Nasıl bir ‘Allah’a inanıyoruz?
Şöyle başlayalım: Kendisinden ve etrafındakilerden üstün, muktedir ve görünmeyen bir varlığa inanma duygusu her insanın fıtratında, belki de genlerinde mevcuttur. En azından insandaki adalet duygusu bunu gerekli kılar. Öyle ya, size yapılan haksızlıkları cezalandırmayan, gasp edilen haklarınızı size iade etmeyen yüce bir varlık yoksa, yaşamanızın da anlamı yoktur.
Evet, biz nasıl bir Allah’a inanıyoruz? Ya da bir mümin Allah hakkında en az neler bilmelidir?
Åžöyle baÅŸlayalım: Kendisinden ve etrafındakilerden üstün, muktedir ve görünmeyen bir varlığa inanma duygusu her insanın fıtratında, belki de genlerinde mevcuttur. En azından insandaki adalet duygusu bunu gerekli kılar. Öyle ya, size yapılan haksızlıkları cezalandırmayan, gasp edilen haklarınızı size iade etmeyen yüce bir varlık yoksa, yaÅŸamanızın da anlamı yoktur.
Allah lafzı, O’nun bütün isim ve sıfatlarını cami özel bir ismidir. Ä°lk harfinden itibaren sırayla her bir harfini atsanız, kalan yine O’nu ifade eder; (Allah, lillah, lehu, hû). Bu sebeple genel kabul, Allah lafzı hiçbir kökten türemeyen, O’nun kendisi için belirlediÄŸi ve hiçbir ÅŸeye ad olmamış özel ismi olduÄŸudur. Kökünün ‘ilah’ olduÄŸunu söyleyenler vardır. Ama bu etimolojik tahliller belki de Arapçanın ilk ve asıl dil olduÄŸunu, Kur’an-ı Kerim’in de Arapça olarak indirildiÄŸini esas almaktan kaynaklanır. Oysa bütün dilleri yaratan Allah’tır, her dil O’nun bir ayetidir ve Kur’an-ı Kerim’de kökü baÅŸka dillerden olan kelimeler de vardır. O kâinatı yaratmadan da kendi ismi ile vardı. Kitabında kendisinden ‘Allah’ diye söz ettiÄŸine göre demek ki, O’nun ismi ezelden beri, yani Arapça yokken de Allah’tı (cc). Arapçanın elbette müslümanlar nezdinde bir deÄŸeri deÄŸeri vardır, çünkü son ilahi kitap Kur’an-ı Kerim Arapça indirilmiÅŸtir, Resulüllah (sa) Arap’tır ve Arapça konuÅŸmuÅŸtur ama ‘Arabı üç ÅŸeyden dolayı sevin; cennet dili Arapçadır…’ sözü uydurma bir hadistir. Sonuçta Allah ismi O’nun diÄŸer bütün sıfatlarını mündemiç olduÄŸu için bu isim O’ndan baÅŸka bir varlığa ad olarak verilmemiÅŸtir. (Bkz. Meryem 65).
Kur’an-ı Kerim’de hem ‘Allah’ı zikredin’ hem ‘Allah’ın ismini zikredin’ anlamında ayetler olunca acaba isimle müsemma aynı ÅŸey midir, diye düÅŸünenler olmuÅŸtur ama bu ayırımın tutarlı bir izahı yoktur, elbette isim ayrıdır, müsemma ayrıdır. Lakin Allah’ın isimleri/sıfatları O’nun zatından ayrı bağımsız bir varlığa sahip olmadıkları için, O’nu her bakımdan ‘bir’ bilmek yani tam bir tevhid için ‘O, isim ve sıfatlarıyla da birdir, isimleri O’nun ne aynıdır ne garıdır’ denir. Mutezile böyle tam bir tevhidin oluÅŸması için, biraz da tanrıyı ‘üç parçadan oluÅŸan bir’ bilen Hıristiyanlara cevap vermek için Allah’a sıfat nispet edilemez, O’nun sadece isimleri vardır derler. Sanki sıfatları da vardır dersek O’nun bu parçalardan oluÅŸan ‘Bir’ olduÄŸunu söylemiÅŸ ve Hıristiyanların durumuna düÅŸmüÅŸ oluruz gibi düÅŸünmüÅŸler. Bu çok hassas bir hesaptır ama Ehlisünnet alimleri, neticede ismi varsa zorunlu olarak sıfatı da vardır derler. Mesela el-Alîm/her ÅŸeyi bilen O’nun bir ismi ise, zorunlu olarak O’nun ‘bilmek’ diye bir sıfatının bulunduÄŸu anlaşılır.
Allah’ın varlığı ve birliÄŸi akılla bulunabilir, ancak mahiyeti ve keyfiyeti, akılla bilinemez. Bu imanın konusudur. Çünkü akıl yaratılan bir melekedir ve kendisini yaratını kuÅŸatıp kavraması mümkün deÄŸildir. Allah ancak isimleriyle bilinir. Resulüllah Efendimiz (sa) ‘Allah’ın doksan dokuz ismi vardır ki, kim onları bellerse cennete girer’ buyurur. Çünkü bu isimleri manalarıyla bilen ve buna inanan, Allah’ı istenildiÄŸi gibi tanımış demektir, bu da O’nun cennete girmesine yeter. Ama Allah’ın isimleri bunlardan ibaret deÄŸildir, O’nun için söylenmesi caiz olan baÅŸka isimler de vardır ve biz bunları ancak Resulüllah’tan öÄŸrenebiliriz.
Allah Kur’an-ı Kerim’de ‘bilin ki, Allah’tan baÅŸka ilah yoktur…’ (Muhammed 19) buyurduÄŸuna göre Allah’ın tanınması bilgiyi gerektirir ve bu kadarcık bilme bütün müminler üzerine farzdır.
Allah’a inanma önce kalbin O’nu olduÄŸu gibi kabulü/ ikrarı, bir bilmesi, sonra dilin bunu tasdiki ile tamamlanır. Buna ‘kelime-i tevhid’ denir. Bu kadarla kiÅŸi mümin olur, ancak buna ÅŸahitlik etme derecesine çıkması da istenir ki, buna da ‘keleme-i ÅŸehadet’ denir. Her iki temel cümlede Resulüllah’ın O’nun kulu ve resulü olduÄŸunu da tasdik ve ÅŸahitlik vardır. Allah’a sırf kalbinden inanan ama bunu kimseye duyurmayan kiÅŸi Allah katında mümin olabilir ve kurtulabilir, ama biz ona mümin muamelesi yapamayız. Devam edeceÄŸiz.
Henüz yorum yapılmamış.