Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Dünden bugüne bir öğrenci hareketi: Taliban

“Taliban” sözcüğü Arapça “talebe” kelimesinin isim-i faili olan “talib” kelimesine Farsça çoğul eki olan “an” ekinin eklenmesiyle ortaya çıkan ve “talebeler, öğrenciler, din öğrencileri” anlamına gelen bir sözcüktür. Pakistan ve Afganistan’ın Diyobendi medreselerinde yetişen öğrencilerin kurduğu bir örgüt olduğu için bu isimle anılmaktadır.



“Taliban” sözcüğü Arapça “talebe” kelimesinin isim-i faili olan “talib” kelimesine Farsça çoğul eki olan “an” ekinin eklenmesiyle ortaya çıkan ve “talebeler, öğrenciler, din öğrencileri” anlamına gelen bir sözcüktür. Pakistan ve Afganistan’ın Diyobendi medreselerinde yetişen öğrencilerin kurduğu bir örgüt olduğu için bu isimle anılmaktadır.
 
“1995 yılının başlarıydı. Taliban güçleri Kabil’e doğru hızla ilerliyorlardı. Afganistan’ın keskin soğuğu bile bu iktidar mücadelesinin ateşine engel olamıyordu. Sovyet işgali sonrasında Afganistan’da iktidar mücadelesi sürerken, Taliban Hareketi Kabil’e girerek ülkenin idaresini ele geçiriyordu.”
 
Afganistan, tarih boyunca acılarla yoğrulan bir coğrafyanın mahzun insanlarına ev sahipliği yapan bir bölge olarak bilindi. 19’uncu yüzyılın başından İkinci Dünya Savaşı’na kadar İngiltere ve Rusya arasında paylaşılamayan bir ülke olan Afganistan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da ABD ve Sovyetler Birliği (SSCB) arasında kalarak daima dış müdahalelerle karşılaşmış, ülke siyasi çekişmelerden dolayı istikrarsızlığa sürüklenmiştir.
 
Davud Han, 1973'te Zahir Şah'ı devirerek Afganistan'ı cumhuriyet haline getirmişti.
 
1973 yılında Muhammed Davud Han'ın yaptığı darbe ile Afganistan’da cumhuriyet ilan edildi. 1978 tarihinde ise SSCB destekli darbe yapıldı, ancak SSCB bu hükümetten de memnun kalmayınca ülkeye askeri müdahalede bulundu. Bu müdahaleyi “İslami değerlere bir saldırı” olarak algılayan Afgan halkı, müdahaleye karşı direniş göstermek üzere ayaklandı. Direnişçiler İslami bir kaygı ile bir araya geldikleri için “Mücahitler” olarak anılmaya başlandı. SSCB işgaline karşı yapılan bu kalkışma konjonktür gereği ABD’nin de işine geliyordu. Bu sebeple ABD Mücahitlere silah desteği sağlarken Pakistan ve Suudi Arabistan da lojistik olarak eksikleri gideriyordu. Yaklaşık 10 yıl süren işgal, direnişçilerin zaferiyle 15 Şubat 1989’da sona erdi. 15 bin civarında askerini bu topraklarda kaybeden SSCB, on binlerce yaralı ve hasta askeriyle geri çekiliyordu. Bu direniş İslam Dünyası için büyük bir moral ve cesaret kaynağı olmuştu.
 
Sovyetler'in Afganistan'dan çekilmesi, İslâm dünyası için büyük bir moral olmuştu.
 
SSCB’nin çekilmesinden sonra Afganistan’da siyasi belirsizlik tansiyonun yükselmesine sebep oldu. Afganistan’ı kim yönetecekti?
 
1992 yılına gelindiğinde SSCB işgali sırasında da ülkeyi yöneten Muhammed Necibullah başkanlığındaki hükümet, Mücahitler tarafında devrildi. Ancak şimdi de ülkeyi hangi Mücahit grup yönetecek sorunsalı gündemdeydi. SSCB’ye karşı birlikte mücadele etmiş Mücahit grupları birbirlerine bıçak bilemeye başlamışlardı.
 
1992-1994 yılları arasında Afganistan‘daki dört büyük etnik gruba tekabül eden dört büyük Mücahit grup çatışmış ve farklı ülkelerden dış destek almıştır.
 
Bunlar, Peştunların oluşturduğu ve Pakistan ile Suudi Arabistan tarafından desteklenen Hizb-i İslami, Özbeklerin oluşturduğu ve Özbekistan tarafından desteklenen Cünbüş-i Milli, Taciklerden oluşan ve İran tarafından desteklenen Cemiyet-i İslami ile Hazaralardan oluşan ve yine İran tarafından desteklenen Hizb-i Vahdet olmuştur.
 
Sovyetler'in çekilmesinden sonra patlak veren iç savaş, Kabil'i harabeye çevirmişti.
 
Bu gruplar arasında bir yandan mücadele devam ederken, Muhammed Necibullah hükümetinin devrilmesi ile birlikte, bu grupların katılımıyla geçici bir yönetim oluşturularak “Mücahit rejimi” kuruldu.
 
Cemiyet-i İslami’nin lideri Burhaneddin Rabbani, siyasi hamleleri ile 1992 yılında Afganistan’ın yeni devlet başkanı olmayı başaracak ve 1996 yılında Taliban kendisini devirene kadar yönetimde kalacaktı.
 
Adı ilk olarak 1994 yılında duyulan Taliban’ın doğuşunun izleri, yapılan çalışmalarda genellikle 1979-1989 yılları arasında devam eden Afganistan‘daki Sovyet işgaline kadar sürülmektedir. Ama hareketin ortaya çıkış tarihi 1993-1994 yılları olarak bilinir. Bir kısmı eski mücahit olan, Pakistan‘daki medreselerde yetişen ve genelde kırsaldan gelen Peştunlar tarafından Kandahar‘da kurulan hareket 1994 yılının kasım ayında Kandahar şehrinin kontrolünü tamamen ele geçirdi. Hareket, Kandahar‘ı ele geçirmesinden sonra kısa sürede büyüyerek güçlendi. Bu hızlı yayılmadan etkilenen ve iç savaştan bıkan halk, Taliban’ı bir umut olarak görmeye başlamıştı.
 
Taliban lideri Molla Ömer'in en ünlü fotoğrafı.
 
SSCB işgalinden sonraki siyasi belirsizlik ortamında, Taliban’ın ortaya çıkışını lideri Molla Ömer şöyle anlatır:
 
Yaklaşık yirmi öğrenci arkadaşımla birlikte Kandahar'daki bir medresedeydim. Fesat, hırsızlık, yağmacılık ve cinayet çok yaygınlaşmıştı. O günlerde Afgan halkı her şeyin iyi olabileceğine dair inancını yitirmişti. Allah'a tevekkül ettim ve bu öğrenci arkadaşlarımla birlikte çalışmaya koyuldum.
 
Taliban’ın kurucu lideri Muhammed Ömer 1959 yılında Kandahar yakınlarındaki Nudi köyünde dünyaya geldi. Babası Peştun Hutak kabilesine mensup fakir bir çiftçiydi. Aile Uruzagan bölgesindeki Tarinteket şehrine taşındıktan sonra babası vefat edince küçük Ömer'e akrabaları baktı. Bir yandan Sangasar'daki camide dini eğitimini sürdürürken aynı zamanda yakındaki küçük bir okula devam etti. Dini eğitimini birçok defa yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bu yüzden hep "Molla" olarak kaldı, dini okulu bitirenlere verilen "Mevlevi" unvanını alamadı. Sovyet işgaline karşı koymak üzere savaşa katıldı. Bu savaş sırasında yaralanarak bir gözünü kaybetti. İşgal bittiğinde medreseye dönen Molla Ömer, eğitim faaliyetlerine devam etti. Ancak ülkedeki iktidar mücadelesi devam ediyordu. İç savaşa dönüşen bu mücadeleye müdahil olan Molla Ömer, Afganistan’ın yöneticisi haline gelecekti.
 
Molla Ömer'in, gözünü kaybetmeden önce çekilmiş bir fotoğrafı.
 
1995 yılında Kabil’i ele geçiren Taliban güçleri artık Afganistan’ın yeni yönetici sınıfı oluyordu. Taliban, ilk defa organize olarak sahneye çıkmasından sonra sadece beş yıl içerisinde ülkenin %90‘nın kontrolünü ele geçirmişti. Taliban, Kabil’in kontrolünü ele geçirdikten sonra herhangi bir manifesto yayımlamamış; dış politika, ekonomi ya da kamu politiği hakkında herhangi bir yazılı plan ortaya koymamıştır. Tüm enerjisini, toplumsal hayatı düzenlemeye, ticarete ve savaşa vermiştir. Bu durum aslında Taliban‘ın İslami vizyonunun iptidailiğinden ileri gelmektedir ki Taliban‘ın ideolojisini anlamak için bu önemli bir noktadır.
 
İktidara hâkim olan Taliban, 1997 yılında anayasası Şer’i hükümlere dayalı İslami Afganistan Emirliği’ni (Batı’da bilinen şekliyle: The Islamic Emirate of Afghanistan) ilan etti. Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, bu yeni rejimi resmi olarak tanıdı.
 
Afganistan'ın orta kesimindeki Bamiyan Vadisi'nde bulunan dev Buda heykelinin 1997'de dinamitle patlatılarak ortadan kaldırılması, Taliban'ın en ses getiren eylemlerinden biriydi.
 
Taliban yönetimi, kadrolarının devlet yönetme bilgi ve tecrübesinden yoksun olması sebebiyle kurumsal anlamda devlet kurumlarında bir yapılanmaya gitmedi. Bu sebeple de başarılı bir yönetim gerçekleştiremedi. 1996’dan 2001 yılına kadar Afganistan’ı yöneten Taliban, dini yorumlama biçiminin katı olması sebebiyle de halkın önemli bir kısmı tarafından benimsenmedi.
 
Usame bin Ladin'in ABD'ye teslim edilmemesi, Taliban'la ABD arasında ciddi bir gerilim doğurdu.
 
2001 yılında meydana gelen 11 Eylül saldırıları İslam Dünyası için olduğu gibi Taliban için de bir dönüm noktasıydı. New York’taki İkiz Kuleler’e yapılan bu saldırıdan Usame bin Ladin ve liderliğini yaptığı El Kaide Örgütü sorumlu tutuluyordu. ABD Taliban’dan, Afganistan’da varlığını sürdüren El Kaide’nin ülkeden çıkarılmasını ve Usame bin Ladin’in Amerika’ya teslim edilmesini talep etti. Taliban bu isteklere olumsuz cevap verince Afganistan, ABD tarafından terör gerekçe gösterilerek işgal edildi. İşgalle birlikte, Taliban yönetimi devrildi ve akabinde işgal sonucu Taliban’ın binlerce savaşçısı ya öldürüldü, ya esir olarak Guantanamo gibi hapishanelere götürüldü ya da kaçmayı başardı.
 
ABD'nin Afganistan işgali, ülkede ciddi şekilde sivil can kaybına yol açtı.
 
2001’deki ABD işgali sonrasında iktidardan devrilen Taliban Hareketi, siyasi dilini ve stratejisini değiştirmiştir. Hem ülke içinde ABD’ye karşı verilen mücadele “özgürlük savaşı”, “Afgan halkının kurtarılması” gibi modern kavramlarla açıklanmış; hem de El Kaide’nin de etkisiyle artık “küresel cihat”tan söz edilmeye başlanmıştır.
 
İşgal sonrası dağılmış bulunan Taliban Hareketi, 2002-2005 yılları arasında tekrar toparlanmaya ve Amerikan işgaline karşı direnmek üzere tekrar teşkilatlanmaya başladı. 2003 yılına gelindiğinde Taliban’ın savaşçı sayısının 7 bine kadar çıktığı tahmin edilmektedir. 2006 yılına gelindiğinde ise Taliban Hareketi kendini toparlamış olarak gözükmektedir. Savaşçı sayısı artık 17 bin olarak tahmin edilmektedir.
 
 
Taliban, ülke içerisinde ABD destekli Afgan hükümet güçlerine, NATO birimlerine ve yabancı unsurlara karşı saldırılar düzenlemiş, düşmanlarına çok sayıda zayiat verdirmiştir. Ancak askeri birimler yanında sivillerin bulunduğu bölgelere de saldırılar düzenleyen Taliban, Müslüman kamuoyu tarafından sık sık eleştirilmiştir.
 
2012 tarihinde Fransa Chantilly’deki bir konferansa davet edilen Taliban, konferansa iki temsilci gönderdi. Paris Stratejik Araştırmalar Vakfı Başkanı Camille Grand’ın davetlisi olarak, Mevlevi Şihabuddin Dilaver ve Doktor Muhammed Naim, “Afganistan İslam Emirliği Siyasi Temsilcileri” sıfatıyla katıldıkları bu toplantıda dünyaya hareketin mesajını net bir şekilde ulaştırdılar.
 
Taliban Sözcüsü Muhammed Naim (solda) ve Katar Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Bin Fahad el Fecrî, Taliban'ın Doha ofisinin açılışında, 18 Haziran 2013.
 
2013 yılında Katar’a siyasi ofis açan Taliban’ın sözcüsü Muhammed Naim’in, Katar Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Bin Fahad el Fecrî ile birlikte törende yaptığı açıklama, 2001’de Taliban hükümetinin devrilmesinden bugüne kadar sürdürülen askerî mücadelenin diplomatik alanda karşılık bulduğunu göstermesi açısından son derece mühimdir.
 
Taliban Sözcüsü Naim, hareketin amaçlarını ise şu maddelerle ifade ediyordu:
 
1. Karşılıklı anlayış çerçevesinde uluslararası toplumla konuşmak ve ilişkileri geliştirmek,
 
2. Afganlarla uygun zamanlarda toplantılar yapmak,
 
3. Birleşmiş Milletler, uluslararası ve bölgesel organizasyonlar ve hükümet dışı kuruluşlarla temas kurmak,
 
4. Medyaya devam eden politik durumla ilgili politik açıklamalarda bulunmak,
 
5. Afganistan'daki işgali sonlandıracak böyle politik ve barışçıl bir çözümü desteklemek, bağımsız İslam hükümeti kurulmasını sağlayacak ve bütün halkın isteği ve umudu olan gerçek güvenliği getirecektir.
 
2014 yılına geldiğimizde, ABD ordusunu Afganistan’dan çekme kararı aldı ve artık kara çarpışmalarına katılmayacağını açıkladı. Ancak Afgan hükümet güçlerine rehberlik etmek üzere 10 bine yakın Amerikan askeri göreve devam edecekti. Böylece 2001’den beri süren NATO güçlerine karşı fiili savaş sona eriyordu. Son dönemde Afganistan hükümeti Taliban ile barış sürecini başlatsa da bir türlü başarı sağlanamadı. Çünkü Taliban içerisinde ağır basan şahin kanat, işgalci ABD ve müttefikleri Afganistan’ı terk edinceye kadar kendilerinin Afganistan hükümetini resmi olarak tanımayacaklarını söylüyorlardı.
 
ABD’nin çekilmesi yıllardır savaşa maruz kalmış Afganistan’da değişikliğe neden olmadı. Taliban Hareketi, 2014’ten günümüze kadar “ABD destekli” ve “kukla hükümet” olarak gördüğü Afgan yönetimine karşı saldırılarına devam etti.
 
Ülkede halen varlığını etkili şekilde sürdüren Taliban Hareketi’nin, ABD işgali üzerinden geçen 17 yıla rağmen, kısmi halk desteğiyle birlikte, Afganistan topraklarının yaklaşık yüzde 70’inde fiili varlığını sürdürdüğü belirtilmektedir.
 
Kaynak: Gzt-Mecra

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.