Güncel
Cenneti Arayan Adam: İslamcılık nasıl öldürülür?
Cenneti Arayan Adam, bir entelektüelin hayal kırıklığı, duygusal gelgitleri, şüpheleri ve umutlarını anlatıyor. Bana göre kitabın Müslümana hissettirdiği en önemli duygu İslamcılığın öldüğü, öldürüldüğüdür.
Kâmil YeÅŸil / Açık GörüÅŸ
Son yıllarda Müslüman okur yazarların yoÄŸunlaÅŸtığı en önemli konulardan biri "Ä°slamcılık öldü mü?", "Ä°slamcılık ölür mü?" sorusu etrafında geliÅŸti. Bu tür tartışmalardan uzak kalmak isteyenler; yapılanları yetersiz buldukları, ideal Ä°slamcılıkla iliÅŸkilendiremedikleri, Ä°slamcılığın gündelik çıkarlara alet edildiÄŸi, Ä°slamcılığı yerli bulmadığı, kendini Ä°slamcı olarak tanıtanların aslında Ä°slamcı olmadığı ve fakat geçer akçe söylem bu olduÄŸu için nimetlerden yararlanmak adına böyle göründükleri vs. gibi sebepler ileri sürerek Ä°slamcılığı öldürdü. Bazıları Ä°slamcılığı yerli ve milli bulmadığı, iktidar partisi ile kan, istikamet, yararlık bakımından uyuÅŸamadığı için 'ben Ä°slamcı deÄŸilim, ben Müslümanım' demeyi tercih etti. Bazıları Ä°slamcılığı ımodernizmin kılık deÄŸiÅŸtirmiÅŸ hali olarak gördü ve takdim etti. Bazıları televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada, bürokraside ÅŸahit oldukları lokal olaylara bakıp "bunlar Ä°slamcı ise ben Ä°slamcı deÄŸilim" demeyi tercih etti.
Tartışma sonuçlanmış deÄŸil
Velhasıl herkes kendince bir gerekçe buldu ve Ä°slamcılığın salâsını okudu. Bu tartışma hâlâ sonuçlanmış deÄŸil. Ä°slamcılığı en son Ziyaüddin Serdar öldürdü.Öldürülen Ä°slamcılıklara bakalım:
TebliÄŸ Cemaati ve Mevdudi Ä°slamcılığı, Seyyid Kutup ve Ä°hvan'ül Müslimin Ä°slamcılığı, Ä°smail Raci el- Faruki ve Ä°slam-Bilim Ä°slamcılığı, Rabıta ve Usame b. Ladin Ä°slamcılığı, Åžehy Nazım Kıbrisi ve Abdülkadir Es-Sufi üzerinden tasavvuf Ä°slamcılık'ı, Türkiye Ä°slamcılığı (Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu, Ali Bulaç üzerinden), Hasan Sabbah ve HaÅŸhaÅŸiler, Gulbeddin Hikmetyar, Burhaneddin Rabbani üzerinden Afganistan Ä°slamcılığı, Enver Ä°brahim ile Malezya Ä°slamcılğı; Ziya'ül Hak üzerinden Pakistan Ä°slamcılığı, Kelim Sıddıki, Humeyni üzerinden Ä°ran Ä°slam Devrimi, Suudiler ve Vahhabilik Ä°slamcılığı...
Cennet inancı
"Ä°slam dünyasının sayılı entelektüellerinden" biri olan Zıyaüddın Serdar, bütün bu isimleri cenneti aramak adına topraÄŸa gömüyor. Çünkü her biri cennete gitmeyi amaçlıyor, müntesiplerine cennet vaat ediyor ve fakat yazarı cennete götüreceklerine dair ikna edemiyorlar. Yazar öncelikle cennet inancını yatırıyor masaya. Acaba cennet nedir, neresidir? Acaba cennetteki sonsuz nimetlerden ve gölgeden maksat nedir? Oraya nasıl gidilir? Cennet nimetleri denilen ÅŸeyler sadece bildik karşılıklarıyla mı sınırlı? Dünyaya, özel olarak Ä°slam âlemine dair bir ima ve ihsas içeriyor mu bu nimetler ve cennet? Ä°slam'ın ilk dönemlerine Asr-ı Saadet dendiÄŸine, yani Ä°slam bir nevi dünya cenneti kurduÄŸuna göre, tekrar aynı baÅŸarı, alternatif medeniyet ve hayat yeÅŸertilebilir mi? Yoksa cennet, sadece ahrete ait bir mekan mı ve cennetten maksat da huriler, köÅŸkler, eÄŸlenceler mi ? Ziyaüddin Serdar'a sorarsanız, Ä°slam dünyası lügat anlamıyla anlatılan bir cennetin peÅŸinde. Huriler, köÅŸkler, altından ırmaklar akan aÄŸaçlıklar, gölgelikler ve akla hayale gelmedik nimetleri ile sonsuz hayatın hüküm süreceÄŸi ahret mekanı cennet.
Åžekilci Ä°slam dünyası
Bu cennete kavuÅŸmanın en kestirme yolu ise ölmek/öldürülmek ve öldürmek. Ä°slam dünyasındaki cinayetlerin, idamların, radikal akımların, intihar komandolarının altında yatan derin sebep bu. YaÅŸamak ve yaÅŸatmak deÄŸil öldürmek/öldürülmek. Bu cennetin peÅŸinde, Müslümanları cennete götürmeyi kendine vazife edinen cemaatler, tarikatler ve devletler var...
Yazar, cennet yolculuÄŸuna önce TebliÄŸ Cemaati ile çıkıyor. TebliÄŸcilerde, namaz, huÅŸu içinde ikame edilirse, tasvir edilen cennete daha yakınız inancı var. Bir gün Serdar'ın da kapısını bu niyetle çalıyorlar. Serdar, TebliÄŸ Cemaati'ni, ÅŸekilci, Ä°slam dünyasının ekonomik, siyasal, kültürel, toplumsal, bilim, teknoloji, açlık, sömürü, adalet, eÅŸitlik gibi diÄŸer sorumluluk alanları ile ilgilenmediklerini görüyor. Hayat tarzları, iÅŸ yapma ÅŸekilleri, insanlarla iliÅŸkileri de gayetle sorunlu. Aralarında fazla kalamıyor ve ayrılıyor. Cennete giden yol onu Ä°hvan'ül Müslimin ile tanıştırıyor ve onlara karışıyor. Serdar, Ä°ngiltere'de Müslümanlar Kulübü (Islamic Society) ve FOSIS (Ä°ngiltere ve Kuzey Irlanda'daki Müslüman ÖÄŸrenci Dernekleri Federasyonu) içindedir. Ä°ngiltere'deki Müslüman öÄŸrenciler, etnik ve coÄŸrafi çeÅŸitlilikleriyle, gelenek, modernite, devrim ve reforma yaklaşım farklılıklarıyla Ä°slam dünyasının bir mikro örneÄŸidir. 1970 yılına gelindiÄŸinde, Federasyon Londra, Kilburn'da daimi bir merkez ofis kurar.
Serdar'ın Ä°slam ülkeleri ile baÄŸlarını kurup geliÅŸtirecek yer olur burası. Nijeryalı, Malezyalı. Trinidad, Afrika, Sri Lankalı Pakistanlı, Suudi, Ä°ranlı hemen bütün ülkelerden gençler vardır. FOSIS üyeleri, Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin sorunları sömürgecilik, yoksulluktan kurtulmak, kalkınma imkânları, açlık kaygısı, adaletsizlikleri sorgulamak gibi hususlarda kafa yorarlar, çözümler üretirler. Tahsillerini tamamlarlar ve ülkelerine dönüp gerçekten etkin kurumlarda, öncü, deÄŸiÅŸtirici, bilici, kanaat önderi ve icracı olurlar.
Serdar'ın eser boyunca anlattığı ülkeler, kiÅŸiler, kurumlar, çalışmalar hep bu kiÅŸiler üzerinden yürür. YetmiÅŸli yıllardan iki binli yıllara uzanan bu macerada sadece bir milletten gençler yok. Türklerden.
Neden Türkler yok?
Kendimce bunu ÅŸöyle izah ettim:
Türkiye'den Ä°ngiltere'ye tahsile giden gençler özel olarak seçilmiÅŸ ve Ä°slamî oluÅŸumlardan uzak durmuÅŸlar, baÅŸka mahfillerle ilgilenmiÅŸlerdir. Türkiye, yurt dışına gönderdiÄŸi gençleri orada bile sıkı takip altında tutmuÅŸtur. Bu ve baÅŸka sebeplerden dolayı olsa gerek, FOSÄ°S'te Türk'e rastlamadık.
Said Ramazan, Malcolm X, Malik b. Nebi bu gençlerle bir araya gelen öncü düÅŸünür ve eylem adamlarıdır. Özellikle Ä°slamî hareketler FOSIS'i etkilemeye çalışır. Müslüman KardeÅŸler ve Pakistan'daki Cemaat-i Ä°slami gibi. Mevdûdî, 1969 kışında tedavi için Londra'ya geldiÄŸinde FOSIS tarafından karşılanmıştır. Mevdûdi'nin toplumu, ekonomiyi, politikayı ve uluslararası iliÅŸkileri kapsayan bütüncül bir sistem olarak Ä°slam'ı betimlemesi, yazara ütopik görünür. Mevdûdî'nin, kadınların toplumdaki görev ve yetkileri konusundaki görüÅŸlerini de benimsemez. Ve Serdar, Cemaat-i Ä°slami'nin cennete giden yolundan ayrılır.
GörüldüÄŸü gibi esaslı bir ayrım noktası yok aslında. Serdar'ın diÄŸer ilim adamları, fikir hareketleri için de benzer sebepler bulduÄŸunu, bu sebeplere yapışıp onları bir nevi mahkûm ettiÄŸini kitap boyunca göreceÄŸiz. Yani yazar, bu oluÅŸumlara gidip onları yakından tanıyıp belki birlikte hareket ederiz arayışı içinde deÄŸildir.
Åžunların bir fotoÄŸrafını çekeyim derdindedir. FotoÄŸraf kelimesini özel olarak kullanıyorum. Çünkü görüntü, perspektife göre anlam kazanır. Serdar'ın perspektifi eleÅŸtirmek, kendi konumunu güçlendirmek olduÄŸu için bakış açısı bazı müspet yönleri görmeyi engelleyemese de sonuç itibariyle menfidir.
Serdar, bundan sonra Cemaat-i Ä°slami'den sonra Ä°hvan'ı tanır. Ä°hvan'ın tarihi geliÅŸimini de özetledikten sonra, okuyucuya Ä°hvan'ı Seyyid Kutub üzerinden deÄŸerlendirir. Serdar ÅŸöyle diyor: "DüÅŸünüyorum da; ben ölmek isteyenler arasına katılmak istemiyorum, Allah için yaÅŸama seçeneÄŸini tercih ediyor ve Allah'ı "gayem' olarak deÄŸil, yaratıcım olarak anlıyorum. Problemleri çözmenin silahlı mücadele dışında da baÅŸka yollarının olduÄŸuna inancım sürüyor". Böyle dedikten sonra Ä°hvan'ı cennet yolculuÄŸunda yalnız bırakır. Bu arada zihni cennet ile meÅŸguldür. Acaba cennet denilen mükafat yeri Kur'an'da nasıl geçmektedir? Bu konuda onun zihnini annesi, babası ve Pickthall'in meali ÅŸekillendirir. Muhammed Pickthall'in mealinde "cennet/paradise/Firdevs" birçok yerde mecaz olarak ele alınmıştır. Bu kiÅŸilerden ÅŸunu öÄŸrenir:
"Cennetteki aÄŸaçların gölgesinden maksat; korunak, güvende olmak demektir. YemiÅŸlerin sürekliliÄŸi de iç benliÄŸimiz için ihtiyaç duyduÄŸumuz rızık, bilgidir. "EÄŸer bu kötü dünyayı dönüÅŸtürmek istiyorsan, 'gölge' seni koruyacak, sen ahiret aÄŸaçlarının tohumlarını, hayırlı amellere götüren bilgi rızkını arayacaksın. Bunun için birinin koruması altında klasik ilimleri öÄŸreneceÄŸin ulu bir meyve aÄŸacı gibi güçlü bir öÄŸretmene ihtiyaç vardır."
Anlaşıldığı gibi ahrete ait bir cennet var ve fakat bu ahret ile sınırlı deÄŸil. Dünya cenneti denilen bir ÅŸey daha var ki o da bu ÅŸekilde izah edilmiÅŸtir. Kur'an'ı ünlü klasik tefsirleri okuduktan sonra, hadisleri, siyeri, klasik fıkıhçıları, felsefeyi kelamcıları ve düÅŸünürleri okur. "FOSIS ve Ä°slamî hareketlere yabancılaÅŸmam, mutlak kesinlik sorunundan kaynaklanıyordu" diyen Serdar, aynı zamanda bize entelektüel merakı, anlayışı, zihniyeti tanıtır.
Çünkü entelektüel, sürekli bir ÅŸüphe, tecessüs, arayış içindedir. Ona göre insan, toplum ve dünya, kısaca olaylar ve olgular hakkında son söz söylenmemiÅŸtir. Bu hususlar itikadî olmadığı için dinimiz de bu konuda entelektüel zihniyetin yanındadır. Yazar böyle diyor ve fakat ÅŸu ifadedeki itikadi sorunu görmüyor: "Allah'ın bir kapitalist deÄŸil, sosyalist olduÄŸunu düÅŸünüyordum. Hem ilahi sıfatların hem de bize gönderdiÄŸi rehberliÄŸin mantıksal sonucu kesinlikle bunu gösteriyordu."
"Ä°slam'ın vazettiÄŸi ilkelerin, emir ve yasakların birçoÄŸu, Peygamberin uygulamaları sosyalistlerin savundukları düÅŸüncenin uygulanmış halidir ve bu durumda sosyalizm, Ä°slam'a, Kur'an'a yaklaÅŸmaktadır" demek varken Âlemlerin Rabbini bir ideolojik terimle tanımlamak tam bir zihin karışıklığını gösteriyor. Serdar, cenneti daha doÄŸrusu kendisini cennete götürecek en kısa yolu aramaya bundan sonraki sayfalarda da devam ediyor. Arayış onu tasavvuf ve tarikatlerle tanıştırıyor. Tanıdığı sufiler Åžeyh Nazım Kıbrısî, Mevlevilerden bir grup ve Abdülkadır Es-Sufi'dir.
Sufilerle arayış
Aranan cennet yolu sufilerin yanında yoktur. Hatta sufiler cennetin uzağındadır; ÅŸeyhin olaÄŸanüstü sıfatlarla vasfedilmesi, sadece iç âleme odaklanılması ve dünya Müslümanlarının durumuna ait bir dert taşımaması gibi vardığı çıkarımlardan anlamıştır ki onu cennete götürecek yol sufilerden geçmemektedir. Konya'daki derviÅŸan, Ä°slam'ı "sakal bırakmak, cübbe giymek ve sarık sarmak" olarak sınırlandırmıştır.
Serdar'ın yetersiz bulduÄŸu Es-Sufi'nin mahalli olarak giriÅŸtiÄŸi tasavvuf yolu (yazarın deyimiyle cennet yolu) Ä°ran'da, Ä°slam devrimi düzeyinde hedef olarak belirlenmiÅŸtir. Böylece hem dünyevi cennet hem uhrevi cennet birleÅŸmiÅŸ olacaktır. Kelim Sıddıki ile baÅŸlangıçta sıkı dost olan ve cennete giden yolu araÅŸtıran Serdar; Ä°ran'da ÅžiiliÄŸin katı gerçeÄŸiyle tanışır. Hiçbir ÅŸey kitaplarda okudukları gibi deÄŸildir. Masum imam inancı onu hayli rahatsız eder. Ä°ran Ä°slam Devrimi'nden sonra hem devrimi yapanları hem devrimin öngörü ile sonuçlarını karşılaÅŸtırmak için Ä°ran'a gider. (Bu sayfalarda zihnimiz Ali Åžeriati'yi aradı ise de bulamadı. Tıpkı ileriki sayfalarda GannuÅŸi'yi, Ahmed b. Bella'yı bulamayışımız gibi.) Memurlar, esnaf, profesörler, yazarlar ve düÅŸünürler devrimin mutlak adalet ve eÅŸitlik getireceÄŸine ve yeryüzünde bir cennet kuracağı inanmaktadır. Kelim Sıddıkî de bunlardandır. HaÅŸhaÅŸiler de bu topraklarda zamanında cenneti aramışlardır. Cenneti ellerindeki kan damlayan hançerleriyle arama eÄŸilimleri, asırlar boyu nakledilen etkili bir öyküye dönüÅŸmüÅŸtür. Batı'da suikast, HaÅŸhaÅŸilerin keÅŸfi olarak bilinmektedir. Sabbah'ın Cennet Bahçeleri'ne gelirler ve fakat Serdar uçurumdan vadiye yürüme cesareti göstermez. Onun aklında Humeyni ve masumiyet vardır ve aÄŸzından baklayı çıkarır.
Yeni bir çıkış yolu
"Bir insan nasıl tamamen masum olabilir. EÄŸer o kadar masumsa, o insan, insan deÄŸil, melektir. Pekiyi ya Ä°mam Humeyni yeni bir Sabbah'a dönüÅŸürse?" Bu söz yolları ayırır.
1975'te Mekke'nin hac için uygun bir mimari yapıya kavuÅŸturulması için Suudi Arabistan'dan teklif alır. Arabalar egzoz salınımı ile hacıları zehirlemekte, trafik sorununun kara yolu ÅŸeridini artırmakla çözüleceÄŸi sanılmaktadır. Mekke'nin yeniden ve safiyetini koruyarak inÅŸası için yola çıkar. Serdar'a göre "Ä°slam için yeni bir çıkış yolu bulunacaksa, o zaman cennete giden bu yeni rotanın oluÅŸumunu gözlemlemek ve bu oluÅŸuma katılmak için en iyi yer Suudi Arabistan'dır." Hac AraÅŸtırma Merkezi'nin kuruluÅŸu ve çalışmaları iÅŸine giriÅŸir. Projenin yürütücüsü Bin Ladin Åžirketler Grubu'dur. Prensler, bakan ve önemli iÅŸ adamları, teklif edilen teknolojiden etkilenir, ancak bulguları umursamaz. 79'da tanıdığı Suudi VahhabiliÄŸi aklındadır, çünkü bir grup 79'da Mekke'deki Mescid-i Haram'ı iÅŸgal etmiÅŸtir. Ä°syancılar, bir kimsenin cenneti ancak bütün malı ve canını din uÄŸruna harcamasıyla hak edeceÄŸine inanan "MuÅŸtarin" grubuna mensupturlar. Suudi hükümetini Hıristiyanlarla iÅŸbirliÄŸi yapmak, ülkeye televizyon ve sinemayı sokmak ve paraya tapınmakla suçlarlar. Ülkenin baÅŸ alimi ve müftüsü âmâ Åžeyh Abdülaziz Bin Baz'dan fetva alınır ve Mescid-i Haram'a su basılır ve isyancılar boÄŸulur. Bir yeÅŸil yaprağın koparılmasının, bir sineÄŸin öldürülmesinin yasak olduÄŸu Mescid-i Haram'da iÅŸlenir bu cinayetler.
Bu sayfaları okurken nedense Cemal Kaşıkçı cinayeti geldi aklıma. Yazar, Suudî Arabistan (cennetinden) de ayrılır. Ä°ran devriminin yalnızca "Ä°slamî" deÄŸil, Åžiî olduÄŸunda ısrar edilmesi, Sünnilerin böyle bir devrim yapamayacakları iddiası ve devrim modelinin Ä°slam dünyasına ihraç etmek anlayışı Serdar'ı Ä°ran tecrübesinden uzaklaÅŸtırır.
Serdar'ın "ÇaÄŸdaÅŸ dönemde hiçkimse ümmet kavramını tanımlama ve açıklamada, onun kadar çok çaba göstermedi" dediÄŸi Ä°smail Raci el-Faruki'nin "Bilginin Ä°slamileÅŸtirilmesi" teorisini de sorunlu bulur. Serdar, çözüm olarak Ä°slami bir sekülerizm mümkün müdür sorusunun cevabını aramaktadır. 1985'te "Dünya Ä°slam BirliÄŸi'nin Pakistan ve Çin gezisine danışman olarak katılır. Geziyi ilk Ä°slamî banka Al-Baraka'nın kurucusu Åžeyh Salih Kamil finanse eder. Pakistan'da askerî lider Muhammed Ziya'ül Hak'la anlaÅŸamaz; çünkü onu "Dengesiz bir diktatör" olarak görmektedir. Çin'deki Müslümanlar da Suud'dan gelen öÄŸreticiler vasıtasıyla Arapça'nın yanı sıra hadlerin uygulandığı bir ÅŸeriat devletinin özlemini duymaktadırlar.
Bu da bir sorundur ona göre.
Serdar'ın cenneti arayış yolu Türkiye'ye de çıkar. Serdar, Osmanlı'dan Jöntürklere, Ä°mam-Hatiplerden MSP'ye, seküler uygulamalardan Kemalizm'e, askeri darbelerden Türk tecrübesine kadar birçok olaya deÄŸiniyor. Türkiye'de Ekmeleddin Ä°hsanoÄŸlu ve Ali Bulaç ile görüÅŸür. Ä°hsanoÄŸlu'yla Ä°RCÄ°CA, Ä°KÖ vasıtasıyla tanışmaktadır. Ä°hsanoÄŸlu'ya göre Cumhuriyet aydınlanmasının Batı'da aradığı, oradan almak istediÄŸi sistem aslında Osmanlı deneyiminde vardır. BatılaÅŸmak için Türkiye'nin kendi kaynaklarına yani tarihi tecrübesine dönmesi yeterlidir. Ali Bulaç'la tercüman aracılığıyla anlaÅŸtık diyen Serdar'ın "Kemalizme taraftar mı, yoksa karşı mısın?" diye sorusuna Bulaç, "Ne taraftar ne karşıyım" diye cevap verir ve "Biz daha çok laiklik ve dinin insanî boyuttan soyutlanmış olması sorunuyla ilgileniyoruz" diyerek konuyu baÅŸka bir boyuta taşır.
Karakoç neden yok?
Bu sayfalarda gözümüzün Sezai Karakoç'u aradığını söylemeliyim.
Ä°lerleyen sayfalarda Åžeytan Ayetleri ile Humeyni tarafından ölümüne fetva verilen Selman RüÅŸdi olayını görüyoruz. Dünya Ticaret Merkezi'ne uçakla yapılan saldırı ve Selman RüÅŸdi olayından sonra Batı, Ä°slam dünyasını islamifobi olarak etiketlemiÅŸtir ve ondan sonraki dünya artık eski dünya deÄŸildir. Ziyaüddin Serdar bu sayfalardan sonra rotayı Malezya'ya çevirir. Malezya'da devletin ikinci adamı, arkadaşı Enver Ä°brahim vardır ve Malezya yeni bir atılım içindedir. Ä°slamî, çoÄŸulcu anlayışı göstermesi bakımından örnek alınacak tarafları da vardır Malezya'nın. Eser bu sayfalarda kiÅŸisel hırs ve ikbalin, davanın önüne geçmesi, bu hususta ahlaki, vicdani ve insani olan bütün deÄŸerlerin çiÄŸnenmesi üzerinde durur. Müslümanlar mücadele ettiÄŸi düÅŸmana benzemiÅŸtir. ÅžehirleÅŸmeden tutunuz, günlük hayatın bütün göstergelerinde Malezya da bu hastalığa tutulmuÅŸtur.
Enver Ä°brahim de iÄŸrenç bir iftira ile devre dışı bırakılmıştır.
Cenneti Arayan Adam, bir entelektüelin hayal kırıklığı, duygusal gelgitleri, ÅŸüpheleri ve umutlarını anlatıyor. Bana göre kitabın Müslümana hissettirdiÄŸi en önemli duygu Ä°slamcılığın öldüÄŸü, öldürüldüÄŸüdür.
Başarısızlık hikayesi
Bir oryantaliste deseler ki Ä°slam dünyasındaki hareketleri teÅŸrih masasına yatır ve eksikleri üzerinden baÅŸarısızlık hikayesi yaz; ancak böyle bir kitap yazılabilirdi. Yazar, Ä°slami hareketler ve o hareketlere vaziyet edenlere olan itimadı, küçük sorularla, lokal olaylarla sarsıyor, sarsmaya çalışıyor. Bunu da entelektüel tecessüs adına yapıyor. EleÅŸtiri getirdiÄŸi noktalara baktığınızda çok esaslı sorunlar görmüyorsunuz. Tavrınız, eleÅŸtirmeye yönelik bir yaklaşım olunca küçük olaylar, sözler, farklar, büyük ayrılıklar haline geliveriyor hemen.
Tatmin olmayan entelektüel tecessüse yenik düÅŸüyorsunuz.
Evet, gerçekten cennete giden yolu mu arıyoruz; cennet yolculuÄŸuna çıkanlara; bu yol sizi cennete götürmez mi demek istiyoruz; öyleyse sizin teklifiniz ne?
Bu sorular cevaplanmamış olarak duruyor.
Henüz yorum yapılmamış.