Özel / Analiz Haber
Mümin gönüllerin dinmeyen sızısı: Kerbelâ
Follow @dusuncemektebi2
Hz. Peygamber’in (sas) torunu Hz. Hüseyin’in (ra) aile fertleriyle birlikte Kerbelâ’da katledilmesi ve mübarek başlarının şehir şehir gezdirilerek teşhir edilmesi Müslümanların yüreğinde kapanmaz bir yaradır. Gülgûn Uyar, Kerbelâ Vakası’nın seyrini ve Hz. Hüseyin’in mübarek şehadetini yazdı.
Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra), Resulullah Efendimizin (sas) kızı Hz. Fâtıma (ra) ile Hz. Ali’nin (ra) evladı olarak dünyaya geldi. Resul-i Ekrem (sas) onlara “oÄŸullarım” hitabıyla seslenirdi. Ä°simlerini kulaklarına okumasıyla da artık onlar Muhammed’in Âl’i ve Cennet gençlerinin seyyidleri, efendileri olarak anıldılar (Tirmizî, “Menâkıb”, 31). Haseneyn Efendilerimiz, Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın rükünlerindendir. Nebiyy-i ZiÅŸân onları abasıyla örttüÄŸünde “Ä°ÅŸte benim Ehl-i Beyt’im!” buyurmuÅŸlar ve “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister (Ahzâb, 33)” tebÅŸir-i ilâhîsi ile onları müjdelemiÅŸlerdi (Müslim, “Fezailü’s-sahâbe”, 61).
Allah Resul’ü, torunları Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin’i evde, sokakta, mescitte, nerede görse hep muhabbetini izhar ederek kucaklar, severdi (Müslim, “Fezailü’s-sahâbe”, 57-60). Onlar bu dünya hayatında öpüp kokladığı iki çiçeÄŸi idiler (Tirmizî, “Menâkıb”, 31). Aynı zamanda meveddetin kaynağı kılınmışlardı (Åžûrâ, 23). Bu sebeple Hz. Peygamber, Hasan ve Hüseyin’i sevenin kendisini de sevmiÅŸ olacağını ilân etmiÅŸtir: “Allah’ım ben o ikisini seviyorum, sen de onları sev” (Tirmizî, “Menâkıb”, 31). Bu hadis-i nebevî de beyan eder ki, Haseneyn Efendilerimize duyulan meveddet, Allah ve Resul sevgisinin tabii bir neticesidir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, Hasan ve Hüseyin sevgisi, Allah ve Resul muhabbetinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Ehl-i Beyt ÅŸirki yenen, bâtılı yok eden, zulme karşı koyan Hz. Peygamber’in tevhid mücadelesinde, her daim onun sadık takipçileri, sarsılmaz müdafileri ve ÅŸaÅŸmaz destekçileri olmuÅŸlardır. Habibullâh, tebliÄŸ ettiÄŸi ilme kafa tutan ehl-i salibe mübâhele (karşılıklı beddua) ile karşı durduÄŸunda meydana sadece ve sadece Ehl-i Beyt’i ile çıkmıştır (Âl-i Ä°mrân, 61; Müslim, “Fezailü’s-sahâbe”, 32).
Åžurası muhakkak ki Nebiyy-i ZiÅŸân Efendimiz, Ehl-i Beyt’inin hukukuna riayet edilmesi noktasında dikkatli davranılması gerektiÄŸini bildirmiÅŸ ve onları ümmetine emânet etmiÅŸtir (Müslim, “Fezailü’s-sahâbe”, 36; Tirmizî, “Menâkıb”, 32). Bu emanete sıdk ile sahip çıkanla sadakatsizlik gösterip hıyanet edenin durumunu ise Resul-i Ekrem, fem-i muhsinlerinden serd olan ÅŸu düsturu ile belirleyecektir: “Sizinle harp edenle harb eder; sulh edenle de sulh ederim” (Tirmizî, “Fezâilü Fâtıma”, 3961). Dolayısıyla iyi anlaşılması gereken husus, Resulullah Efendimizin dikkate davet ettiÄŸi ve ikazda bulunduÄŸu konuda ümmetini bir imtihanın bekliyor olduÄŸudur. Nitekim ümmetin zorlu imtihanlarından birinin Ehl-i Beyt’e meveddet ve sadakat konusu olduÄŸuna dair gerçek, Asr-ı Saâdet’ten kısa bir müddet sonra kendini gösterecektir. Bunun en çetin tezahürlerinden biri olan “Kerbelâ Faciası”, bıraktığı derin izleriyle bizlerden hakikatiyle idrak edilmeyi beklemektedir.
Müslümanların arasında ilk fitnenin Hz. Osman’ın (ra) ÅŸehit edilmesiyle ortaya çıktığı hatırlanacaktır. Bilahare Hz. Ali’ye meÅŸru halife olarak biat edilmekle birlikte, Hz. Osman’ın katillerinin teÅŸhis edilip cezalandırılması noktasında aceleci davranarak ısrarlı tavır sergileyen bir muhalefet cephesi de oluÅŸmuÅŸtu. Bilhassa Åžam valisi Muaviye b. Ebu Süfyan’ın sevk ve idare ettiÄŸi Sıffin Savaşı, meÅŸru halifeye bir baÅŸkaldırı hareketi oluÅŸturmuÅŸtu. Böylece bir Müslüman, diÄŸer bir Müslüman kardeÅŸini öldürmüÅŸ ve ölenle öldürülenin uhrevî durumu sorgulanmaya baÅŸlanmıştır. Bu noktada Ehl-i Sünnet, bu isyanları bastırmak üzere hareket eden Hz. Ali’nin siyasî meÅŸruiyetini ve haklı taraf oluÅŸunu teslim edip onaylayarak kesin tavrını hakkaniyetle ortaya koymuÅŸtur (Nesefî, Tebsıratü’l-Edille, s. 879, 883, 888; BaÄŸdâdî, Kitâbü Usûli’d-Dîn, s. 289).
Irak’ın Kerbelâ ÅŸehrindeki Ä°mam Hüseyin Camii ve Türbesi.
Müslüman kanı akmasın!
Hz. Ali’nin ÅŸehadeti sonrasında halife olan Hz. Hasan da, kendisine biat etmekte direnen ve hilafet merkezine savaÅŸ açan Åžam valisi Muaviye b. Ebu Süfyan’ı itaat altına almak üzere harekete geçti. Fakat ordusundaki isteksizliÄŸi ve kimi itaatsiz tutumları gören Hz. Hasan, gereksiz yere Müslüman kanı dökülmesine mâni olmak için Åžam valisi ile sulh yapmayı kabul ederek hilafeti Muaviye b. Ebu Süfyan’a devretti (41/661). Böylece Muaviye b. Ebu Süfyan, altıncı halife olarak göreve baÅŸladı. Onun 20 yıllık iktidarının son senelerinde oÄŸlu Yezid’i veliahd tayin etmesi ve onun adına biat almasıyla birlikte hilafet, ÜmeyyeoÄŸulları arasında elden ele devrolacak bir saltanata dönüÅŸtü. Böylece Ä°slam siyaset tarihinde hanedan hilafetleri dönemi baÅŸladı.
Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Muaviye b. Ebu Süfyan’ın hilafeti esnasında siyasî ortamdan uzak durdular. Hatta Hz. Hüseyin, Hz. Hasan’ın ÅŸüpheli ölümünden sonra dahi bu tutumunu devam ettirmiÅŸ, Yezid b. Muaviye’nin hilafetine kadar kendi köÅŸesinde bir hayat sürmüÅŸtü. Kendisine tâbi olmak isteyen Kûfelilerin tekliflerine hiçbir ÅŸekilde müspet cevap vermemiÅŸti. Halife ise etrafında muhaliflerin toplanmasından endiÅŸe ettiÄŸi Hz. Hüseyin’i siyasetten uzak durması yönünde zaman zaman ikaz etmiÅŸti. Bu süreçte Hüseyin Efendimiz halifeyle savaÅŸmak ve karşı gelmek gibi bir niyeti olmadığını açıkça beyan etmekteydi.
DiÄŸer taraftan, Muaviye b. Ebu Süfyan ve Basra-Kûfe valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın, Hz. Ali taraftarlarına tatbik ettiÄŸi ÅŸiddet ve kötü muamelelere tepkisini dile getirmekten de geri durmuyordu. Hz. Hüseyin ile halife arasındaki ilk ciddi gerginlik Muaviye b. Ebu Süfyan’ın, veliaht tayin ettiÄŸi Yezid’e biat alma çabaları sırasında yaÅŸandı (56/676). Hz. Hüseyin, Yezid b. Ebu Süfyan’ın halife olabilecek kabiliyette olmadığını ve bu makamın icap ettirdiÄŸi kemâle sahip bulunmadığını düÅŸünüyordu. Yezid’in iktidarının tasdiki noktasında Hz. Hüseyin’in ve Medinelilerin biatının son derece mühim olduÄŸunu bilen Muaviye, Hz. Hüseyin’in üzerinde baskı kurmaya çalışmıştı. Muvaffak olamayacağını anladığında da Medinelilerin biatını Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat ettiÄŸi yönünde bir hava oluÅŸturarak alabilmiÅŸti.
Muaviye’nin, oÄŸlu Yezid’e son vasiyeti, mutlaka Hz. Hüseyin’in biatını alması olmuÅŸtu. Hilafet makamına geçtiÄŸinde bu vasiyeti tutan Yezid’in ilk icraatı, ne pahasına olursa olsun Hz. Hüseyin, Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’in biatlarının alınması için Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebu Süfyan’a talimat vermek oldu. Yezid’in emri üzerine vali, Hz. Hüseyin’i biata davet etmiÅŸ fakat o biat etmeyeceÄŸini açıklamıştı. Bunun üzerine vali Hz. Hüseyin’e baskı yapmaya baÅŸladı. Etrafındaki çemberin gittikçe daralmakta olduÄŸunu gören ve artık Medine’nin kendisi için güvenli bir yer olmaktan çıktığını anlayan Hz. Hüseyin Mekke’ye gitmeye karar verdi. Bu süreçte Mervan b. Hakem’in, Medine valisini Hz. Hüseyin’in aleyhinde kışkırtma çabaları bilhassa zikredilmelidir.
Hz. Hüseyin, bütün ailesini yanına alarak 28 Receb 60 (4 Mayıs 680) tarihinde Mekke’ye hareket etti. Ne var ki, Mekkelilerin de kendilerine huzurlu bir ortam saÄŸlamayacağını kısa bir zamanda gördü. Mekkeliler hürmette kusur etmiyorlardı ancak Yezid’in mutlak emri yüzünden valinin baskıları artmakta ve Hz. Hüseyin’in günlük hayatı giderek zorlaÅŸmaktaydı. Bu safhada Hz. Hüseyin, ısrarla davet mektupları gönderen Kûfelilerin tekliflerini deÄŸerlendirmek durumunda kalacaktı. 5 Şevval 60 (9 Temmuz 680) tarihinde ortamı yoklaması için amcası Akil’in oÄŸlu Müslim’i Kûfe’ye öncü olarak gönderdi. Müslim çok geçmeden müspet haberler göndermeye baÅŸlasa da kısa bir müddet sonra vali Ubeydullah b. Ziyad, onun Hz. Hüseyin’in adına hareket ettiÄŸini öÄŸrenecekti. KöÅŸeye sıkıştırılan Müslim b. Akil, hazırlıksız yakalanarak isyan etmek mecburiyetinde kaldı. Kûfeliler tarafından da yalnız bırakılınca ÅŸehit edildi. Bu sırada ÅŸehirdeki son geliÅŸmeleri Hz. Hüseyin’e haber verme imkânını da bulamamıştı.
Åžehadetle biten yolculuk
Müslim’in başına gelenlerden habersiz olan Hz. Hüseyin, 8 Zilhicce 60 (9 Eylül 680) tarihinde Kûfe’ye gitmek maksadıyla ailesinden müteÅŸekkil bir kafileyle Mekke’den ayrıldı. Hz. Hüseyin’in Kûfe’ye gidiÅŸine çeÅŸitli sebepler ileri sürerek karşı çıkanlar mevcuttu. Åžartların henüz olgunlaÅŸmamış olduÄŸunu söyleyerek onu vazgeçirmeye çalıştılar. Ashabın ve aile çevresinin önde gelenlerinden oluÅŸan bu kiÅŸilerin arasında Abdullah b. Ömer, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Muti, Ebu Said el-Hudrî, Said b. Müseyyeb, Abdullah b. Cafer, Amra bint Abdurrahman, Muhammed b. el-Hanefiyye, Ömer b. Abdurrahman yer alıyordu. Ä°leri sürdükleri sebeplerin başında ise Kûfelilerin sözlerinde durmayan bir topluluk olmaları gelmekteydi. Ayrıca aile fertlerini bu sefere götürmesinin uygun olmadığını, ÅŸayet baÅŸlarına bir ÅŸey gelirse Ehl-i Beyt’in ortadan kalkacağı yönündeki endiÅŸelerini de dile getirdiler. Ancak bu tavsiyeler Hz. Hüseyin’in kararını etkilemedi; zira o bu yolculuÄŸun elzem olduÄŸunu düÅŸünmekteydi.
Hz. Hüseyin, Müslim’in başına gelenleri ve Kûfe’de durumun aleyhlerine deÄŸiÅŸtiÄŸini yoldayken haber aldı. Geri dönmeyi düÅŸünmüÅŸse de hem ÅŸehit edilen Müslim’in ailesinin intikam almak istemesi, hem de Kûfelilerin ikna gayretleri neticesinde kararlılığını muhafaza etti. Artık o kaderine yürüyordu.
Ubeydullah b. Ziyad, Hz. Hüseyin’in ve kafilesinin ÅŸehre girmesine, dolayısıyla Kûfelilerin toplu olarak ona katılmalarına mâni olmak için çeÅŸitli tedbirler almaktaydı. Hz. Hüseyin’i denetim altında tutmak ve takip etmek üzere Hurr b. Yezid’in komutanlığında 1000 kiÅŸilik bir öncü birlik gönderdi. Hurr b. Yezid, Ninova’ya kadar kafileyi uzaktan takip etmiÅŸ ve Ubeydullah’tan gelen emre uyarak Hz. Hüseyin’ini susuz ve aÄŸaçsız bir yer olan Kerbelâ’da ikamete mecbur bırakmıştı (2 Muharrem 61/2 Ekim 680). Komutan bu mesafeli takibi sırasında Hz. Hüseyin’i yakından gözleme imkânı bulmuÅŸ ve onu farklı bir gözle deÄŸerlendirmiÅŸti. O güne kadar aldığı emirleri mecburen yerine getirmiÅŸ olsa da o son anda canını Hz. Hüseyin’in safında fedâ etmeyi tercih edecekti.
Kafileye müdahale için Kûfe valisinin komutan tayin ettiÄŸi Ömer b. Sa‘d b. Ebu Vakkas emrindeki kuvvetlerle 3 Muharrem’de Kerbelâ’ya ulaÅŸtı. Ömer b. Sa‘d, Hz. Hüseyin’le karşı karşıya gelmek istemediyse de bu vazifeyi Rey valiliÄŸinin elinden alınmaması için kabul etmiÅŸti. Önce, Hz. Hüseyin ile Kûfe valisi arasında bir anlaÅŸma saÄŸlanması için gayret gösterdi. Kûfelilerin desteÄŸi ortadan kalktığı için Hz. Hüseyin’in geri dönebilme ihtimalini Ubeydullah b. Ziyad’ın deÄŸerlendirmesini istedi. Fakat karar kesindi: Hz. Hüseyin için tek kurtuluÅŸ Yezid’e biat etmekti! Kûfe valisi emirlerini yineledi ve biat ÅŸartını kabul etmeyen Hz. Hüseyin’in ve kafilesinin 10 Muharrem’e üç gün kala su kaynağıyla irtibatları kesildi.
Hz. Hüseyin ayrılmak hususunda etrafındakileri serbest bıraktı. Kendi adına da Hicaz’a dönmesine, bizzat Yezid ile konuÅŸmasına veya cihat için serhat ÅŸehirlerinden birine gitmesine izin verilmesi teklifinde bulundu. Ubeydullah, önce bu tekliflerden birini kabule razı oldu. Fakat Şemir b. Zü’l-Cevşen, Fırat ile irtibatı kesilerek susuzluÄŸa mahkûm edilen Hüseyin’e boyun eÄŸdirmek için bir fırsat yakaladıklarını söyleyerek valinin bu teklifleri reddetmesine sebep oldu.
Ubeydullah son ve kesin talimatlarını bildirdi. Buna göre teslim olmadıkları takdirde Hz. Hüseyin ve adamları öldürülecek, Hz. Hüseyin’in cesedi atlarla çiÄŸnenecek, diÄŸer cesetlere sadece müsle yapılacak; Ömer b. Sa’d bu emirleri yerine getirmeye muktedir olamayacak ise komutayı Şemir b. Zü’l-Cevşen’e devredecekti. 9 Muharrem günü Ömer b. Sa‘d, bu ÅŸartları Hz. Hüseyin’e tebliÄŸ etti. Hüseyin Efendimiz ise ne biatı ne de teslim olmayı kabul ediyordu. Ä°nandığı doÄŸru uÄŸrunda savaÅŸacaktı. Kafile o gece hazırlıklarını tamamladı; müdafaayı güçlendirmek için çadırları birbirine yaklaÅŸtırıp arkalarına hendek kazarak içlerini odunla doldurdular. Âl-i Muhammed bütün geceyi ibadet ve duâ ile geçirdi.
10 Muharrem günü iki taraf karşı karşıya geldi. Hz. Hüseyin’in kuvvetleri 32 atlı ve 40 piyadeden oluÅŸuyordu. Åžâm’a baÄŸlı Kûfe ordusu ise 5.000 kiÅŸiydi. Hz. Hüseyin, son defa Yezid’in askerlerini savaÅŸtan vazgeçirmeye çalıştı. Yaptığı konuÅŸmada Hz. Peygamber, Fâtıma, Ali, Ca‘fer ve Hamza ile olan akrabalığını ve Cennet gençlerinin efendisi olduÄŸu yönündeki hadis-i nebevîyi hatırlattı. Kimseyi öldürmediÄŸi ve malını gasp etmediÄŸi hâlde neden canına kastettiklerini öÄŸrenmek istedi. Ne yazık ki müspet bir cevap alamadı. O sırada beklenmedik bir geliÅŸme olmuÅŸ, Hurr b. Yezid ve bazı adamları taraf deÄŸiÅŸtirerek Hz. Hüseyin’e katılmışlardı.
Ömer b. Sa‘d’ın attığı ilk okla baÅŸlayan savaÅŸta önce mübareze yapıldı. Ali el-Ekber b. Hüseyin baÅŸta olmak üzere Muhammed’in Âl’i art arda ÅŸehit düÅŸmeye baÅŸladılar. Kûfe ordusu toplu hücuma geçti. Alacakları bahÅŸiÅŸi düÅŸünen askerler Hz. Hüseyin’in ailesinin baÅŸlarını kesmekte âdeta yarışıyorlardı. Åžehit edilenler arasında çocuklar da bulunuyordu. Kimse bir süre Hz. Hüseyin’e saldırmaya cesaret edememiÅŸti. Ancak sonunda Şemir, askerlerinden bir kısmına hücum emri verdi. Kûfeliler her taraftan oklarla saldırıya geçerek Hz. Hüseyin’i atından düÅŸürdüler. Sayısız yara alan Hz. Hüseyin, 10 Muharrem 61 PerÅŸembe (Âşûrâ) günü ÅŸehit edildi. Son darbeyi indirenin Şemir b. Zü’l-Cevşen veya Sinân b. Enes b. Amr en-Nehaî ve Havley b. Yezid olduÄŸu rivayet edilir. Mübarek re’s-i ÅŸerifleri (başı) bedeninden alındı ve üzerinde ne varsa çıkarılarak naaşı atlarla çiÄŸnendi. O gün Hz. Hüseyin’in kendilerine böyle bir muameleyi revâ görenlere beddua ettiÄŸi de iÅŸitilmiÅŸtir.
Kerbelâ hadisesini tasvir eden bir resim.
Müslümanların kara günü
Bütün eÅŸyaları yaÄŸma edildi. Hanımların parmaklarındaki yüzükler dâhil bütün ziynetleri alındı. Hastalığı sebebiyle çadırında yatmakta olan Ali el-Asğar b. Hüseyin’e, Ömer b. Sa’d’ın emriyle dokunulmamıştı. Yezid’in ordusu, kendilerine ait 88 cenazeyi gömerek Kerbelâ’dan ayrıldı. Onların ardından 11 Muharrem’de o bölgede ikamet eden Benî Esed’e mensup Ğâdıriyye köylüleri gelerek Hz. Hüseyin ve beraberindeki 72 kiÅŸinin nâÅŸlarını defnettiler.
Kerbelâ Vakası’nda Ali b. Hüseyin, dört yaşındaki Ömer b. Hüseyin, Amr b. Hasan b. Ali b. Ebu Tâlib, Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebu Tâlib, Ukbe b. Sim‘ân isimli bir köle ve Beni Esed’den Murakkâ b. Sümâme’den baÅŸka kurtulan olmamıştı. Ali b. Hüseyin’in dışında kimsenin hayatta kalmadığı da zikredilir. Hayatta kalanlar 12 Muharrem’de Kûfe’ye götürüldüler. Bu sırada Hz. Hüseyin’in kız kardeÅŸi Zeyneb’in feryadı, dokunaklı sözleri ve Ubeydullah b. Ziyad’ın önündeki haykırışı yürekleri daÄŸlamıştı. Ubeydullah b. Ziyad, Cenâb-ı Hüseyin’in mübarek re’s-i ÅŸerifleri önüne getirildiÄŸinde asasını yüzüne deÄŸdirerek, “Böylesi bir güzellik görmediÄŸini” söyledi. Orada bulunanlar onun Hz. Peygamber’e benzerliÄŸini hatırlattılar. Bu meÅŸ’ûm manzara karşısında galeyana gelen bir sahâbî, Resulullâh’ın o asayla dokunulan dudakları öptüÄŸünü söyleyerek tepkisini dile getirdi. Hz. Hüseyin’in ailesinden hayatta kalanlar, önce Şam’a Yezid’e götürülmüÅŸler, sonra da Medine’ye gönderilmiÅŸlerdi. Yezid, Ehl-i Beyt’e ait re’s-i ÅŸerifleri Şam’da teÅŸhir etmiÅŸti. Hüseyin Efendimizin mübarek baÅŸlarını ise Medine’de de astırmıştı.
Kerbelâ’da yaÅŸananlar, Müslümanları derin bir infiale sevk etti. Hasan el-Basrî, yeryüzünde bu derece zulme uÄŸrayan baÅŸka bir ailenin bulunmadığını söylemektedir. Hadiseyi haber aldığında aÄŸlamaya baÅŸlayan Muhammed b. el-Hanefiyye, derin kederini, “Onların hepsi Fâtıma’nın karnında hareket etmiÅŸtir” ifadesiyle dile dökmüÅŸtü. Abdullah b. Abbas, Yezid’e yazdığı bir mektupta Hz. Hüseyin’i öldürmesini sert bir dille tenkit etti.
Hz. Peygamber, Hz. Hüseyin’in şehâdetini haber vermiÅŸti (Hâkim, Müstedrek, III, 194). Gerçek o ki, Hz. Hüseyin Medîne’den Kûfe’ye doÄŸru yola çıktığında karşılaÅŸacağı olaylara hazırlıklıydı. Rabb’inin kendisi hakkındaki Ezel hükmüne teslim olan ve tedbirin takdîri bozmayacağını bilen Hz. Hüseyin, bu sebeple Kûfe’ye gitme kararından vazgeçmedi. O, inandığı dava uÄŸrunda bedel ödemeyi göze almış ve ÅŸehâdetine Kerbelâ’yı ÅŸâhit tutmuÅŸtu.
Peygamber Efendimizin torunu Hz. Hüseyin’in, Kerbelâ’da Yezid’in ordusu tarafından aile fertleriyle birlikte katledilmesini, mübarek baÅŸlarının bedenlerinden ayrılarak ÅŸehir ÅŸehir gezdirilip teÅŸhir edilmesini unutmaya imkân yoktur. Bütün Müslümanları dilhûn etmiÅŸ ve etmekte olan bu vaka, bir peygamber ailesine revâ görülen korkunç bir zulüm olarak insanlık tarihindeki yerini almıştır. Hz. Peygamber’in “emâneti” olan Ehl-i Beyt’ine açıkça “hıyânet” edilmiÅŸtir. Tarihî süreçte Emevî hanedanının ne ÅŸeriata ne akla ne de vicdana sığmayan bu tür icraatlarını “içtihat hatası” olarak göstermek ise kabul edilebilir bir tutum deÄŸildir.
Her Müslümanın ÅŸer’an, bu hâdise karşısında üzülmek ve müsebbiplerine lânet okumak hakkı vardır (Teftâzânî, Åžerhu’l-Akâid, Ä°FAV, s. 320). Ancak bu fecî hâdisenin ardındaki ilâhî hikmeti kavramaya çalışmak da önemli bir husustur. Kerbelâ Vakası’nı deÄŸerlendirirken haklıyla haksızı tespit etmek ve Hz. Hüseyin’in hakkı ayakta tutmak için başını vermekten çekinmediÄŸini dile getirmek meseleye zahirî cihetle bakmak açısından lüzumludur; fakat kâfî deÄŸildir. Kerbelâ’yı tam mânasıyla anlayabilmek, buradaki savaşı hayır ile ÅŸer, iyi ile kötü, daha açık söylemek gerekirse rûh ile nefs arasındaki mücadele ÅŸeklinde tanımlamakla mümkün olabilir. Böylece hakiki Müslümanla sahtesi tefrik edilecek ve Kerbelâ Vakası’nın zuhurunun hikmeti ortaya çıkmış olacaktır.
Son söz olarak ifade etmek gerekirse, Ehl-i Beyt’i gücendirenler ve onların meveddetine gönüllerinde yer vermeyenler Hz. Peygamber’in havzına ve ÅŸefaatine nâil olamayacaklardır.
Peygamber MuÅŸtusu Åžehadet
Hz. Peygamber’in, Hz. Hüseyin’in ÅŸehadetini haber verdiÄŸi bildirilmektedir. Hz. Peygamber, Hz. Hüseyin’in ÅŸerefiyle ÅŸehit ediliÅŸini rüyasında görmüÅŸtü. Uyandığında başı ve sakalı topraklanmış hâldeydi. Yine Ümmü Seleme Vâlidemiz, rüyasında Hz. Peygamber’i başı ve sakalı topraklı bir vaziyette görüp ne olduÄŸunu sorduÄŸunda ona, Hüseyin’in katiline ÅŸahit olduÄŸunu haber vermiÅŸtir (Hâkim, Müstedrek, IV, 19). Gerçek o ki, Hz. Hüseyin Medine’den Kûfe’ye doÄŸru yola çıktığında karşılaÅŸacağı olaylara hazırlıklıydı. Rabbinin kendisi hakkındaki ezelî hükmüne teslim olduÄŸundan ve tedbirin takdiri bozmayacağını bildiÄŸinden o Kûfe’ye gitme kararından vazgeçmedi. O, inandığı dava uÄŸrunda bedel ödemeyi göze almış ve ÅŸehadetine Kerbelâ’yı ÅŸâhit tutmuÅŸtu.
Kerbelâ'da Müstesna Åžehitler
Kerbelâ’da ÅŸehit düÅŸen Âl-i Muhammed’in ve amca çocuklarının isimleri ÅŸöyledir:
-Hz. Hasan’ın çocukları Ebu Bekir, Kâsım ve Abdullah.
-Hz. Hüseyin ve çocukları Abdullah, Ali el-Ekber ve Ali el-AsÄŸar.
-Hz. Ali’nin Hz. Fâtıma dışındaki eÅŸlerinden dünyaya gelen çocukları Ca‘fer, Osman, Abbas el-Asğar, Muhammed el-Asğar, Ubeydullah, Ebu Bekir, Abbâs, Abdullah ve Muhammed.
-Akil b. Ebu Tâlib’in oÄŸulları Abdullah, Ca‘fer, Abdurrahmân ve Ubeydullah.
-Müslim b. Akîl b. Ebu Tâlib ve Müslim’in oÄŸlu Abdullah.
-Muhammed b. Ebû Saîd b. Akîl b. Ebu Tâlib.
-Abdullah b. Ca‘fer b. Ebu Tâlib’in oÄŸulları Muhammed, Avn ve Ebu Bekir.
Müellif: Doç. Dr. Gülgûn Uyar / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.