Güncel
Düzensiz göçle mücadele ve göç idaresi
Ülkelerindeki çatışmalar veya huzursuzluklar dolayısıyla sığınanlar, çok kısa sürede evlerine döneceklerini varsayarak geliyorlar veya bir kısmı Avrupa’ya gitmek üzere bir ara uğrak yeri olarak geliyorlar Türkiye’ye. Oysa sözkonusu huzursuzluk hiçbir zaman öngörülen zamanda bitmiyor. Ne Afganistan ne Suriye ne Irak ne de diğer Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinden gelenlerin ülkelerinde gelenlerin geri dönme yollarını kendilerine doğallıkla açacak bir iyileşme oluyor. O yüzden gelenlerin kalma süresi kaçınılmaz olarak uzuyor ve kalma süresi uzadıkça da toplumla bütünleşiyor. Buna mukabil bizim göçmenlere yönelik bakışımız, beklentilerimiz, politikalarımız bunların geçicilikleri üzerinden kuruluyor.
Yasin Aktay / Yeni Åžafak
Sığınmacılar üzerine tartışmalar Afgan düzensiz göçündeki yeni görüntülerle yeni bir ivme kazanırken, ülke olarak bu konuya, aslında bize gerçekliÄŸin tanıdığı süre yeterince uzun hatta fazlasıyla uzun olduÄŸu halde ne kadar hazırlıksız yakalandığımız da ortaya çıkmış oluyor. Düzensiz göç veya sığınmacı politikalarımız gelen göçmenlerin kendilerine biçtikleri süreye veya vizyona baÄŸlı adeta.
Ülkelerindeki çatışmalar veya huzursuzluklar dolayısıyla sığınanlar, çok kısa sürede evlerine döneceklerini varsayarak geliyorlar veya bir kısmı Avrupa’ya gitmek üzere bir ara uÄŸrak yeri olarak geliyorlar Türkiye’ye. Oysa sözkonusu huzursuzluk hiçbir zaman öngörülen zamanda bitmiyor. Ne Afganistan ne Suriye ne Irak ne de diÄŸer Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinden gelenlerin ülkelerinde gelenlerin geri dönme yollarını kendilerine doÄŸallıkla açacak bir iyileÅŸme oluyor. O yüzden gelenlerin kalma süresi kaçınılmaz olarak uzuyor ve kalma süresi uzadıkça da toplumla bütünleÅŸiyor. Buna mukabil bizim göçmenlere yönelik bakışımız, beklentilerimiz, politikalarımız bunların geçicilikleri üzerinden kuruluyor.
Elbette gidebilecekleri ÅŸartlara uluslararası düzeyde katkı yapmak gerekiyor. Nitekim Türkiye’nin aslında hem Suriye’de oluÅŸturduÄŸu güvenli bölgelerle hem daha fazla göçmeni yerinde, ama ölüme veya açlığa terk etmeden durdurmuÅŸluÄŸu vardır hem de Afganistan’da ÅŸu anda aktif olmaya çalıştığı diplomasisinin bir amacı da Afgan göçünü yerinde durdurmaktır. Onu yerinde durdurmanın en etkili yolu Afganistan’ın kendi insanlarını dışarıya iten ÅŸartlarını iyileÅŸtirmekten geçiyor. Türkiye bunun için Taliban’la da hükümetin katılımcısı olan taraflarla da iyi iliÅŸkiler içinde bunun çalışmaları içindedir.
Bununla birlikte, konumuza dönersek, göçmen politikası göçmenin geri gideceÄŸi varsayılarak kurulmaz. Türkiye gibi tarihi boyunca sürekli göç almış bir ülkenin, sosyolog, psikolog, antropolog, siyaset bilimci ve diÄŸer birçok bilim insanlarının katkılarıyla çok daha teÅŸekküllü, kurumsal ve ciddi bir göçmen politikası geliÅŸtirmesi gerekiyor. Bu konuda göç idaresinin sadece ikamet vermek ve düzensiz göçü bir güvenlik sorunu olarak görüp kovalamaktan öte bir mantıkla yeniden yapılandırılması gerekiyor.
Tarihimizde bunun tecrübesini çokça yaÅŸadığımız halde, hatta Anadolu neredeyse topyekûn bir göçmen toplumu olduÄŸu halde ÅŸu anda ciddi bir “eski gelenlerin son gelenleri kabullenmemesi sorunuyla” karşı karşıya kalıyoruz.
Esasen bu bütün göç toplumlarında olaÄŸan bir tepkidir. Kabullenmeme, göçmen veya yabancı düÅŸmanlığı göç alan her toplumda ciddi bir sorun. Bu sorunla baÅŸetmek üzere özellikle Avrupa ve ABD’nin izledikleri politikaların insani boyutları her zaman tartışılmıştır. Sol siyaset bu ülkelerde göçmen karşıtı politikalara karşı en güçlü eleÅŸtirisini ÅŸöyle ortaya koyar: Göçlerin sebebi bizzat bu ülkelerin, yani Avrupa ve ABD’nin, göç veren ülkelere emperyalist müdahaleleriyle yol açtıkları huzursuzluklar, yaÅŸanmaz ortamlardır. O yüzden kapitalist ülkelerin sorumluluÄŸu üstlenip göçlere kapılarını kapatmamaları gerekiyor. Kapitalist ülkelerin refah düzeylerinde sömürdükleri halkların bir hakkı vardır ve bu halklar haklarını almaya geleceklerdir, onlara kapıları kapatmak ayrı bir insani sorumsuzluktur.
Gerçekten de ABD’nin Latin Amerika’daki müdahaleleri o ülkeleri yaÅŸanmaz hale getirdikçe o ülkelerden kaçışlar da kaçınılmaz hale geliyor, ancak ABD içinde bir siyasi eÄŸilim bu göçü anlayışla karşılamaya hep hazır olmuÅŸtur. DiÄŸer yandan ABD’ye bu ülkelerden veya dünyanın her yanından gelen göçler ülkenin geliÅŸmesi, külterel çoÄŸulluk ve çeÅŸitliliÄŸinin saÄŸlanması açısından bir fırsat olarak görülmüÅŸ ve uzun yıllar bu sorun böylece baÅŸarılı bir entegrasyon ve beyin ithali mantığıyla deÄŸerlendirilmiÅŸtir.
Avrupa ülkeleri de özellikle Ä°ngiltere, Hollanda ve Fransa’nın sömürge ülkelerinden gelen göçler bu ülkelerin bir bakıma kaynak ülkelerdeki siyasetlerinin bir sonucu olmuÅŸtur. Ama bu göçler büyük ölçüde hem öngörülmüÅŸ hem bu göçler üzerinden kaynak ülkelerle baÄŸların daha etkili bir biçimde sürdürülmesi için bir kanal olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Bu göçlerin ülke ekonomisine yaptıkları doÄŸrudan veya dolaylı katkıları ayrı bir konu. Bugün Ä°ngiltere’deki Hindistan, Pakistan, BangladeÅŸ ve diÄŸer Afrika ülkelerine ait diasporalar ciddi bir nüfus oluÅŸturmaktadır. Londra Belediye BaÅŸkanlığı’nı bir Müslümanın kazanmış olduÄŸunu söyleyelim, gerisini siz hesap edin. Ama Ä°ngiltere’de son zamanlarda Türkiye’de gördüÄŸümüze benzer bir göçmen karşıtlığından eser yoktur.
Elbette orada da bir göçmen karşıtı kitle vardır ancak onlar dahi görüÅŸlerini veya tepkilerini bizdeki gibi insanlıkta iyice dibe vuran bir düzeyde dile getirmiyor, getirseler bile bu kadar taraftar bulamıyorlar.
Bolu Belediye BaÅŸkanı’nın yaptığı iÅŸin açık cahili bir ırkçılık olduÄŸunda hiç kuÅŸku yok. Bu cahiliye düzeyi her toplumda belli bir düzeyde nüksedebilir. Ancak bunun bu kadar çok cesaret bulması ve taraftar toplayabilmesi o toplumun ciddi bir sorunu haline gelmiÅŸ demektir.
Maalesef ırkçı cahiliye görüldüÄŸü yerde bastırılmayınca, cesaretlendirilince nerede duracağı belli olmayan insanlık dışı uygulamalara götürüyor. Belediye BaÅŸkanı ırkçı düÅŸmanlığını göçmenleri susuz bırakma üzerinden baÅŸlatınca bir apartman yönetimi hızını alamayarak bütün apartman sakinlerinden yıllardır birlikte yaÅŸadıkları komÅŸularını apartmandan kovmakla sürdürmüÅŸler. Hukuken öyle bir hakları olmadığı halde kışkırtılmış ırkçılığın giderek yaygınlaÅŸacağı ortamda bu tür davranışları veya daha aşırısını bekleyebiliriz.
Türk halkı ırkçı bir halk deÄŸildir, ama ırkçılık virüs gibi yayılabilen bulaşıcı bir suçtur. Bir ülkeyi çökerten, içten içe yiyip bitiren, nerede duracağı bilinmez bir yozlaÅŸmadır. Yıllarca insani siyasette dünya gözdesi olmuÅŸ Türkiye’ye daha etkili bir suikast olamaz.
Göçmenler üzerinden geliÅŸen bu duruma karşı alınacak tedbirler de iÅŸaret ettiÄŸimiz kapsamdaki bir göç idaresine dahildir.
Henüz yorum yapılmamış.