Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Kafkaslara direnişi kanlarıyla yazan halk: Çeçenler

Çeçenlerde en önemli özelliklerden biri aile, akraba, soy kavramlarına çok fazla değer yüklenmesidir. Çeçenlerde “ayıp” kırmızı çizgidir ve herkes bu çizgiden sakınır. Çünkü ayıplanmak ağır bir ceza sayılır.



Bazı farklılıkları bir yana Adıgey, Astrahan Oblastı, Çeçenistan, Dağıstan, İnguşetya, Kabardey-Balkar, Kalmukya, Karaçay-Çerkes olmak üzere Kafkas halkları bir ağacın farklı dallarıdır esasında. Kimine göre Türk, kimine göre Rus, kimine göre Hıristiyan, kimine göre Müslüman. Kimi der terörist, kimi der mücahit. Nasıl tanımladığınız -her olayda olduğu gibi- neye, nereden baktığınızla ilişkilidir.
Her biri farklı toprak, dil ve bayrağa sahip bu halkları doğru öğrenmek adına, ayrı ayrı anlatmanın en doğrusu olduğuna inandık, lakin genel olarak ortak bir kültüre sahip olunduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir.
 
Kafkaslar, Gürcistan-Rusya sınırı boyunca uzanır.
 
İşte, Lermantov’un, “Tabutlardan dağlar yapacak, … Kazbek’i cesur eliyle yerinden hareket ettirecek, … ve Çeçenleri köle yapacak kişi henüz dünyaya gelmedi.” diyerek cesaretini,
 
Kemal Paşazade’nin, “Sanırsın her biri taştan yontulmuş, gözünün yerine ateş konulmuş” diyerek çevikliğini,
 
Evliya Çelebini’nin, “Bu diyarda yalan, gıybet, mesavi, suizan, kibir, buğz ve atalet yoktur.” diyerek ahlakını tasvir ettiği Çeçenler…
 
Fiziksel özellikleri
 
Ruslara göre “Kafkasya’nın Fransızları” Çeçenlerin; iri yapılılığı, uzun boyluluğu en bilinen özellikleri olmakla birlikte, her Çeçen’in saçında, sakalında bir turunculuk ve burnunda Kafkas kemiği görmeniz mümkündür. Namaz kılan Çeçen bir gence, bacaklarını neden bu kadar açık tuttuğunu sorduğumda, “Omuz hizası böyle oluyor, ne yapalım?” cevabını almıştım.
 
Çeçen çocukları da fiziksel yapıları sebebiyle kolayca ayırt edilebiliyorlar.
 
Bazı adetler
 
Çeçenlerde en önemli özelliklerden biri aile, akraba, soy kavramlarına çok fazla değer yüklenmesidir. Akraba evliliği asla yapılmaz, aynı mahalleden biriyle ve hatta aynı köyden biriyle dahi evlenilmez. Hayatınız boyunca aslında hiç görmediğiniz bir akrabanızla yıllar sonra tanıştırıldığınızda “o senin kardeşin denilir” ve siz de yadırgamazsınız. Katıldığımız bir Çeçen düğününde dayıların toplanıp fotoğraf çekinmesi istenilmiş, sayabildiğim 32 adet “dayı” fotoğraf için toplanmıştı. Bunların yalnızca üçü öz kardeşti.
 
Akraba ilişkilerinde din, gelenek ve göreneklere uydurulmuştur demek yanlış olmaz. “Ayıp” kırmızı çizgidir ve herkes bu çizgiden sakınır. Çünkü ayıplanmak ağır bir ceza sayılır, Çeçenler de bu cezaya çarptırılmamak için dikkatli davranır.
 
Büyükler, hemen hemen her yörede olduğu gibi Çeçenlerde de oldukça kıymetlidir. Saygıda kusur edilmez. Büyüklerin dediği sorgulanmaz, dediği emir kabul edilir. Yanlarında çocuk sevilmez. Kimilerine göre saçma gelen bu adetin arkasında yatan ince düşünce; yıllardır bu halkların savaş görmesinden gelir. Çünkü mutlaka her aile, bir çocuğunu, bir annesi, bir babasını belki de hepsini birden kaybetmiştir. Durum böyle olunca, olur da çocuk sevilirse büyüklerin kendi kayıplarını hatırlayıp üzüleceği düşünülür.
 
Evlilik ilişkileri oldukça hassas yürütülür. Saygı, sevgiden önce gelir. Dil tutma adetini bilenler bilir. Bilmeyenler için açıklayacak olursak; gelin, damadın ailesine karşı onlar konuşmasına müsaade verinceye kadar konuşmaz, dil tutar. Dil tutmayı bırakıp konuşması için de geline, altın, büyükbaş hayvan gibi oldukça değerli bir hediye verilir.
 
Çeçen ailelerde, büyükler ve küçükler arasındaki ilişki oldukça sınırlı ve kurallıdır.
 
Bu adeti birçok kişi eleştirir, yadırgar. Kim ne derse desin, günümüz evliliklerinde gelin-görümce, kayınvalide-damat ilişkilerinin geldiği nokta düşünülünce, bu adete baştan tedbir demek fikrimce isabetli olacaktır. Saygıyı bozacak hiçbir duruma müsaade edilmez. Bu yüzdendir ki bir Çeçen ailesinde kayınvalide ve gelin ilişkisinin kötü duruma geldiği görülmez.
 
Çeçenlerde, Çerkeslerden farklı olarak görülen özellik, sınıf ayrımının bu millette olmamasıdır. Herkes eşittir, üstünlük kabul etmezler.
Bu özellikleri, yok olmaya yüz tutmalarına rağmen hala Rusya’ya karşı direnmelerinden, Rusya’nın başını en çok ağrıtan millet olmalarından anlaşılabilir. Hatta Osmanlı Devleti’nin, Kafkasya topraklarını fethetmeyi istememesi de yine bu özellikleri temellidir. Bir yerlerde iki Çeçen’i aynı fikirde olmalarına rağmen tartışırken bulabilirsiniz, şaşırmayın…
 
Kıymetlimiz yemeklerimiz…
 
Kafkas halkları yemek ve yöresel oyun bakımından ortaktır. Bir Çeçen, bir Adige, bir Abhaz aynı düğünde aynı oyunları oynar örneğin. Ya da misafirliğe gittiğinizde aynı yemekleri görebilirsiniz.
 
Yemekler genel olarak hamur işidir. Kafkas halkları hep savaş ortasında, dağlarda olduğu için kısıtlı malzemelere tabi idi.
Dört-beş malzemeyle ne kadar farklı yemek yapılabilirse o kadar yemek yapmayı başarabilmişlerdir. Muhteşem malzemeler listesi; et veya tavuk, patates, un, su, tuz, tereyağı ve sarımsaktan ibaret olsa da bu malzemelerden ne kadar farklı yemek yapılabilir ki demeyin, cevabına inanamazsınız…
 
Çeçen mutfağında ağırlıklı olarak hamur işi yiyecekler bulunuyor.
 
Yemekleri açıklamaya geçmeden önce halklarımız arasında bitmek bilmeyen bir tartışma da yemeklerin adlarının gerçekte ne olduğu ve hangi halka ait olduğudur. Belki de Kafkas halklarının yıllardır bir araya gelememesinin sebeplerinin biri de budur, neden olmasın? İşin gerçeği de şudur ki her millet aynı yemeklere ayrı ayrı isim vermiştir. Dağlar arası kulaktan kulağa anca bu kadarı oldu demek ki…
 
Her yemeği açıklamak oldukça uzun süreceğinden, bir tadanın bir daha vazgeçemediği birkaç yemeğe değinelim.
 
Not : İsimler Çeçenlerin telaffuz ettiği şekilde yazılmıştır.
 
Galnaş
 
Çeçenlere ait olduğu tescillenmiştir.
 
Türkiye’de yaşayan Çeçen bir dede bu yemeği yerken, “Şu Çeçen olmayanlara bir üzülüyorum bir üzülüyorum ki” diye ah çekerken, “Neden?” diye sormuştum. “Şu galnaşı yemeden ölüyorlar da ondan” demişti. Şimdi, “mübalağa” dersiniz; fikriniz yedikten sonra değişir…
 
Malzemeler : Un, su, sarımsak, tuz, et-tavuk.
 
 
Kurzunuş
 
Çok isimli bir yemek daha. Malzemeler değişmed: Un, su, tuz, sarımsak, kıyma ve üzeri için tereyağı… (Tercihe göre patates ya da işkembeli yapılabiliyor.) Türkiye’de bazı kafelerde yapımı mevcut. Denemek isteyenlere duyurulur…
 
 
Çukunuş
 
Çeçencede –ş eki çoğulluğu ifade eder. Bu yüzdendir ki yemeklerin isimlerinin sonu bu şekilde biter.
 
Malzemeler değişmedi, şekil değişti: Un, su, tuz, patates, sarımsak. Üzerine sos için tereyağı tercih edilir.
 
 
Daha birçok yemek mevcut elbette. Lakin bunlar, yeme olasılığınızın en çok olduğu, Türkiye’de çok bilinen yemeklerin bazıları. İlginçtir ki malzemeleri aynı olan bu yemeklerin, tatlarının hepsi birbirinden oldukça farklıdır. Israrla tavsiyedir, deneyiniz.
 
Ve oyunlarımız
 
Ceug ya da lovzar. Kelime anlamı Çerkes ve Çeçen dilinde; düğün. Düğün denilir lakin oynamak için gelin ve damada ihtiyaç duyulmaz Kafkas halklarında. Bir mızıka, bir akordeon yeterlidir. Öyle bir büyüsü vardır ki bu seslerin, duyduğunuz yerde başlar ayak parmaklarınız hareketlenmeye. Sonrası bir bakılır ki ortam kurulmuş, oynamaya girişilmiş.
 
 
Türkiye’de yaşayan soydaşlar bilir. Otobüste ya da yolda, ya da hiç fark etmez herhangi bir yerde, birinin telefonunda Kafkas müziği duyduğunuz an, gözleriniz o kişiyi arar, ciğerlerinizde hissedersiniz duyguyu; bir kardeş bulmuş gibi sevinirsiniz. Çünkü sizden az kalmıştır, bilirsiniz…
 
Müzikleri makamlıdır, birbirinden farklı birçok çeşidi, ismi vardır. Bazıları yavaş bazıları hareketlidir. Oynanan oyun da buna göre değişir. Kafkas halklarının dik başlılığını, heybetini, asiliğini ve özgürlüğünü oyunlarında hissedebilirsiniz. Dışarıdan anlamsız gözüken birçok hareketin kendi içinde bir anlamı vardır. Örnek verecek olursak, kollarınızın yukarıda dik duruşu bir Kafkas kartalı sembolüdür. Ve daha nice anlamlar…
 
 
Bir milletin kültürünü anlatmak sınırlı sayfalarla mümkün değildir elbette. Hele ki tarihi yakılmış, yok edilmek için uğraşılmış bu halkların kültürünü ayrı ayrı anlatmak oldukça zordur. Parçalanmışı bütünleştirmeye çalışırsınız. Aynı milletten iki kişi dahi konuşurken; "Bizde bu, şu şekildedir. Sizde nasıl?” sorusunu duyabilir, aynı dili konuştuğu halde anlaşamayanı görebilirsiniz. Sürgün sonrası gittikleri yere göre dilleri, kültürleri ne yazık ki asimilasyona uğramıştır…
 
Kalplerindeki hiç görmedikleri bir vatana duyduğu özlemi taşıyan, farklı şehirlerde, farklı ülkelerde birbirlerini hiç tanımadan yaşayan Kafkas milletlerine, bir tutam vatan kokusu getirmesi ümidiyle…
 
Müellif: Merve Okur / Kaynak: Gzt-Mecra

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.