Güncel
Ayşe Böhürler / Zırva tevil götürmez
Ayşe Böhürler / Yeni Şafak
Bu vecizeyi dün katıldığı bir programda Ali Saydam’dan iÅŸittim. Son günlerde mülteciler konusundaki tartışmaların adeta özeti olan bu vecizeyi hatırlattığı için kendisine minnettarım. Son bir haftadır HaberTürk baÅŸta olmak üzere konuya iliÅŸkin televizyon kanallarında dikkatle izlediÄŸim tartışmaların finalinde kapıldığım duyguya tercüman oldu.
Eksik ve yanlış bilgilerle yoÄŸun duyguları harekete geçiren bu programların masum insanlara yönelik her türlü provokasyona katkısı olduÄŸuna ve olacağına inanıyorum. Adeta tohum ekiyorlar. Burada herkesin vebali vardır. Bu, insanların kafasını karıştırıp, hedef göstermek ve kaostan medet ummaktır. Tıpkı Ahmet Kaya’yı protesto edenler, tıpkı Hrant Dink cinayeti öncesinde atılan baÅŸlıklar, tıpkı misyonerler cinayeti öncesinde onlarca anlamsız raporun servis edildiÄŸi günler gibi. O günlerde de gerçeÄŸin içine gizlenmiÅŸ yalanların, tahakkümle konuÅŸan, ayrımcı, ırkçı konuÅŸmacıların en baÅŸ savunduÄŸu fikirlerden birisiydi; “misyonerler ülkeyi istila ediyor” tezi. Malatya’da masum insanların cinayetiyle sonuçlandı. Bu tıpkılar çoÄŸaltılabilir: 6-7 Eylül olaylarında olduÄŸu gibi, Sivas olaylarında olduÄŸu gibi… Medya tarihimizden onlarca örnek verebilirim.
Bu tıpkıların sebebi asılsız bilgilerle oluÅŸturulan galeyanlar ve ardındaki yeni siyaset kurma hayalleri, oyunlarıdır. Ülkelerin başına bela olan bu kendini siyaset üstü sayan siyaset dışı mekanizmaların bel altı vuruÅŸlarla topluma müdahaleleridir. Maalesef ki medya da bunun ucundan tutuyor, buna giden yolu döÅŸüyor. En ağırı Ruanda katliamıdır. Utançla hatırlıyor insanlık…
Bugün mültecilere yönelik nefret söylemi pompalayanlar ve bundan medet umanlar olabilir ama bu ülkenin onurlu siyasetçileri masum insanlar üzerinden oluÅŸturulacak böylesi bir kaostan medet ummamalı. Onurlu muhalefet liderleri böyle bir konuda faylar oluÅŸturarak kendi siyasi istikballerini saÄŸlamayı reddetmeliler. OluÅŸan her faylanma onları da içine çeker. Bundan çıkarı olan dış güçler, devletler olabilir ama bu ülkede yaÅŸayıp bu kaos yatırımının sonuçlarından etkilenmeyecek kimse olamayacağı için, kaos yatırımı yapmak muhalefete iktidardan daha çok zarar verir. Bir haftadır evde karantinadayım, televizyonda dinlediklerimin düÅŸündürdükleri bunlar. Elbette herkes istediÄŸini söyleyebilir. Lakin sözün de bir sorumluluÄŸu olmalı.
Ä°STÄ°LA MÄ°TÄ°
2015-2016 arasındaki 1 milyon mülteci Avrupa’nın kapılarına yığıldığında Avrupa medyasının tutumu da benzerdi. O dönemde Hollanda’da konuÅŸtuÄŸum sosyolog Hein de Haas medyada yaratılan bu duyguyu, atılan baÅŸlıkları “istila miti” olarak tanımlamıştı. “Bir Haçlı ruhu, Müslümanlar Avrupa’yı istila ediyor duygusu yaratıldı” diyordu. Bunun sonucunda siyaset yeniden dizayn edildi. Aşırı ırkçı çeteler güçlendi. Aşırı saÄŸ-popülist partiler iktidar olamasalar da oylarını artırdı. Müslümanlara yönelik saldırılar arttı, Yeni Zelanda katliamı gibi katliamlar bu provokasyonlarla yaÅŸandı.
Televizyonlarda Türkiye’nin göç politikasına iliÅŸkin çok ÅŸey dinliyorum. Haklı veya haksız tarafları bir yana mukayese edilen ülkeler arasında koÅŸullarda denklik yok. Nüfusunun yarısını Filistinli mültecilerin oluÅŸturduÄŸu Ürdün’deki Suriyelilerin barındığı kamplara iliÅŸkin övgüler dinledim geçen akÅŸam bir televizyonda. Türkiye’nin 11 ÅŸehirde kurduÄŸu AFAD kampları BM ve Uluslararası Göç Örgütü (IÖM) tarafından onlarca kez ziyaret edilip övgüler almışken Ürdün kampları hep kötü örnek olarak gösteriliyordu. Ben sınırlarda dolaşırken ve Danimarka’da kaçan mültecilerin çoÄŸunluÄŸu Ürdün kamplarından gelmiÅŸti ve koÅŸulların çok kötü olduÄŸunu, aç kaldıklarını, saÄŸlık ve iÅŸ imkanlarının olmadığını söylüyorlardı.
Tüm dünyadaki mültecilerin iyi koÅŸullarda yaÅŸaması en büyük dileÄŸimiz elbette. KeÅŸke Ürdün’de bu koÅŸullar çok iyi olsa. Ancak Ürdün’ü bir Ä°sviçre gibi gösterip böyle bir kıyaslama yapmak gerçekçi deÄŸil.
AVRUPA NE YAPIYOR?
Türkiye bir göç yasası olmadan da çok ÅŸey baÅŸardı. Mültecilik meselesine önce “misafir” olarak baktı, sonra “geçici statü” vererek sınırlandırdı. Ve bu da Türkiye’nin konumunda doÄŸru bir karardı. DoÄŸuda Türkiye’nin kıyaslanabileceÄŸi ölçekte bir ülke yok. Avrupa’da ise durum çok farklı. Her türlü kıyaslama elma ile armut kıyaslaması gibi kalıyor. Kaldı ki göç yönetimi Türkiye’de bambaÅŸka çözümlerle saÄŸlanmalı.
Avrupa, gelen mültecinin ülkesine geri dönmeyeceÄŸini biliyor ve burada kalacak gözüyle bakıyor ve onları entegre etmek için oturum izinleri, iÅŸ imkanları, eÄŸitim programlarını hızla devreye sokuyor. Amaçları entegrasyonu hızla gerçekleÅŸtirmek. Kimi ülkeler bu süreçlerde 1,5, kimi ülkeler de 3 yıl mülteciye imkân saÄŸlıyor, ortalama aylık mülteci başına 750 -1000 euro para harcanıyor. Bu konuda en tutumlu ülke Danimarka, o da 3 bin 500 kron veriyor. Bu da bizim paramızla 4 bin 700 lira tutuyor. Milyonlarca insanın Avrupa’ya gitmekteki amacı bu koÅŸullar.
Avrupa’da her ülke her ÅŸehir her yıl nüfusunun % 2’si oranında mülteci alabilir. Bunların gideri Avrupa BirliÄŸi bütçesinden karşılanıyor. Ayrıca dil kurslarının parasını da devlet ödüyor. Avrupa’da da durum böyle…
Henüz yorum yapılmamış.