Acıdan kaçıp öfkeye sığınmak
Toplumsal olarak da en bildiğimiz ve tanıdık olduğumuz duygu öfkedir. Halbuki hiç bir öfke sadece öfke değildir. Öfke, altta yatan gerçek duygunun bize yansıtılma biçimidir, ikincil bir duygudur.
Çok zor zamanlardan geçtik, hala da geçiyoruz. 2020 Mart ayı ile baÅŸlayan korona süreci bitti bitecek derken bir yılı aÅŸkın bir süredir hayatımızda var olmaya devam ediyor. Onunla yaÅŸamaya ama bir yandan da normale dönmeye çalışıyoruz, hem ülke hem dünya olarak.
Ä°lk kez geçen yıl, Avustralya’da baÅŸlayan ve aylarca süren büyük orman yangınları olmuÅŸtu. Bu yıl nasıl olduÄŸunu bile anlamadığımız yangınlar bizi de esir aldı. Esir almak; çünkü sabotaj bile olsa yayılma ve büyüme hızı küresel ısınma ile asla önüne geçilemez bir hal aldı. Tüm gerçek sebeplerin dışında doÄŸa hakkını almaya gelmiÅŸ gibiydi. Bize ulaÅŸmasının yıllar alacağını sandığımız küresel ısınma sebebiyle gelecek olan felaketler tek tek tüm ülkelere uÄŸramaya baÅŸladı. Bu süreçte doÄŸaya ve ona yaptıklarımızın karşılığı dışında bir ÅŸeyle daha yüzleÅŸtik; birbirimize olan nefretimizle!
YÄ°TÄ°RÄ°LEN SAÄžDUYU
Gözlerimizin önünde yok olan insanlar, hayvanlar, ormanlar, topraklar kadar yok olan insanlığımız da canımızı yaktı. YaÅŸanan her olaydan sadece nefret, öfke ve linç elde etmeye çalışan güruhun ne kadar da çoÄŸaldığını gördük. Adeta ortada ölmek üzere olan bir insan varken ona yardım edip kurtarmak yerine herkes birbirine bağırıp kendince sebep olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü kiÅŸileri hedef gösterdi. Birbirimizle kavga ederken yaralı adamın yanı başımızda ölüp gitmesini seyrettik. Amaç o canı kurtarmak deÄŸil, baÅŸka sebeplerden ötürü birikmiÅŸ öfkemizi kusmaktı. Bencilce ve cahilce olanı tercih ettik.
Ne acıyan canımızdan konuÅŸabildik birileri laf söyleyecek diye, ne de bir baÅŸkasının acısını görebildik. Maalesef sosyal medya provokatörleri yine iÅŸ başındaydı, daha kötü olan ise, içi acıyan bazı insanların da hemen her duyduÄŸuna inanıp bu linç ekibine katılmasıydı.
Kayıplarımız çok büyüktü, henüz ne olduÄŸunu bile anlamamış, ve ne yapacağımız konusunda hazırlıksızdık, ama birbirimize ağız dolusu kin ve öfke kusmaya hazırdık. Ne acımızı ne de kayıplarımızın ardından yasımızı yaÅŸayabildik.
Elbette bir ÅŸeyler yapması gereken yetkililer önce aksiyon almalıydı, ama peki ya biz sadece seyirci olanlar? Bizim için öncelik, kayıplarımızın farkına varıp acıyı yaÅŸamak, ne olduÄŸunu anlamak ve kendimize bunlar için izin vermek olmalıydı.
Bizse acımızı yaÅŸamak yerine, acıdan kaçmak için öfkeye sığındık. Halbuki gerçekten canı yanan kiÅŸilerin o andaki ilk duygusu acı ve çaresizliktir, ama bu iki duyguyu anlayıp, kabul ederek acıyı çekmek kısacası yas yaÅŸamak zor iÅŸtir. Yeniden güç toplayıp desteÄŸe ve yardıma ihtiyacı olanlara el uzatabilmek ve toplumun yaralarını sarabilmek için de öncelikle kendi acımızı kabul etmeliydik. Ardından da yeterli güce sahip olduÄŸumuzda ihtiyaç sahiplerine yardım eli uzatmalıydık.
DÜÅžMANLIK DOSTLUKTAN DAHA KOLAYDIR
Toplumsal olarak da en bildiÄŸimiz ve tanıdık olduÄŸumuz duygu öfkedir. Halbuki hiç bir öfke sadece öfke deÄŸildir. Öfke, altta yatan gerçek duygunun bize yansıtılma biçimidir, ikincil bir duygudur. ÇoÄŸu kez acı, hayal kırıklığı, yalnızlık, terk edilmiÅŸlik gibi farklı duyguların ifade ÅŸeklidir. Öfkeli insan, hep olumsuza ve farklılığa odaklanır, onun için ortak duygu ve durumlar önemsiz ve görülmezdir.
Aslında herkesin birbiri ile ortak noktada buluşacağı bir konu muhakkak vardır.
Aynı takımın sporcusu olmak, aynı okulun öÄŸrencisi olmak, aynı hastalıktan mustarip olmak, ebeveyn olmak, aynı meslek kolunda olmak bunlardan sadece bir kaçıdır. Ortak küme konularımız çok daha fazlayken bizi birimimizden ayıran ve ötekileÅŸtiren farklılıklara odaklanmak da öfkemizi hep diri tutan ÅŸeydir. Her an öfkeli olmak da bizden farklı olanların bizi uÄŸratacağı zarara karşı bizi ayık tutar. Bu algı kiÅŸinin öfkesini meÅŸrulaÅŸtırması için bir biliÅŸsel çarpıtmadır.
Halbuki güzel birliktelikler de gördük bu olaylarla birlikte. ÖrneÄŸin ünlü oluÅŸunu gerçekten faydaya çeviren, bağırmadan aksine sükûnete davet ederek yardım yapan bir sürü ünlü kiÅŸiyi de gördük bu süreçte. Belki baÅŸka bir çok konuda hem fikir olamayacakken acıda birleÅŸtiÄŸimiz kiÅŸiler oldu. Ama biz aynılıktan çok farklılığa, bizim gibi olmayan yanlarına bakmayı tercih ediyoruz. Farklılıklarımızı hayatımızın merkezine koyup sadece o pencereden bakıyoruz birbirimize, çünkü düÅŸmanlık dostluktan daha kolaydır.
Ormanlarımız, hayvanlarımız, doÄŸamız, evlerimiz kül oldu. Geride acılar bıraktı, telafisi olmayan kayıplar, bir de öfkesini orta yere kusmuÅŸ klavye ÅŸövalyeleri. En çok bağıranlar en az iÅŸ yapanlardır. Ä°ÅŸ yapanların, canı gerçekten acıyanların durup bağırmaya vakti bile yoktur çoÄŸu kez. Dünya iyi bir yere gitmiyor gibi, ama daha kötüsü iyi bir yere götürmeye niyeti olmayan insanların sesinin daha çok çıkması. Öte yandan, dünya böyle bir yer, hep iyi ile kötünün, ölümle doÄŸumun, karamsarlıkla umudun bir arada olduÄŸu bir yer. Bu durumdan daha kötü ya da daha iyi zamanlar hep olmuÅŸtur, gücümüzün yeteceÄŸi ve yetmeyeceÄŸi ÅŸeyler de. Bize düÅŸen kendi felaketlerimizden ders çıkarıp, gücümüzün yettiÄŸi iyilikleri yapmaya devam ederek, tüm dünyayı daha güzel bir yer yapamasak da kendi dünyalarımızı güzelleÅŸtirmek. Atalarımızın deyimiyle, herkes kendi kapısının önünü süpürse dünya zaten temiz bir yer olur, ümidi ile...
Müellif: Sultan Işık Atalan / Klinik Psikolog-Yazar
SULTAN IÅžIK ATALAN/KLÄ°NÄ°K PSÄ°KOLOG- YAZAR
Henüz yorum yapılmamış.