Alev Alatlı’nın Hollywood’u..
Süleyman Seyfi ÖÄŸün / Yeni Åžafak
Ä°nsan hayâtı bir bileÅŸke. Aslında bireysel hayâtlarımıza o kadar çok hayât sığdırıyoruz ki.. ÇocukluÄŸumuzdan baÅŸlayarak, kiÅŸiliklerimize, en yakınlarımızdan baÅŸlayarak “dış dünyâdan” ithâl ettiÄŸimiz unsurları dâhil ediyor; “içimizden gelenlerlerle” harmanlıyoruz. Karmaşık bir süreç bu. HerÅŸey bir “özenme” ve “taklide” dayanıyor. Meselâ erkek çocuklar evvel emirde “babalarını” taklit ediyor; kız çocuklar ise “annelerini”..Tabiî ortaya çok sayıda komik manzaralar çıkıyor. Rol yapıyoruz. BaÅŸlangıçta bu rolleri; mimik, jest ve davranışları pek çoÄŸumuz yüzümüze gözümüze bulaÅŸtırıyoruz. Küçük bedenlere o roller oturmuyor. Zaman ilerledikçe, toplumsallaÅŸmasının boyutları derinleÅŸtikçe baÅŸkaları da devreye giriyor. KiÅŸiliklerin oturması veyâ olgunlaÅŸma denilen bir ÅŸey varsa, bu devÅŸirilmiÅŸ rollerin bize yakışmaya baÅŸlaması, yaradılışımızdan gelenlerle uyumlulaÅŸması, hazmedilmesi, baÅŸkalarınca artık yadırganmamasından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Tabloların hayli deÄŸiÅŸken olduÄŸunu söyleyebiliriz. … Bâzıları ileri yaÅŸlarda bile rollerini o kadar kötü oynayabiliyor ki.. Dünyâ sahnesi içi doldurulmamış, hakkı verilmemiÅŸ eÄŸreti rollerin performanslarından geçilmiyor. Bunlar bâzen ağır eleÅŸtirilerin konusu edilebiliyor. Bâzen de, menfaat icâbı görülmek istenmiyor.
EÄŸer birileri rollerini abartıyorsa ona “tiyatro yapma” veyâ “oyun oynama” tarzı bir îkaz gelebilir. “GerçekçiliÄŸe” veyâ “ciddiyete” çaÄŸrı, rollerin abartılmasına, inandırıcı olmaktan çıkmasına bir tepkidir. HoÅŸ, bu çaÄŸrıyı yapanlar çok defâ ciddiyetin veyâ gerçekçiliÄŸin de bir tarz oyun olduÄŸunu unuturlar. Târihçi Huizinga insanın diÄŸer varlıklar karşısında en ayırd edici niteliklerinden birisinin “oyun oynama” kabiliyeti olduÄŸunu yazar. Homo Ludens, yâni oynayan insan der buna. Aslında bu saptama, asırlar evvel, bütün zamanların en büyük tiyatro ustası olan Sheakespeare’in mâhut söyleminde ifâdesini bulan vurucu bir îkâzın yansımasıdır. Seyircilere dönerek, “Hanımefendiler ve beyefendiler. Dünyâ bir tiyatrodur. Ve bütün erkekler ve kadınlar sahnedeyiz” diyordu Sheakespeare. Aslında dünyâ tiyatrosunda (Theatrum Mundi) seyirci de seyretme oyununu oynayan bir oyuncudur. Sartre Altona Mahkûmları’nda ahlâkî baÄŸlamı üzerinden ne güzel anlatır bu durumu. Eski Nazi Franz Von Gerlacht, derin bir bulantı içinde bir tiyatro oyununu basar. Sahnedeki oyuncular ÅŸapkalıdır. Sahneye fırlar ve seyircilere bağırır: ”Åžapkalarınız nerede?”..
Kapitalizm herÅŸeyi metâlaÅŸtırmak ve endüstrisini kurmakla mâruftur. Sâhip olduÄŸu ve biteviye geliÅŸtirdiÄŸi kültürel araçlarla, kapitalist akla ve menfaatlere uygun bir insanlık üretmek ve türetmek için elinden gelenin en iyisini yapar. Temsiller dünyâsı ve onun en incelmiÅŸ ürünlerini ifâde eden sanatları sonuna kadar kullanır. Edebiyât, tiyatro ve müzik dünyâlarını kolonize etmek için elinden geleni yapmıştır. Vasatî olanı yakalamak, vasat almak bu iÅŸin mühendisliÄŸinin sırrını verir. Kültürel derinlikleri yüzeye vurduran, dışbükeyleÅŸtiren kitle kültürü ve onu tâkip eden popüler kültür kavramlarının içini de bu doldurmaktadır. Amaç sâdece yaygın bir tüketim üzerinden kâr devÅŸirmek deÄŸil; aynı zamanda bilinçleri fethetmek ve sömürgeleÅŸtirmektir. Sinema ile kapitalizm arasındaki iliÅŸki bu açıdan biçilmiÅŸ kaftandır. Homo Ludens’e, gömüldüÄŸü o rahat koltuklarda en kitlesel ölçekte senaryolar yazmakta, rol kalıpları sunmakta, nasıl düÅŸünmesi, neleri, nasıl hissetmesi ve nasıl oynaması gerektiÄŸini söylemektedir. Hollywood’un târihi tam da bunu anlatmaktadır.
Alev Alatlı, Allah uzun ömürler versin, Türkiye’nin en baÅŸat edebiyatçı düÅŸünürlerinden birisidir. Velûdiyeti de hayranlık vericidir. Olguların üzerine hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışan bir titizlikle gider. Kendisinin de sevdiÄŸi bir ifâdeyle, hiçbir “çalının dibini eÅŸelemeden” bırakmaz. Åžahsen kendisini tanımaktan her zaman ÅŸeref duydum ve eserlerini ilham verici buldum. Fikirlerine katılmayabilirsiniz; ama onun herhangi bir kitabını, ister bir roman, ister bir deneme veyâ inceleme, sarsılmadan okumamak mümkün deÄŸil. Alev Hanım âdeta tek başına bir “dünyâ nöbeti” tutuyor, sis çanı çalıyor. En olaÄŸan ÅŸeylerdeki olaÄŸan dışı tarafları ortaya çıkarıyor. Son çalışması Hollywood üzerine. “Suç Ortağı Hollywood“ baÅŸlığını taşıyor. Turkuaz Yayınları’ndan çıktı. Üslûbu olaÄŸanüstü akıcı. Âdeta okuruyla sohbet eder gibi yazıyor. Sıkılmadan, ÅŸaşırarak, hani derler ya, bir solukta okuyacağınız bir kitap bu. Hollywood’un târih galerilerinde dolaÅŸacak, ikonlarına yakından bakacak,muhtelif duygular yaÅŸayacaksınız.. Ama sarsılacağınız ve Amerikan miti üzerinden kendi hayâtınızı sorgulayacağınız muhakkak. Size varoluÅŸsal temelde bir ışık tutacak; ne kadar ve nasıl AmerikalılaÅŸtırıldığınızı anlatacak bu kitap. Bilinç, hattâ bilinçaltlarımızın nasıl ÅŸekillendirildiÄŸini göreceksiniz. Gâliba Hollywood üzerinden Theatrum Mundi bir Cinema Mundi’ye dönüÅŸtü. Lâkin bir mâsumiyet kaybı üzerinden ..Tiyatro mâsumdu. Ama sinema öyle deÄŸil. (Elbette Amerikan sinemasının ağır baskısına ve dışlamasına mâruz kalan alternatif sinemalar bu deÄŸerlendirmenin dışındadır). Yüksek bütçeli, tek başına bakıldığında sanatsal açıdan baÅŸarılı olan Hollywood’un mâsumiyeti yavaÅŸ yavaÅŸ kaybolacak, bu endüstriyi kuÅŸatan “kirli” siyâsal, bürokratik, askerî, ve medyatik iliÅŸkileri, küresel Amerikan hegemonyası ile onun sineması arasındaki baÄŸları keÅŸfedeceksiniz. Alev Hanım, Amerikan miti ve Homo Americanus’un inÅŸâ edildiÄŸi ve milyarlarca insana ulaÅŸtırıldığı Hollywood’un yapı sökümünü yapıyor. Harâretle tavsiye ediyorum…
Henüz yorum yapılmamış.