Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Ortadoğu'nun kültürel haritasına Malazgirt Savaşı'ndan bakmak

Malazgirt Savaşı sonuç itibarıyla Türk, İslam, Arap, Bizans, Gürcü, Ermeni, Süryani, Kürt tarihi bakımından pek çok değişimi beraberinde getirmiş, Ortadoğu'nun gerek siyasi, gerekse kültürel haritasının değişmesini sağlamıştır.



Malazgirt Savaşı Türk, Ä°slam, Arap, Bizans, Gürcü, Ermeni, Süryani, Kürt tarihi bakımından pek çok deÄŸiÅŸimi beraberinde getirdi. OrtadoÄŸu'nun gerek siyasi, gerekse kültürel haritasının deÄŸiÅŸmesini saÄŸladı. Bu savaÅŸ sonucunda, Süryani ve Ermeniler nihai olarak Türk hakimiyeti altına girdi, Gürcüler tamamen itaat altına alındı, yerel Arap ve Kürt hanedanları Türklerin yüksek hakimiyetini tanıdı, Bizans ciddi bir siyasi kaos içerisine sürüklendi. Savaşın uzun vadedeki sonucu ise Haçlı Seferleri'nin baÅŸlaması oldu. Günümüzden 950 yıl önce, 1071 yılının 26 AÄŸustos'unda Sultan Alp Arslan'ın kazandığı Malazgirt Zaferi hiç ÅŸüphesiz Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisiydi. Anadolu'da kültürel, sanatsal, mimari bakımdan ciddi deÄŸiÅŸimlerin yaÅŸandığı, çift baÅŸlı kartal örneÄŸinde de görüleceÄŸi üzere kadim medeniyetlerin hakimiyet unsurları ile Türk hakimiyet telakkisinin bir bütün haline geldiÄŸi bir süreç bu zaferle baÅŸlamış oldu.

Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan'ın Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes'i maÄŸlup ederek elde ettiÄŸi, 950. yıldönümünü kutladığımız Malazgirt Zaferi, Türkiye'nin oluÅŸumunun en önemli adımlarından birisiydi. Malazgirt Savaşı, erken dönemden itibaren Ä°slam tarihi kaynakları tarafından büyük övgüye mazhar olan, Modern Türkiye'de ise bilhassa milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin sürekli olarak gündemde tuttuÄŸu, bu tarihi baÅŸarının büyük bir övgüyle topluma ve akademiye yansıtılmasına vesile olan en temel tarihi zaferlerden birisi olma özelliÄŸine de sahipti. Bilhassa son dönemde Selçuklu tarihine olan ilginin günden güne artması, bu konuda belgesel ve dizi filmlerin yapılması, pek çoÄŸu hamasi yorumlar içeren, özgün olmaktan uzak kitap ve romanların yazılması, devlet töreni ile Malazgirt Savaşı'nın adeta bir gövde gösterisine dönüÅŸtürülmesi bu savaşı çok daha popüler hale getirdi. Öyle ki, Malazgirt Savaşı'nın yerinin tespiti için, -Türk akademisinin seyrini düÅŸündüÄŸümüzde hayli gecikmeli de olsa- araÅŸtırma projeleri geliÅŸtirildi ve bu konuda çalışmalar yapıldı. Tüm bu faaliyet, etkinlik ve yayınlar fazlasıyla hamaset de içerecek ÅŸekilde Malazgirt Savaşı'nın toplumun baÅŸlıca gündemlerinden birisi haline gelmesini saÄŸladı. Elbette tüm bu faaliyetler, toplum halinde belli bir konuya odaklanmak, konuyu derinlemesine muhtelif yönleriyle ele almak noktasında önemli yaklaşımların ortaya çıkması sonucunu da doÄŸurdu. Bu da genel anlamda tarihe, daha özelde ise Selçuklu tarihine gerek lisans ve lisansüstü, gerekse akademik seviyede ilginin iyice artmasıyla neticelendi. Bu konuya dair, geçmiÅŸ yıllarda Mehmet Altay Köymen, Ali Sevim ve Semavi Eyice'nin çalışmalarına ilaveten, Carole Hillenbrand, Cihan PiyadeoÄŸlu ve Muharrem Kesik bazı eserler kaleme aldı.

Sözünü ettiÄŸim bu kıymetli çalışmalara raÄŸmen Malazgirt Savaşı'nın 950. yıldönümüne ulaÅŸtığımız bu yılda dahi, siyasi sürecinin ve sonuçlarının haricinde kültürel, psikolojik, ekonomik, antropolojik sonuçları ile, gayrimüslim kaynaklara ne ölçüde yansıdığının yeterince analiz edilmediÄŸini de söylememiz gerekir. Malazgirt Savaşı, sadece bir hükümdarın zekasıyla yahut bir ordunun cesaretiyle kazanılmış bir savaÅŸ mıdır? Bu savaÅŸta, âlimler ve sufiler baÅŸta olmak üzere farklı unsurların katkısı nedir? Yahut son dönemde bilhassa bazı çevrelerde geliÅŸen moda akımın iddia ettiÄŸi üzere, savaÅŸ sadece belli bir etnik grubun desteÄŸi sayesinde mi kazanılmıştır? Yahut savaşın kazanılmasındaki temel strateji Turan TaktiÄŸi midir? Tüm bu sorulara uzun uzadıya ve farklı yönlerden cevaplar verilebilir. Ancak benim bu yazıda üzerinde duracağım konu, Malazgirt Zaferi'nin bize nasıl bir miras bıraktığı, hangi deÄŸerlere, kültürel unsurlara bu savaÅŸ sayesinde sahip olduÄŸumuz meselesidir.

Kültürel harita deÄŸiÅŸti

Malazgirt Savaşı sonuç itibarıyla Türk, Ä°slam, Arap, Bizans, Gürcü, Ermeni, Süryani, Kürt tarihi bakımından pek çok deÄŸiÅŸimi beraberinde getirmiÅŸ, OrtadoÄŸu'nun gerek siyasi, gerekse kültürel haritasının deÄŸiÅŸmesini saÄŸlamıştır. Bu savaÅŸ sonucunda, Süryani ve Ermeniler nihai olarak Türk hakimiyeti altına girdi, Gürcüler tamamen itaat altına alındı, yerel Arap ve Kürt hanedanları Türklerin yüksek hakimiyetini tanıdı, Bizans ciddi bir siyasi kaos içerisine sürüklendi. Savaşın uzun vadedeki sonucu ise Haçlı Seferleri'nin baÅŸlaması oldu. Bu savaÅŸ aynı zamanda Fakih Ebû Nasr Muhammed el-Buhari ve DaniÅŸmend Gazi gibi âlim ve mütefekkirlerin, Sultan tarafından nasıl itibar gördüklerini ortaya koyan bir boyuta da sahipti. Tüm bunların ötesinde Malazgirt Zaferi, içerisinde yaÅŸadığımız, pek çok medeniyetin buluÅŸma noktası ve insanlık tarihinin en eski yurtlarından birisi olan Anadolu coÄŸrafyasının kısa süre içerisinde bir Türk vatanı haline geliÅŸinin de en büyük adımıydı.

Ani'nin fethi

Aslında Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu fethetme yolundaki en önemli hamleleri TuÄŸrul Bey zamanında 1048 yılında elde edilen Hasankale Savaşı ve ardından 1064 senesinde Sultan Alp Arslan tarafından Ani'nin fethi ile baÅŸlamış, Ä°slam dünyasında büyük yankı uyandıran bu fetih sonrasında Abbasi Halifesi el-Kaim Biemrillah Alp Arslan'a Ebu'l-feth / Fethin Babası unvanını vermiÅŸti. BeÅŸ yüz kilisesi ve zenginlikleriyle meÅŸhur bu ÅŸehrin ele geçirilmesi aynı zamanda Selçuklu Türklerini ve bölgeyi yaÄŸmalayan OÄŸuzları bir hayli cesaretlendirmiÅŸti. Bu tarihten itibaren Selçuklulara baÄŸlı Türkmen beylerinin Anadolu'ya yaptığı akınları yapmaya baÅŸlamışlar, Malazgirt Savaşı öncesi Bizans Devleti'nin bilhassa Anadolu'daki zayıflığının anlaşılmasını saÄŸlamışlardı.

Hırslı kiÅŸiliÄŸi ile tanınan Romanos Diogenes'in tahta çıktığı sırada Selçukluların Anadolu'daki ilerleyiÅŸi hız kesmeden devam ediyordu. AfÅŸin Bey'in başı çektiÄŸi bu seferler yurt tutmaktan çok, yaÄŸma akınları ÅŸeklindeydi. Anlaşıldığı kadarıyla bu dönemde Mısır'daki Åžii Fatımî hakimiyetine son verme gayesi içerisindeki Sultan Alp Arslan'ın doÄŸrudan Bizans'a hücum etmek yahut yeni bir cephe açmak gibi bir niyeti yoktu. Sultan bu amacını gerçekleÅŸtirmek için 1070 yılının sonlarında Mısır'da yönetimi ele geçiren Hamdani emiri Nâsirüddevle Ebû Câfer b. Hamdan'ın davetiyle Suriye'ye doÄŸru yola çıktığı sırada IV. Romanos Diogenes'in Selçuklu topraklarına doÄŸru ilerlediÄŸini öÄŸrenmiÅŸti. Bazı Arap kaynaklarının sayısını yüzbinlerle ifade ettiÄŸi büyük bir orduyla harekete geçen Ä°mparator'un niyeti, Selçukluları Anadolu'dan tamamıyla atmak, kadim Bizans topraklarında yeniden hakimiyet tesis etmekti. Ä°ÅŸte bu nedenle Alp Arslan'ın barış teklifini büyük bir kibirle "Barış'ı ancak Rey'de yaparız" diyerek reddetmiÅŸti. Diplomatik giriÅŸimlerin bir netice vermeyeceÄŸini anlayan Sultan, ordunun bir kısmını Åžam'ı fetih için bırakıp, yanında sadece hassa birlikleri olduÄŸu halde hızla Musul'a oradan da Malazgirt'e ilerlemiÅŸti. 26 AÄŸustos 1071'de Malazgirt'te kazanılan savaÅŸ, Bizans Ä°mparatorunun esir edilmesiyle sonuçlandı. Alp Arslan'ın çok da ağır olmayan ÅŸartlar ile bu güçlü rakibini serbest bırakması, aklının hala Bizans topraklarında deÄŸil de Mısır'da olduÄŸu izlenimi uyandırmaktadır.

'Aslan yavruları olun'

Ancak Bizans tahtına VII. Mihail'in geçmesi ve Romanos Diogenes'in gözlerine mil çekilerek ölüme terk edilmesi üzerine anlaÅŸma geçerliliÄŸini yitirdi. Selçuklu ülkesine çok eskiden beri gelmekte olan ve Anadolu'ya yönlendirilen OÄŸuz Türkmenlerinin sayısının hayli artmasının da etkisiyle yeni bir yurt ihtiyacının hasıl olması Sultan Alp Arslan'ın emir ve komutanlarına Anadolu'ya ilerlemeleri ve yurt haline getirmeleri talimatını vermesiyle neticelendi. Sultan emirlerine: "Aslan yavruları olmalarını, bütün memleketleri kartallar gibi süratle geçmelerini emrettikten sonra, emirlerinden her kim Anadolu'da bir yer fethederse, fethedilen yerin fetheden emirin ve çocuklarının olacağı" müjdesini vererek fetihleri teÅŸvik etti. Sultanın bu teÅŸvikini takip eden on yıl içerisinde Anadolu'nun en doÄŸusundan Ege kıyılarına kadar uzanan coÄŸrafyada çok sayıda Türk beyliÄŸi kuruldu. Her geçen gün artan göçler neticesinde Anadolu'nun demografik yapısı deÄŸiÅŸti ve yarımada bir Türk vatanına dönüÅŸtü.

Anadolu'ya sadece konar göçer Türkmenler deÄŸil, Orta Asya ve Ä°ran'da uzun süredir kültür ve medeniyet merkezi haline gelmiÅŸ ÅŸehirlerde yaÅŸayan Türkler de gelip yerleÅŸtiler. Buralarda elde ettikleri ÅŸehir tecrübesini, Anadolu'nun kadim medeniyetlerinin sahip oldukları yerleÅŸik tecrübe ile birleÅŸtirerek yeni ÅŸehirler inÅŸa ettiler, yahut ele geçirdikleri ÅŸehirleri imar ederek, medreseler kurarak yeniden çok önemli ilim ve kültür merkezleri haline getirdiler. Malazgirt Savaşı'nın sonrasında birbirine yakın tarihlerde Anadolu'da kurulan ve erken dönem beylikleri olarak adlandırılan bu siyasi oluÅŸumların baÅŸlıcaları DaniÅŸmendliler, Saltuklular, Artuklular, AhlatÅŸahlar, Mengücüklüler, Ä°naloÄŸulları ve Selçuk Bey'in oÄŸlu Arslan Yabgu'nun torunu Süleyman Åžah tarafından kurulan Türkiye Selçukluları idi.

Malazgirt Zaferi'nden sonra kurulan bu beyliklerin ilki, yaygın inanışa göre Sultan Alp Arslan'ın yanında savaÅŸa katılmış, ona bazı tavsiyelerde bulunmuÅŸ DaniÅŸmend Gazi'nin savaşın hemen akabinde kurduÄŸu DaniÅŸmendli BeyliÄŸi idi. Sultan bu savaÅŸ sonrasında sadece DaniÅŸmend Gazi'ye deÄŸil, Artık, Saltık, Menücük, Çavuldur, Çavlı beylere de Anadolu'da fetihler yaparak Türk yurdu haline getirmeleri talimatı vermiÅŸti. Adı geçen bu beylerin bir kısmı yukarıda sözü edilen devletleri kurmuÅŸlardı. Mengücüklüler devleti, Alp Arslan'ın yanında savaÅŸan Ä°slam gazilerinden Mengücük Gazi tarafından Erzincan, Kemah, Åžebinkarahisar ve DivriÄŸi'yi kapsayan bir alanda kurulmuÅŸtu. Artuklular, Selçuklu emirlerinden Artuk Bey'in soyundan gelenler tarafından Mardin ve Hısnıkeyfa'da kurulmuÅŸ muhteÅŸem mimari eserleriyle OrtaçaÄŸ Ä°slam dünyasına damga vurmuÅŸlardı.

Mama Hatun Külliyesi, Tepsi Minare, Üç Kümbetler, Melik Saltuk Kümbeti, DivriÄŸi Ulu Camii, Turan Melek Hatun DarüÅŸÅŸifaşı, Kale Camii, Ahlat MezartaÅŸları bu dönemde kurulan pek çok eserden sadece bir kaçıdır. Tüm bu abidevi eserler, mimari yapılar, kümbetler, hastaneler, kervansaraylar, saraylar, köprüler, hamamlar; kaleme alınan edebi metinler Malazgirt Savaşı'nın açtığı yolun takipçileri tarafından meydana getirilmiÅŸ olup bu savaşın Türk-Ä°slam medeniyetine bıraktığı eÅŸsiz birer miras olma özelliÄŸine sahiplerdi.

Kısaca ifade etmek gerekirse; günümüzden 950 yıl önce, 1071 yılının 26 AÄŸustos'unda Sultan Alp Arslan'ın kazandığı Malazgirt Zaferi hiç ÅŸüphesiz Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisiydi. Anadolu'da kültürel, sanatsal, mimari bakımdan ciddi deÄŸiÅŸimlerin yaÅŸandığı, çift baÅŸlı kartal örneÄŸinde de görüleceÄŸi üzere kadim medeniyetlerin hakimiyet unsurları ile Türk hakimiyet telakkisinin bir bütün haline geldiÄŸi, Küçük Asya'nın Türk yurdu haline geldiÄŸi bir süreç de baÅŸlamış oldu. SavaÅŸ sonrasında Anadolu'ya yerleÅŸen Türklerin meydana getirdiÄŸi eÅŸsiz sanat eserleri, camiler, kervansaraylar, medreseler, hastaneler, mozaik süslemeleri ve heykeller, kaleme alınan eserler bir anlamda Malazgirt Zaferi'nin günümüze bıraktığı bir miras olup, üzerinde çok daha fazla durulmayı hak etmektedir.

Müellif: Prof. Dr. HaÅŸim Åžahin / Sakarya Üniversitesi / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.