticenin elde edilmesinde bu uzun soluklu mücadele ve savaÅŸ yılları boyunca, Ä°slâmî niyetlerle kan ve can veren herkese de teÅŸekkür ile, minnet duygularımızı ifade ve ÅŸehîdleri rahmetle yâd ederiz. Ve bugün, bu zafer, Tâlibân kadrolarına nasib olmuÅŸtur. O kadrolar da bu zaferin ağır sorumluluÄŸunun idrakinde olurlar ve kaçınılması zor olmayan hatalardan Ä°slâmî hükümlerin asıl rûhunu kavrayarak teenni ile kaçınırlar ve geçmiÅŸte, nice mücahid teÅŸkilatlarının erimesine yol açan hataları iÅŸlemezler, Ä°nÅŸaallah...
 
*
 
Ancak, bu noktada, baÅŸka coÄŸrafyalardaki Müslümanların da kendi rahatlarından fedakârlıkta bulunmadan, o zaferler üzerinde hak sahibi edâsı taşımamaları ve hele de son 40 küsur yıldır kan ve ateÅŸ içinde kavrulmakta olan Afganistan Müslümanlarından çok büyük beklentilere girmemeleri gerekir. Hele de heyecan ve hayallere kapılmadan..
 
Afganistan'ın çetin meseleleri vardır, bugün.. Halkın üçte birinin, bir öÄŸün sonra ne yiyeceklerine dair bilgi ve zahireleri yoktur ve Afganistan halkının yüzde 70'inin de dünyadaki fakirlik ve yoksulluk çizgisinin altında bir hayat sürdükleri biliniyor. Bu durum gerekçe gösterilerek, geçmiÅŸteki yerli yerli ve hemen tamamı, emperyalist-ÅŸeytanî güçlerin bir 'emir eri' gibi hareket ettikleri bilinen yerli yöneticilere suçlama yapılabilir ve yapılıyor da, ama, artık feryad etme durumunda deÄŸil, çözümler üretme mevkiindeyiz.
 
*
 
Bu noktada heyecan ve hattâ hayallere kapılarak, ideal uygulamalar beklentisi içinde olmanın getireceÄŸi hayal kırıklıklarını unutmamalıyız. Unutmayalım ki, biz Müslümanlar son 300 yıl boyunca askerî ve sosyo-ekonomik elveriÅŸsizlikler içinden 100 yıl önce tam bir çöküÅŸ yaÅŸadık ve amma, ondan sonra, külleri içindeki iman kıvılcımlarıyla hayata tutunmanın yeni ateÅŸlerini yaktık ve birçok Müslüman coÄŸrafyalarında beklenmeyen direniÅŸler sergiledik..
 
Evet, amma.. 'Allah'u Ekber!' diye baÅŸlatılan mücadelelerin sonunda; bölgecilik , mezhebçilik, kavmiyetçilik, bilgisizlik ve tecrübesizlik veya boÅŸ hayallere umut baÄŸlamanın neticesi olarak, öyle iç hıyanetlerle öyle hayat tarzlarının pençelerine düÅŸtük ki.. Hangisini sayalım?
 
1920'lerde Anadolu Müslümanlarının mücadelelerinin; 1947'de sırf, Ä°slâmî esaslara göre yaÅŸamak hayâliyle Hind Müslümanlarının büyük bir kısmının kurdukları Pakistan uygulamasının; 1954-61 arasında Fransız emperyalizmine karşı ÅŸanlı direniÅŸlerinde 1,5 milyon kurban veren Cezayir Müslümanlarının; ve Ä°ran'da on milyonların 'Allah'u Ekber!' diyerek ve dünyayı titreterek 1979 başında eriÅŸtikleri inkılab hareketinin ve Mısır'da Müslümanların büyük ümidlere kapıldıkları büyük deÄŸiÅŸikliklerin ve diÄŸer nice örneklerin sonunda nereye vardığını ve bugün yeni-yeni tekrar ayaÄŸa kalkış çabalarının bile ne gibi iç ve dış entrikalarla tekrar tökezletilmeye çalışıldığını, evet bunları unutmayalım.
 
Bu durumda, hepimiz bulunduÄŸumuz yerde, kendimizi, inandığımız aslî deÄŸerlerimizin korunması ve hayata uygulanması mücadelesi siperinde birer 'Allah eri' olarak görmemiz gerekiyor..
 
Buna var mıyız?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.