Sosyal Medya

Kürsü

Sığlığın anatomisi

Zihinlerdeki korkular, geleceğin en büyük düşmanıdır. Küçük ve dar topluluklar için samimi, fedakâr vb. anlamlar yüklenir ancak bir şeyi küçültüp, daralttıkça orada sığlık ve kifayetsizlik gibi hastalıklar türer.



“BaÅŸka bir çaresi yok, birlikte yaÅŸayacağız.

İnsanın insandan başka dayanağı yok.

Yalnızlık bile, baÅŸka insanların varlığı bilindikçe bir anlama kavuÅŸuyor.” (Edip Cansever)

Ä°çinde yaÅŸanılan zamanın en büyük problemlerinden biri sürekli insanların cereyan eden olayların akışına göre kendilerine haklılık payı çıkarmalarıdır. Her ÅŸeyi, her fırsatı kendi konumlandıkları pozisyona göre okuma, anlamlandırma hastalığıdır. Bu hastalığın temel nedenlerinden biri, insanların bir usul içerisinde, muhakeme ve kurallar ile deÄŸil de güncel ihtiyaçlara göre verilen kararlar neticesinde sürekli kendi içerisinde oluÅŸan tutarsızlıklar ve çatışmalar yaÅŸamasıdır. YaÅŸanan çatışmaların çözümünü de sürekli daha büyük kaoslar çıkartarak ve çıkan kaos neticesinde aykırı ilan edilenleri dışlayarak, elemine ederek yol almada bulunmuÅŸtur.

Elbette bu çözümü hayata geçirmek için kullanılan dil, argümanlar fevkalade etkileyici hatta korkutucu ve birilerinden nefret ettirici bir boyutlara varmaktadır. Yani bütün bu yapılanlar kötülüÄŸün bir dehası olarak da ifade edilebilir. Ä°ÅŸte bütün bunlar esas itibarı ile insanların özgünlüklerini, özgürlüklerini kendi elleri ile birtakım insanların insaf ve merhametine bırakmalarına neden olurken muhataplarının ellerine kendi heves, anlayış ve ihtiraslarına göre kullanabilecekleri bir güç verirler. Ne zaman ki bu güç kontrolsüz ve keyfi uygulamalara baÅŸlar iÅŸte o zaman vahametin farkına varılır lakin bu noktadan sonra artık hiçbir ÅŸeyi kontrol edemezler. Bugün bu durum hareketlerin tıkanmasına ve insanların, konuların, kaynakların, potansiyellerin istismarına neden olur. Gücün bir miktar ucundan yakalayanlar için kullanışlı görülen her ÅŸeyden istifade ederler, hatta kendi ile çeliÅŸeceÄŸini bildiÄŸi bütün tezatlıkları yapmaktan da geri durmazlar. Aslında bu yolu kayıtsızlık, kuralsızlık ve keyfiliÄŸe yol açan topluluklar uygulayıcılarına farkında olmadan öÄŸretir.

Tarihin tekerrür ettiÄŸi söylenir oysa böyle bir ÅŸey olmaz. Olsa olsa tarihin yol gösterici bir yönü olur. Onun için bir hareketin uzun soluklu yolculukları boyunca sürekli belli kırılmalar yaşıyor ve aynı ÅŸekilde problemler üretiyorsa burada alınan bir dersten bahsetmek doÄŸru olmaz. Bu yüzden siyasal düzenin, hareketin geleceÄŸi ile ilgili endiÅŸeler duyulmaya baÅŸlandığında tarihte yaÅŸananları dikkate almak bu kadar uzun soluklu bir hareketin en önemli geleneÄŸi olması gerekmez mi? Sürekli bir “kayma tehdidi” düÅŸüncesi ile bu güvensizlik ile ve bu psikoloji ile bir hareket nereye varabilir ki? O zaman neden ilkeler, kurallar içerisinde bir doÄŸal döngü oluÅŸturulmaz? Kuralların kaidelerin herkesin hukukunu düzenleyici olması gerekmez mi? Åžayet bu noktada ne kontrol ne de denetleme mekanizması ortaya çıkar. Küçük grupların ihtiyaçlarına göre ÅŸekillenen bir perspektif ile her ÅŸeyin darmadağınık olduÄŸu ve de gelecekten, hedeflerden ziyade korkulardan bahsedilen bir sürecin tezahür etmesi hiç de anormal olmamalıdır.

Elbette bu süreçte demagogların iÅŸlevleri de önem kazanır. Demagoglar en çok böylesi zamanlarda kalabalıkların duygularını hamasetle yönlendirmek için kendilerine fırsat alanı bulurlar. Süreç onların kendilerini haklı ilan edecekleri olayları ellerine koz olarak vermek için cömert davranır. Çünkü bir umudun, bir hedefin, bir hayalin, bin bir emeÄŸin bir çırpıda tuz ile buz olması için onların söylevlerine, vaazlarına ve kutsallaÅŸtırarak maskeledikleri her ÅŸeye ihtiyaç vardır. Ä°nsanların yıllarca dolgu yolu ile duyduÄŸu ve ne iÅŸe yaradığını, nasıl kullanıldığını çok fazla sorgulamadıkları birçok enstrümanı onların saf ve samimi duygularını istismar etmek için kullanmaktan çekinmezler. Bazıları ÅŸirinlik postuna, bazıları da son kale savunuculuÄŸuna soyunurlar ama nihayetinde kurdukları oyunda kendilerine uygun rolleri oynamaya devam ederler. Ta ki sömürülecek hiçbir ÅŸey kalmayana kadar bu böyle devam eder.

Zihinlerdeki korkular, geleceÄŸin en büyük düÅŸmanıdır. Küçük ve dar topluluklar için samimi, fedakâr vb. anlamlar yüklenir ancak bir ÅŸeyi küçültüp, daralttıkça orada sığlık ve kifayetsizlik gibi hastalıklar türer. Böylesi vakitlerde kifayetsiz muhterislerin kendilerini iyi maskeleme olanağı yakalamaları kaçınılmazdır ve onlar bu maskeler ardında ihtirasları uÄŸruna her ÅŸeyi heder ederler. Aslında herkesçe bilinen ama küçük hesaplar içerisinde göz yumulan bu tipler sığlık ve darlıkta kendilerini obezleÅŸtirecek kadar imkân bulurlar. Netice itibarı ile bir topluluk nasıl imkânlarından, hedeflerinden, isleyiÅŸinden, toplumsallığından kaybeder bunun en açık örneÄŸi de böylece ortaya çıkar. OluÅŸan yankı odalarında herkes kendine hoÅŸ gelen yankıya meftun olarak leylalaşır. Aklın, merhametin, ÅŸefkatin, kardeÅŸliÄŸin, dava arkadaÅŸlığının yerini menfaat iliÅŸkilerinin kuÅŸattığı bir kirlilik alır. Bu yüzden yolculuÄŸun hiç önemsenmediÄŸi, yola kutsiyet yolculara birtakım kulplar veya ulviyetlerin eklendiÄŸi bir döngüye girilir. Haliyle yol aşınır, yolcu usanır ve yolculuk unutulur. Ne mutlu yolculuÄŸuna devam edebilenlere! HoÅŸça bakın zatınıza…

Müellif: Mehmet Biten / Milli Gazete

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.