Yeni bir ahlak için...
İnsan en çok dürüstlüktür, en çok samimiyet, en çok sahicilik... Öfkesinde, sevgisinde samimi olan, söz ve eylemlerinde sahiciliği elden bırakmayan, tevazuyla beslediği hayatını asl’a sadakatle sürdüren, savcısı merhamet, hâkimi vicdan olan bir insan ahlaklıdır.
Peygamber Efendimiz’e risalet geldiÄŸi vakit ilk önce Hz. Hatice iman etti. Sormadı, ÅŸüphe etmedi, tereddüt göstermedi. Hz. Muhammed’in hiç kimseyi kandırmadığına, girdiÄŸi her iÅŸin hakkından geldiÄŸine, yapıp ettiklerinin bedelini ödediÄŸine, ahlakına ÅŸahitlik etmiÅŸti.
Ä°nsan en çok dürüstlüktür, en çok samimiyet, en çok sahicilik... Öfkesinde, sevgisinde samimi olan, söz ve eylemlerinde sahiciliÄŸi elden bırakmayan, tevazuyla beslediÄŸi hayatını asl’a sadakatle sürdüren, savcısı merhamet, hâkimi vicdan olan bir insan ahlaklıdır.
Klasik ahlak kitaplarımıza baktığınızda samimiyetin, dürüstlüÄŸün, diÄŸerkâmlığın, tevazunun ve dahi adaletin arka sıralarda, hatta “fazilet” baÅŸlığı altında ele alındığını görürsünüz; hâlbuki adalet de, vicdan da, sahicilik de gerilere atılmayacak, fazilet baÅŸlığı altına alınmayacak kadar ontolojiktir.
Ahlak insanı dünya ile kendi, hakikat arayışı ile deÄŸerlerine yaklaÅŸtırıp uzaklaÅŸtıran her ÅŸeydir.
Peygamberimiz, kendisine risalet gelmeden önce de içinde bulunduÄŸu zamanın, çağın ruhunu, deÄŸerlerini en temelden reddediyordu; dünyadaydı, cahiliyenin dünyasında deÄŸil. Kendine ait bir dünyası vardı, Allah ona Hakk’a ait bir dünya kurmasını nasip etti. Çağının deÄŸerlerini reddetmekten, idealini korumaktan, yeni bir dünya inÅŸa etmekten vazgeçmedi. Makam, mevki, para ve dünyalık vaadine karşı “bir elime Ay’ı, bir elime Dünya’yı verseniz davamdan vazgeçmem” dedi.
Ahlaklıydı, sebat etti, Cebrail gelmeden önce olduÄŸu gibi vicdanının sesini dinlemekten çekinmedi, sahiciliÄŸini korudu, samimiyeti Ä°slam’ı tüm coÄŸrafyalara yaydı.
Ahlaklıydı, Ä°slam’ı ahlakla yaydı; zor günlerinde cahiliyenin nimetlerinden, küfrün imkânlarından yararlanıp Ä°slam’ın, Hakk ve pak olanın yaÅŸayamayacağını biliyordu.
Ahlaklıydı, küfrün ürettiÄŸinin dışında yaÅŸanabileceÄŸini de gösterdi.
İdeolojilerin, iktidarların elindeki ahlak
Ahlak ile hukuk neredeyse tüm toplumlarda, devletlerde aynı manada, aynı iÅŸleviyle kullanıldı. Ahlak kural koyan, normlarla hayat bulan bir dünya tasavvurunun bekçisi oldu. Ahlak emreden mevkiine yerleÅŸtirildi; emredenlerin gürzü oldu. Klasik ahlak teorilerinin başında tevbe, takva, zühd, sabır, ÅŸükür, keÅŸf, edep, Allah’a yakınlık, dostluk, dünyaya meyl etmeme gibi hususlar gelir. Belki bundan daha kötüsü modernizmle birlikte ahlak farklı ÅŸubelere ayrıldı, zaman zaman etik ile çatıştı, ilim ahlakı, siyasi ahlak, çalışma ahlakı birbirinden ayrıldı. Her mesleÄŸin kendine ait kuralları ahlak olarak alındı. Böylece seküler iÅŸ ve eylemler, etik, ahlakın alanını daralttı. Ä°yi ile kötünün ölçüsü, ahlakın genelgeçer tanımı içindeyken iyiyi ve kötüyü belirleyen ölçütlerin neler olduÄŸu gözlerden uzak tutuldu.
Kime göre iyi, neye göre kötü? Siyaset ve iktidar iÅŸte tam da burada devreye girer. Klasik ahlak teorileri ya da ahlaki yorumların hepsi dönemin atmosferine baÄŸlı olarak oluÅŸturulur. Ahlak dönemin, siyasetin, iktidarın, kampların, ideolojilerin geleceklerini teminat altına alan en büyük güvence sayıldı.
Aristo, iyiyi ve gayeyi gerçekleÅŸtirmeyi ahlaki bulurken, Kant Aydınlanma’yı muhkem kılacak ölçüde görev ahlakını, kanuna uymayı, yükümlülükleri yerine getirmeyi hem ahlakın hem varoluÅŸun gerekçesi yaptı.
EÅŸarilik iktidarla Müslümanlar arasındaki iliÅŸkinin boyutlarını ahlak teorisinde formülleÅŸtirdi onlara göre tüm fiilleri Allah yaratır, mesela yalan sadece Allah yasakladığı için kötüdür. Mutezile çıkışı, kendine yol açmayı ahlak tanımında yapar, adaleti öne çıkararak yerleÅŸik itikadi ve siyasi düzlemi sorgular, Müslümanların fiilleri kendi iradelerine göre kotarmasının önünü açar.
Ehli sünnet ise “aşırı” yorumlardan uzak tutmak, Müslümanları vasat olanda toparlamak için sentezi deÄŸil terkibi iÅŸletir.
Kaderiye ve cebriye arasında orta yolu bulur, insanlardaki hür seçimi kaldırmazken Allah’ın kaza ve kaderini inkâr etmez, fiillerin çıkışında ikisi de etkilidir, Allah yaratıcı ama kul “ihtiyar” sahibidir.
Ahlak tarih boyunca, irade, özgürlük, toplumsal normlar, din algıları, cemaat kaygıları arasına sıkışmıştır. Seçerek, bilinçli, gayeli olmak, fiilde iradeyi teÅŸekkül ettirmekten her dönemde korkuldu; belki bu kaygılarda haksız da sayılmazdı güzideler, insan neyi seçeceÄŸini, neyin iyi veya kötü olacağını nereden bilecekti ki?
Ahlak dinamik olmalı, zamanın ruhuna göre kendini konumlandırmalıdır. Fıtrat ve vicdan, sahicilik ve dürüstlük sabit deÄŸerler olarak çaÄŸların deÄŸiÅŸen koÅŸullarının en büyük hâkimi olmalıdır. Kıstas, iyiyi ve kötüyü belirleyen karşısında, dinamiÄŸin sorgulayıcısı fıtrat ve vicdandır.
İslamcılığın inşa ettiği ahlak
ModernleÅŸmeyle birlikte ortaya çıkan meseleleri hal yoluna koymak isteyen, gerileyen Müslümanları tekrar tarih sahnesine çıkarmanın derdine düÅŸen Ä°slamcılar, öncelikle yeni bir ahlak inÅŸa ettiler. Babanzade Ahmet Naim Efendi devletin Avrupa’da sunulmak için hazırlattığı rapora dayanan kitabında Müslümanlara batı medeniyeti deÄŸerlerinin çerçevesinde çalışma, gayret, sa’y baÅŸlığı altında sanayi kapitalizminin gündelik hayatına iliÅŸkin tavsiyeleri Ä°slam ahlakıyla buluÅŸturdu.
Ahlak dindir Babanzade’ye göre, Müslümanlar dini deÄŸerlere sarılınca parlak medeniyetler inÅŸa etmiÅŸtir, inanç bozulunca evet, rezilliklere baÄŸlı olarak aynı zamanda Müslümanlar batı karşısında yenilmiÅŸtir. Bulaşıcı hastalıklardan kaçmaktansa onun bilim ışığında tedavisine bakmayı öÄŸütler Babanzade, bu yüzden de kadim ahlaki deÄŸerlerin tevekkülün, kadere inancın Müslümanları geri bıraktığı tezlerini savunur.
Artık modernleÅŸmeyle birlikte Müslüman ahlakında bir yeniliÄŸe gitme ihtiyacı doÄŸmuÅŸtur, aktivizm, çalışma, kazanma, üretme, batıyı geride bırakacak ÅŸekilde hürriyet ve irade ortaya koyup, evreni, doÄŸayı yeniden ÅŸekillendirebilme azmi gösterilmelidir. Yani düpedüz batının fıtrata ve vicdana saldıran ahlakını Müslümanların devÅŸirmesi gerektiÄŸi kanaati ilke haline getirilir.
Fail ve sinizm arasında çıkmaza sürüklenir Müslümanlar. Mutluluk kavramı, huzur ortamı yeniden tanımlanır, artık batı medeniyetinin açtığı konforla lezzet, haz, fayda ve güzellikler için yeri geldiÄŸinde oportünizm yeri geldiÄŸinde pragmatik ve utilitarist ahlak ön plana çıkar.
ÇoÄŸunluÄŸun menfaati için azınlığın zarar görmesinde sorun yoktur; daha da ilerisinde çoÄŸunluÄŸun, Müslümanların yükselmesi, güçlenmesi için tekniÄŸin en yıkıcı hallerine bile sempatiyle bakılır. Ä°yi artık yükselmeye, çaÄŸa sahip olmaya endekslenir, kötü ise Ä°slam’ın emir ve yasaklarının ontolojik boyutunu her daim gözönünde tutmaktır. Ä°yi ile pragmatist fayda arasında kıldan ince kılıçtan keskin denge oluÅŸturulur, ahlak faydayı iyi olarak sunabilme becerisinin adıdır.
Ahlak teorileriyle ideolojik kalıplar arasındaki ahenk hiçbir zaman sapma göstermez, hakikat her ikisinin kurgusu içinde tanımlanır. Hakikat nedir peki, ahlakçıların, Babanzade’nin, ideologların sunduÄŸu iyi de mi?
Aramaktır hakikat kesinlikle, ele geçirilen deÄŸildir. Ahlak sonuçlarını, faydayı, hakikat diye tarif edilen kesinlikleri ele geçirmek için deÄŸil, bu hedef üzerine benlik ile ideallerin, samimiyet ile vicdanın diriliÄŸini korumaktır.
Fıtrat herkeste aynıdır, eÅŸyayı tanımayı saÄŸlar, mutlak iyi ve kötü dinamiktir bu yüzden, çağın koÅŸulları mucibince iyi ve kötü sürekli tanımlanır ama vicdan ve fıtrat sabit kalır.
Herkesin iyi’si farklı olabilir, kapitalizmi, piyasa ekonomisini uygulamak iyi deÄŸildir. Bu yüzden iyiyi fıtrata ve vicdana uygun olduÄŸunu gösterme çabası ahlaksızlıktır.
ÇeliÅŸkisiz yaÅŸadığını düÅŸünen ahlaksızlığın eÅŸiÄŸinde çöküvermiÅŸtir. Herkes çeliÅŸkileriyle var olur, tevbe ahlakın önde gelen iradi zirvelerindendir. Bedelini ödediÄŸi müddetçe herkes ahlakiliÄŸi zirveye çıkarır. Günahı bile isteye egemen kılar, kendi benliÄŸine dayatırken bir yandan da iyiye talib olmak sadece tevbeyle aşılamaz, bedelini ödemek de gerekir. Ahlak bedelini ödeyebilenlerin ellerinde yükselir.
Asl'a sadakat ahlakı
Bugün Müslümanların yeni bir ahlak yorumuna ihtiyacı var, ne daha çok çalışmayı, gayret etmeyi ne de kapitalizmin, iktidarın nimetlerinden faydalanarak kamusal alanda görünmeyi, gücü eline geçirmeyi içeren bir ahlak...
Dünyada insanın talep ettikleri bihakkın gerçekleÅŸiyorsa, dünyanın yasalarına, kapitalizmin kurallarına itaat ediyoruz demektir.
Müslümanlar olarak bugün Peygamberimizin zamanın ruhuna karşı tutumunu yeniden üretmemiz gerek; cahiliyenin ve küfrün kurallarını zihnen, ahlaken reddetmeye. Asfalttan gitmeyecek miyiz, uçaÄŸa binmeyecek miyiz eleÅŸtirilerini servet ve itibar düÅŸmanlığı ithamlarını da göze alarak azimet ve ruhsatın ötesinde bir kendilik inÅŸasının, vicdan ve fıtrat temellerinin imkânlarını aramak gerekir.
Samimiyet ve sahicilik en önemli araç olarak, asl’a sadakati, Ä°slam’ın getirdiklerini aslında Peygamberimizin Ä°slam’ı tebliÄŸ ederken yürüttüÄŸü metodu esas alarak... Sadakat ahlakının inÅŸası gerekir. Kuralları olmayan ama yüksek sorumluluk içeren bir ahlak.
Kariyerist ahlakın ötesine geçerek, “nimetlerin sahibini kendisi deÄŸil Allah bilerek, dünyanın emanet olduÄŸu bilincini yükseltecek” bir ahlak. Günümüzün ahlakı olan yükselmeyi, mal sahibi olmayı, bulunduÄŸu yerde tutunmayı reddeden bir ahlak.
EleÅŸtirdiÄŸi ÅŸeyi yapmayan, kendinden önce baÅŸkalarını deÄŸiÅŸtirmeyi dava zanneden, izzetinefsini Ä°slam’dan ayırma gafletine düÅŸen, kendi zamanının efendisi olmak için yola çıkarken dünya sisteminin kuklası haline gelen, antikapitalist kimliÄŸiyle kapitalist çalışma ahlakını örnek gösteren, yardım kuruluÅŸlarına topu atarak vicdanını rahatlattığını zanneden ahlakı Müslümanlar olarak tez vakit silmeliyiz.
ÇoÄŸa talip olurken, maddenin efendilerinin emrine girdiÄŸini bildiÄŸi için azla yetinebilme kahramanlığını gösteren bir ahlak.
Vicdanına danışan, fıtratına tutunan, sahicilikten vazgeçmeden, yeri geldiÄŸinde söylediÄŸi sözün, yaptığı iÅŸin kendi ikbalini engelleyeceÄŸini bilip ceremesini çekmeyi göze alabilen bir ahlak gerek.
Müellif: Ercan Yıldırım / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.