Taha Kılınç / Mağrib’de kriz
Geçtiğimiz hafta içinde Cezayir’le Fas arasındaki diplomatik ilişkilerin kesilmesine dair gelişmeleri takip ederken, Mağrib bölgesinin kendi içindeki ayrışma ve çekişmelerini bir kez daha düşünme fırsatı buldum. İsimlendirmeler değişirken zihinlerdeki sınırlar da daralıyor. Bu da vaktiyle aynı coğrafyada hep birlikte yaşayan insanların, kendilerine özel ve yerel kimlikler inşa ederek yekdiğerinden kalın çizgilerle ayrılmaları sonucunu doğuruyor. Fas ve Cezayir arasındaki de, bu duruma örnek olabilecek bir serüven.
Taha Kılınç / Yeni Åžafak
CoÄŸrafyayı isimlendirme biçimimiz, tamamen durduÄŸumuz yere ve ayaklarımızı bastığımız topraÄŸa göre ÅŸekilleniyor. Bu konuya verilebilecek en ilginç örneklerden biri, Kuzey Afrika. Klâsik dönemde Müslüman coÄŸrafyacılar, Kuzey Afrika boyunca uzanan Ä°slâm beldelerini üç ana kısımda mütalaa etmiÅŸler. Ä°skenderiye’den Libya’nın mevcut baÅŸkenti Trablus’a kadar olan bölüme “MaÄŸrib el Ednâ” (Yakın MaÄŸrib), Trablus-Cezayir arasına “MaÄŸrib el Evsat” (Orta MaÄŸrib), Cezayir’le Atlas Okyanusu arasına da “MaÄŸrib el Aksâ” (Uzak MaÄŸrib) demiÅŸler. Bu deÄŸerlendirmeye göre bugünkü Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’ın tamamı MaÄŸrib kapsamında.
Zaman içinde coÄŸrafyanın siyasî, askerî, ekonomik ve kültürel odakları daha batıya kayınca, bu defa isimlendirmeler de dönüÅŸüm geçirmiÅŸ. Tunus’ta doÄŸan, Fas ve Endülüs’te yıllarını geçiren, nihayet Kahire’de vefat eden Ä°bn Haldûn (1332-1406), MaÄŸrib’in bu ÅŸekilde üç parçaya ayrılmasını ve Mısır’la Libya’nın doÄŸusundaki toprakların MaÄŸrib içinde düÅŸünülmesini kabul etmez mesela. Onun MaÄŸrib sınırları, yalnızca Tunus’u içine alır ve batıda Atlas Okyanusu’nda biter. Kaleme aldığı Mukaddime adlı dev eserle zamanları ve mekânları aÅŸan bir ÅŸöhrete kavuÅŸan Ä°bn Haldûn’un bu tasnifi, günümüzde hâlâ kabul görüyor. Kelime anlamı itibariyle MaÄŸrib “güneÅŸin battığı yer” demek olduÄŸu için, Müslüman dünyanın batısı, bir bütün halinde MaÄŸrib olarak deÄŸerlendiriliyor. Ancak aynı zamanda MaÄŸrib, Fas Krallığı’nın da özel ismi bugün.
GeçtiÄŸimiz hafta içinde Cezayir’le Fas arasındaki diplomatik iliÅŸkilerin kesilmesine dair geliÅŸmeleri takip ederken, MaÄŸrib bölgesinin kendi içindeki ayrışma ve çekiÅŸmelerini bir kez daha düÅŸünme fırsatı buldum. Ä°simlendirmeler deÄŸiÅŸirken zihinlerdeki sınırlar da daralıyor. Bu da vaktiyle aynı coÄŸrafyada hep birlikte yaÅŸayan insanların, kendilerine özel ve yerel kimlikler inÅŸa ederek yekdiÄŸerinden kalın çizgilerle ayrılmaları sonucunu doÄŸuruyor. Fas ve Cezayir arasındaki de, bu duruma örnek olabilecek bir serüven.
Fas Krallığı’yla bütün diplomatik iliÅŸkileri dondurduklarını duyuran Cezayir DışiÅŸleri Bakanı Ramazan Lamamra, muhataplarına üç suçlama yöneltti: Casus yazılımlarla Cezayirli yetkililerin izlenmesi, ayrılıkçı silahlı hareketlerin desteklenmesi ve daha önce verilen sözlerin tutulmaması. Bakan Lamamra, “Fas Krallığı, Cezayir’e yönelik düÅŸmanca tavırlarından hiçbir zaman vazgeçmedi” dedi. Fas ise, Cezayir halkıyla hiçbir sorunlarının olmadığını, ancak hükümetlerinin attığı bu tek taraflı adımı da adaletsiz bulduklarını belirtti. Bu çerçevede, Cezayir-Fas sınırının 1994’ten bu yana kapalı tutulduÄŸunu da hatırlayalım.
Sürekli dalgalı ve türbülanslı bir seyir izleyen Cezayir-Fas iliÅŸkileri, eski ABD BaÅŸkanı Donald Trump’ın, görevinden ayrılmadan hemen önce aldığı, tartışmalı Batı Sahra bölgesini “Fas toprağı” kabul eden meÅŸhur kararının ardından yeniden gerilmiÅŸti. Kendisinden önceki Amerikan baÅŸkanlarının hiçbir ÅŸekilde yanaÅŸmadığı bu hamlesiyle Trump, Fas’la Ä°srail arasında diplomatik iliÅŸkilerin kurulmasını saÄŸlamıştı. Fas, Ä°srail’i tanıması karşılığında, dış politikada sürekli başını aÄŸrıtan önemli bir meselede Washington’ı yanına çekmeyi baÅŸarmıştı. Trump görevinden ayrılmış olsa da, ABD BaÅŸkanı Joe Biden, “Arap ülkeleriyle Ä°srail arasında imzalanan anlaÅŸmalara itirazımız yok” diyerek, Batı Sahra meselesindeki politika deÄŸiÅŸimini zımnen onayladı.
Cezayir-Fas ilişkilerinin kopuşundan sonra, herkesin aklına -doğal olarak- aynı soru geldi: İsrail bu işin neresinde?
Ä°srail DışiÅŸleri Bakanı Yair Lapid, geçtiÄŸimiz ay Fas’a düzenlediÄŸi resmî ziyaret sırasında açık bir ÅŸekilde Cezayir’i hedef almış ve Cezayir’in Kuzey Afrika’da oynadığı rolle ilgili “endiÅŸelerini” dile getirmiÅŸti. Lapid’in diplomatik teamülleri ayaklar altına alan tavrı bilhassa dikkat çekiciydi, zira ilk kez Ä°srailli bir hükümet yetkilisi, bir Arap ülkesinin baÅŸkentinde baÅŸka bir Arap ülkesini hedefe oturtuyordu. Ä°srail’den son krizle ilgili gelen açıklama da Cezayir yönetimini provoke edecek cinsten: “Cezayir, kendi problemlerine odaklanmalı. Özellikle ciddi ekonomik problemlerine. KomÅŸularına zarar vermeyi ve kendi sorunlarına Ä°srail’i de katmayı bırakmalı.”
Ä°srail’le doÄŸrudan iliÅŸki kuran bütün Arap ve Ä°slâm ülkelerinin mutlaka tecrübe ettiÄŸi bir ÅŸeyi, herhalde günün birinde Fas da fark edecektir: Ä°srail’in birinci önceliÄŸi, Müslüman komÅŸular arasında kalıcı problemler meydana getirmek ve çatışmaları körüklemektir. Çünkü “barış” denen ÅŸeyi baÅŸka türlü sürdürebilmesi mümkün deÄŸildir.
Henüz yorum yapılmamış.