ABD için toparlanma fırsatı Suriye’dedir
Yasin Aktay / Yeni Åžafak
11Eylül’ün hemen ardından öfkeyle kalkan ABD’nin, teröre karşı mücadele baÅŸlığı altında aslında yoÄŸun bir Ä°slamofobi politika program paketi açmıştı. Bu paketi ilan ettiÄŸinde baÅŸkan oÄŸul Bush sonradan dil sürçmesi olarak geçiÅŸtirilmeye çalışılacak olan “Haçlı Savaşı” tabirini kullanmıştı. Safına çekmeye çalıştığı kitleler içinde Müslüman ülkelerin de olduÄŸu gerçeÄŸi kendisine hatırlatıldığında bu tabirin
ne kadar hatalı olduÄŸunu da anladı hemen ama Afganistan ve Irak için baÅŸlattığı kampanya orta çaÄŸların tipik Haçlı kampanyalarından farksız oldu. Siyasal ilahiyat vaatleri “demokrasi götürmek”, “Modern deÄŸerleri korumak” olarak ifade edilen bu kampanyada bütün insanlar “ya bizden ya onlardan” diye dijital bir kodlamaya tabi tutulacaktı.
O günlerde bizde de bu Haçlı kampanyanın benzetilebileceÄŸi daha yakın bir tecrübe vardı hafızalarda ve buna benzetilmekten geri durulmadı. RuÅŸen Çakır bu kampanyayı “Küresel 28 Åžubat” olarak niteledi hemen. Bu niteleme aslında 28 Åžubat darbe teÅŸebbüsünü ve ona eÅŸlik eden kampanyayı da bir Haçlı kampanyası hanesine yazdığının muhtemelen farkında deÄŸildi, ama paralelliÄŸi açığa vuran bir ÅŸecaat arzı gibiydi.
DoÄŸrusu aralarındaki tek paralellik bu deÄŸildi. 28 Åžubat’ın da bir tür önleyici savaÅŸ mantığıyla düzenlenmiÅŸ olması da çok önemli bir ortaklıktı. Karşısına kendi halkını bir düÅŸman olarak koyan bu savaÅŸta Ä°mam-Hatipliler blok olarak düÅŸman safına (siyasal olarak Refah Partisi safı) yerleÅŸtirilmiÅŸti. Bu düÅŸman nesiller, “önlem alınmadığı takdirde” ikibinli yılların baÅŸlarında bu düÅŸman partiyi tek başına iktidara getireceÄŸi öngörüsüne dayanılarak harekete geçilmiÅŸti. Ancak iÅŸin tarihte her zaman tekrarlanan ironik yanı yine tekrarlamıştı: Ä°mam-Hatipler’in orta kısımları bu tedbirler çerçevesinde, yani iktidara gelmesinler diye kapatılmış olduÄŸu halde 2002 yılında AK Parti’nin tek başına iktidara gelmesi önlenemedi. Hatta bu sonucun ortaya çıkmasında bizzat bu önleyici savaşın tam tersi sonuçlar veren etkisi çok açık bir biçimde görüldü.
28 Åžubat süreci de insan aklının aşırı özgüveninin sergilediÄŸi cahilliÄŸi sergilediÄŸi için kaybetti. ABD’nin 11 Eylül’den sonra baÅŸladığı hamle küresel 28 Åžubat ise, onun da aynı akıbete uÄŸraması kaçınılmazdı. O da sözümona Ä°slami teröre, Ä°slam’ın her türlüsünün zarar gördüÄŸü kampanyalar baÅŸlattığı için 28 Åžubat’ın akıbetine maruz kalmaktan kurtulamadı. Alınan tedbirler “ABD nefretinin giderilmesi amacını” da taşıyordu ama gidilen yol nefreti artırmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmadı.
20 yılın sonunda böylece ABD’nin kendine ve dünyaya kazandırdıkları ve kaybettirdikleri üzerinde daha saÄŸduyulu bir deÄŸerlendirme yapması gereken noktadayız. Bu noktada ABD önce Irak’ta sonra Afganistan’da yaptıklarının özeleÅŸtirisini yapmış ve zararın bir yerinden dönmüÅŸ görünüyor. Bunun onun için iyi olduÄŸunu söylemek durumundayız. ABD bu saatten sonra hem Irak’la hem Afganistan ile daha saÄŸlıklı ve kendi ülkesinin çıkarlarını gözeten, ama bu ülkelerin halklarına da saygı çerçevesinde çok daha kârlı ve uzun vadede çıkarlarını gözeteceÄŸi iliÅŸkiler kurabilir. Bu iliÅŸkiler hem kendisine hem de iliÅŸki içinde bulunduÄŸu ülkelere kazandırdıktan sonra kimse itiraz edemeyeceÄŸi gibi kendisi de çok daha kazançlı çıkacaktır. Yeter ki, küresel 28 Åžubat tarzı veya iÅŸgalci uygulamalara tevessül etmesin.
Gerçi Irak’tan askerlerini çekme deÄŸerlendirmesini yaptığı günlerde bile önünde belki bütün imajını düzeltebilecek fırsat Suriye’deydi. Halkını katleden bir diktatöre karşı halkının yanında durarak bu nefreti giderebilirdi. Ancak o, bu gerekçeyle baÅŸlattığı Suriye macerasını da bambaÅŸka bir mecraya taşıyarak tarihi bir fırsatı kaçırdı. Böylece Türkiye gibi bir müttefikine karşı bir terör örgütüne verdiÄŸi olaÄŸanüstü destekle hem Suriye hem Türkiye halkına daha da uzaklaÅŸtı. Oysa burada uyguladığı program her ne ise onu Afganistan ve Irak’ta bataÄŸa sürükleyen akıldan veya akılsızlıktan çıkmış olduÄŸu çok açık.
Suriye’de ABD’nin devam ettiÄŸi maceranın kendisine hiçbir faydası yok, çünkü tıpkı Afganistan ve Irak’ta olduÄŸu gibi bu coÄŸrafyanın sosyolojik gerçeklerine aykırı. Demografik operasyonlar yaparak, hele bir de bir terör örgütüne karşı baÅŸka bir terör örgütünü destekleyerek kuracağı herhangi bir düzenin ABD’yi yeni bir fiyaskoyla karşı karşıya bırakması mukadderdir.
ABD zaten yıkılmasına ramak kalmış olan bir Esad’ın ömrünü zoraki uzatan karmaşık siyasetler uygulamamış olsa Suriye’de sular çoktan durulmuÅŸ olur, halkıyla barışık bir siyasi düzenin kurulması hiç de uzak bir ihtimal deÄŸildi. Oysa ABD burada kendi müttefiklerine bile ÅŸeffaf olmayan bir siyaset izleyerek hem kendini hem bölgeyi yaktı.
Halen ABD’nin Suriye için mevcut, yürüyen plan ve uygulamalarının vaat ettiÄŸi hiçbir hayır veya çözüm yok. Çözüme bir katkısı olacaksa, kendi itibarını da bir ÅŸekilde korumak veya sürdürmek istiyorsa ÅŸu anda bulunduÄŸu rotadan çıkması ÅŸart. Hatta bu yolla belki Afganistan ve Irak’ta yıktığı imajını ve itibarını yeniden toparlayabilir bile.
Yeni rota Suriye’de halkıyla barışık bir yönetimin kurulması ve dünyanın her tarafına dağılmış Suriye halkının kendi topraklarına dönüÅŸünü mümkün kılacak bir siyasettir.
Bu konuda izlenecek rota da besbellidir.
Henüz yorum yapılmamış.