Ramazan Kayan / Evsizlik
Ramazan Kayan / Milat
“Hayat Eve Sığar”la baÅŸlayan en son üniversiteli gençlerin ev ve yurt ihtiyaçları ile yoÄŸun bir gündem oluÅŸturan ev gerçeÄŸimizle yeniden yüzleÅŸmeye adeta mecbur kaldık…
Kısıtlanmış pandemi günlerinde evi yakından tanıdık, yeniden keÅŸfetmeye çalıştık…
Gördük ki, ev olduÄŸu yerde durmuyor, olduÄŸu gibi kalmıyor… Ev deÄŸiÅŸiyor, dönüÅŸüyor… Evin ruhu, rayihası gidiyor. Çok katlı evlerin kasveti büyüyor…
Evlerimizin metrekareleri büyüse de ruhumuz daralıyor, kalbimiz sıkışıyor… Kendimizi dışarı atmak istiyoruz… Dışarının çekim gücüne karşı koyamıyoruz… Ä°çeri içimizi ısıtmıyor… Gönle huzur vermiyor… Gözümüz dışarda… Ä°çeri - dışarı dengesini bir türlü kuramadık…
Evin dışında oyalanarak eve ne kadar sahip çıkabiliriz?
Bu saatten sonra eve dönmek mümkün mü?
Çünkü evde iken bile dışardayız, uzağız… Evlerimizde ‘’uzaktaki’’ ile birlikte yaşıyoruz… Ä°çindekileri ihmal ediyoruz…
Evdeki halet-i ruhiyemiz nedir?
Evde mukim miyiz, mahkûm muyuz? Ev mi, cezaevi mi belli deÄŸil…
Åžunu bilmeliyiz, evi muhkem kılan, evde mukim olanların muttaki oluÅŸ ve duruÅŸlarıdır…
Takva temelli inÅŸa edilmeyen evler her türlü deprem ve depresyona dayanıksızdır…
Her türlü kaos, kâbus ve krize karşı tercih edeceÄŸimiz konutların sigortası kulluk ve kardeÅŸlik bilinci olmalıdır… Çünkü konforlu yaÅŸamların arkasında saklı duran kof hayatlar, kokuÅŸan iliÅŸkilerdir… Güvenlikli sitelerde, güvenliksiz ve huzursuzluk had safhada…
Tüketim toplumu önce evi ve aileyi tüketti… ‘’Ä°deallerimizde ki ev’’ mitiyle hiçbir evi beÄŸenmez olduk… Kredi kartları toplumunda neredeyse tüm evler ipotek altında…
Helal kazanç ile alınıp alınmadığı, eve giren kazancın helal olup olmadığı çokta kimseyi ilgilendirmiyor… Kiracı kalmamak adına her ÅŸeyi kanıksadık…
Ä°nancımızı önce ikametgâhımızda ikame etmemiz gerekirken ihmal ettik… Åžimdide ifsadın önüne geçemiyoruz…
Evin halleri deÄŸiÅŸti…
Harama açık hanelerde haya, huzur kalmıyor… Mahremiyetler zedeleniyor… Maneviyat bozuluyor… Merhamet azalıyor… Artık ev bizi sarmıyor… KaybettiÄŸimiz huzuru dışarıda arıyoruz… Nasreddin Hoca’nın yüzüÄŸü misali… Evi kaybedince bizde kaybolduk…
KentlileÅŸen köylülerin sosyolojisinde ‘’ev’’ deki evrim oldukça hızlı… Kentsel dönüÅŸüm sadece mahalleye deÄŸil eve de kastetti… Dedeleri gecekondularda hayata tutunurken ÅŸimdilerde torunları plazalara taşınmış durumlarda…
Çok katlı apartmanlarda her bir daire neredeyse bir gayya kuyusu gibi… DiÄŸer tarafta dijital dünyanın göçebesi olmuÅŸ bir kuÅŸakla karşı karşıyayız…
Mega kentlerde melankolik kitleler…
Evet, sosyolojik olmaktan öte ontolojik kabuÄŸumuzun parçası olan evlerimiz delik deÅŸik…
Peki, bu durumda ne yapmalı?
Önce evden baÅŸlamalıyız… Islah, imar ve inÅŸa için…
Ev önce gönülde inÅŸa edilir…
Ev tasavvur ve tasarımını müteal olandan hareketle netleÅŸtirmeliyiz…
Kalıcı cennet konutlarını önceleyerek, geçici dünya konutlarındaki çürümenin önüne geçebiliriz…
Yeryüzünün en sade evi olan ‘’Ä°lk Ev’’ den Beytullah/Allah’ın Evinden ilham alarak evlerimizdeki savrulmayı durdurabiliriz…
Kıble ayarlı evlerle kurtuluÅŸa erebiliriz…
Bunca tufan ve tuÄŸyan arasında Hz. Nuh(as)’un gemisi misali sığınak, barınak, korunak, ocak olacak evler lazım…
Ev varlığımızın ‘’ilk evreni’’dir…
Bir nebze ibret için, mazlum coÄŸrafyalarımızdaki mülteci kamplarındaki milyonlarca muhacir, mülteci ve mazlum kardeÅŸlerimize bir gün de olsa misafir olmalıyız… Yurtsuzluk ve yuvasızlığın ne anlama geldiÄŸini belki o zaman daha iyi anlayabiliriz…
Modernizmin evsizliÄŸinden Allah’a sığınırız…
Åžimdi Hz. Asiye’nin duasına iÅŸtirak etme vaktidir…
‘’O (Asiye): Rabbim! Bana katında cennette bir ev yap; beni Firavundan ve onun(kötü) iÅŸinden koru ve beni zalimler topluluÄŸundan kurtar, demiÅŸti.’’ (Tahrim,11)
Henüz yorum yapılmamış.