Güncel
Sosyal media ahlaksızlığı
Bugün sorun şu: Olağanüstü bir hız ve Twitter örneğinde olduğu gibi bir anda 100.000’lerce kişiye ulaşmanın ötesinde, mesajın viral etki ile geometrik olarak büyümesi. Bir diğer risk, kişi kendini gizleyebiliyor, DeepFake yöntemleri ile artırılmış gerçeklik teknolojisi kullanabiliyor ve Avatar kişilikler şeklinde kişi kendini farklı kimliklerle çoğaltabiliyor.
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit
Aslında “sosyal media ahlaksızlığı” diye kategorik bir ahlaksızlık yok. Sosyal media dediÄŸiniz ÅŸey, o klasik medianın kendini internete uyarlamasından ibaret. Konvansiyonel media, yazılı basın ÅŸeklinde iken matbuat, dağıtım derken bir gün sonra, bir hafta, bir ay sonra okuruna ulaşıyordu. Ulaşım hızı destek hizmetleri arttıkça süre kısaldı. Radyo ve televizyon artık anında haberi iletiyordu ama, media okuru vardı, okur edilgendi, media yazarlığı kolay deÄŸildi. Ä°nternet çıkınca anlık haberleÅŸme hızına karşılıklı etkileÅŸim gündeme geldi. Saniyede 300.000 km hızla bilgi hedefine ulaşıyor ve hedefinden aynı anda geri dönüÅŸ olabiliyordu. Ä°ÅŸ anlık mesajlaÅŸma, mailleÅŸmeden, blok içi interaktif haberleÅŸmeye dönüÅŸtü ve bugünlere geldik.
Buraya gelirken çaÄŸrı cihazı ve SMS, Attachment basamaklarından tırmanıp bu noktaya geldi.
Bugün sorun ÅŸu: OlaÄŸanüstü bir hız ve Twitter örneÄŸinde olduÄŸu gibi bir anda 100.000’lerce kiÅŸiye ulaÅŸmanın ötesinde, mesajın viral etki ile geometrik olarak büyümesi. Bir diÄŸer risk, kiÅŸi kendini gizleyebiliyor, DeepFake yöntemleri ile artırılmış gerçeklik teknolojisi kullanabiliyor ve Avatar kiÅŸilikler ÅŸeklinde kiÅŸi kendini farklı kimliklerle çoÄŸaltabiliyor.
Ülkemizdeki yangını manipüle etmek için bir günde milyonlarca sanal kiÅŸilik üretilmiÅŸ. Artık Yapay zeka ile trol denilen bu kiÅŸiler bir enneagram modeline göre, talebe uygun üretilebiliyor ve belli keyworld’ler üzerinden belli mesajlara karşı mesaj üretilebiliyor. Bakın bunları yazdım ama ben biliÅŸimci deÄŸilim. Ama Türkiye’de ilk biliÅŸim ÅŸirketini kurdum, “böyle bir sektör yok” diye kuruluÅŸu reddettiler. Sonra dünyanın ilk ve en büyük siber güvenlik ÅŸirketi CyberGuard’ın Türkiye temsilcisi oldu oÄŸlum. YeÄŸenim ilk EthicHacker oldu! Ä°lk MP3’ü Türkiye’ye getirenlerden biri ÅŸu ÅŸirketti. Buna benzer daha birçok konu var. Ä°lk biliÅŸim konferansı veren 2 kiÅŸiden biriyim.
Sosyal media ahlaksızları, bu hız, gerçek kimliÄŸini saklama, kendini Avatar olarak sanal alemde klonlayarak Avatarlar üretme ve DeepFake’le artırılmış gerçeklik imkanlarına sahip olmasından kaynaklanan birtakım imkanlara sahip. Yani artık PhotoShop üzerinden bir imaj oluÅŸturmak için saatlere deÄŸil, saniyelere ihtiyacı var. Yoksa ahlaksızlık aynı ahlaksızlık. Aradaki fark hız ve imkanla ilgili. Mesela bugünlerde sosyal mediada birtakım aklı evveller eski mediadan tarayıp buldukları media ahlaksızlığı örneklerinden yola çıkarak onun üzerinden sosyal mediada ahkam kesiyorlar. Ä°lginç ve bugün bile zaman zaman gündeme geldiÄŸi için bu örnekten söz edeceÄŸim. Burada Aktüel dergisinin yaptığı ahlaksız bir Trol operasyonu söz konusu. Olay “Aktüel dergisinin ‘Etnodertin’ konulu “Medya Maydanozları Oltalaması” deÄŸil, tuzak kurup, en azından bana yönelik ÅŸekli ile çarpıtmasıdır. Daha sonra yapılan açıklamayı yayınlamayarak da 1993 yılının o kendine has “Media tetikçiliÄŸi” görevini hakkı ile yerine getirerek, “itibar suikastı”nı sözkonusu haberleri ile gerçekleÅŸtirmiÅŸ oldular.
Hâlâ bu tetikçilerin misyonuna gönüllü destek veren birileri bu görevlerini yerine getirmeye devam ediyorlar. Önce benimle ilgili o zamana iliÅŸkin pek fazla bilinmeyen bir gerçek var: Ben o zaman Ä°stanbul Eczacı Odasının danışmanıyım. Türkiye’nin en etkili farmakologlarından ve Türkiye’nin en önemli bitkisel droglar üzerinde çalışan, ömrünü bu iÅŸe adamış bir akademisyeni olan Prof. Dr. Turhan Baytop’un manevi talebesi sayarım kendimi. 1986 OPTIMA gümüÅŸ madalyası, 1988 TÜBÄ°TAK Bilim Ödülü, 1998 ECO altın madalyası uluslararası üne sahip önemli bir isim. Eczacılık Tarihi Müzesini kuran kiÅŸi. Bu ülkenin daÄŸlarını dolaşıp bitki haritasını çıkarıp, laboratuvarlarda onların kök, dal, gövde, çiçek ve meyvelerini inceleyen, gıda ve ilaç etken maddesi araÅŸtırmalarını yapan bir bilim adamı. Kitaplarından bazıları ÅŸöyle: Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, 1984, ISBN 975-420-021-1The Bulbous Plants of Turkey, 1984 (B.Mathew ile birlikte), Türk Eczacılık Tarihi, 1985, Ä°stanbul Lalesi, 1992, Türkçe Bitki Adları SözlüÄŸü, 1994, Eczahane’den Eczane’ye, 1995, Laboratuvar’dan Fabrika’ya, 1997, Ä°stanbul Florası AraÅŸtırmaları, 1999, ISBN 9789757622530, Türk Eczacılık Tarihi AraÅŸtırmaları, Anadolu DaÄŸlarında 50 Yıl, 2000, Türkiye’de Eski Bahçe Gülleri, 2001, Ä°stanbul Florası AraÅŸtırmaları, 2002, Türkiye’de Eski Bahçe Gülleri, 2001. Baytop Hoca 25.6.2002’de vefat etti. Onun talebeleri ile dostluÄŸum devam etti. Ben o zamanlar da bitkisel droglarda yazı yazan biriyim. Ciddi anlamda akademik tez ve makale okudum. Hatta daha sonra, odada danışmanken, odanın üniversite ile birlikte hazırladığı “Psikotrop Ä°laçlar” konulu kongrenin hazırlık çalışmalarına katıldım. Birçok makale okuyup özetleyip, notlandırıp oda yöneticilerinin konuÅŸma metinlerini hazırlayan ekipte yer aldım. En sonra kongre sonucunda yayınlanan ve kitapçık ÅŸeklinde hazırlanan raporun editörlüÄŸünü ve metin yazarlığını yaptım. Hatta mesela daha sonra SaÄŸlık Bakanlığının düzenlediÄŸi, Ä°stanbul’da yapılan “Geriatri Kongresi”nde de konuÅŸmacıyım ben. YaÅŸlıların çevre, mekan, beslenme ve eylem senaryosu üzerine çalışmalarım var. Akademisyen mimarlar, çevreciler, tıp otoriteleri ile çalıştım. Yurtdışında çalışmalarım oldu. Hâlâ kenevir konusunda kaç üniversitede ortak çalışmalarımız, konferanslarımız oldu. Olmaya da devam ediyor. Birçok yerli ve yabancı üniversitenin katıldığı, “Uluslararası CONCoVID konferansı”nın konuÅŸmacılarından biri de bendim. Yani dersime iyi çalışırım. BilmediÄŸim konularda da ahkam kesmem. Elbette ben de yanılabilirim.
Gelelim ÅŸu ETNODERTÄ°N hadisesine. Yıl: 1993. SSCB dağılmış. Gürcistan’dan Karadeniz’e yoÄŸun giriÅŸler var. Basında o günlerde NATAÅžA Sendromundan söz ediliyor. Hâlâ konu taverna ÅŸarkılarına yansımış, mizah konusu olmuÅŸ, her yerde konuÅŸuluyor. Aktüel dergisi, var olmayan bir hastalık uydurarak “Etnik” ve “dert” sözcüklerinin birleÅŸiminden oluÅŸan hayali “etnodertin” diye bir cilt hastalığının Karadeniz Bölgesinde görüldüÄŸünü, araÅŸtırmanın Hacettepe Üniversitesi tarafından yapıldığını belirterek birtakım kiÅŸilerden görüÅŸ alıyormuÅŸ. Ben aradıklarında Ä°sviçre’deydim. Bir konferans için gelmiÅŸtim ve Ä°sviçre’deki bir tıp kongresine katılan bir grub doktorla beraber yemekteydik. Telefon geldi. Konuyu aktardılar. Etnodertin ismini kendileri uydurmuÅŸ. Hacettepe Üni.’den söz ediyorlar. Aslında olay tipik bir dolandırıcılık. Ben Eczacı odası ya da doktor arkadaÅŸların telefonlarını verebileceÄŸimi söyledim. Benden, Ä°slami kimliÄŸim ve ilaç konusundaki yazılarım sebebi ile görüÅŸ istediklerini söylediler. Ben de ilaç isminin etnik kimlik ve dert kelimesini hatırlatmasının üreticinin takdiri olduÄŸunu, ilacın jenerik adına, etken maddesine bakmak gerektiÄŸini. NataÅŸa konusunun kadınlarda sosyo psikolojik travmalara sebeb olabileceÄŸini, “CoÄŸrafi KeÅŸiflerin Ä°çyüzü” kitabımı yazarken incelediÄŸim ve kitabımda da yer aldığı ÅŸekilde, köle edilen zenciler ve esir alınan Kızılderililerde çok ciddi zona, egzama türü, sedef türü, deride döküntüler görüldüÄŸünü, NataÅŸa örneÄŸinde de bu ve benzer sosyal travmaların strese dayalı psiko-sosyal davranış bozukluklarının, alerjik reaksiyonlar görülebileceÄŸini söyledim. Bunları da oradaki doktorlarla konuÅŸarak onların yanında bu bilgileri verdim. Ve sonuç ortada. Aktüel beni tuzaÄŸa düÅŸürmek isterken, kendileri ve bu yalana inananları kendi tuzaklarına düÅŸürmeye devam ediyorlar. Bu dünyada tartışıp durduÄŸumuz ÅŸeylerin hakikatini gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah ve bir din günü var. Alemlerin Rabbine hamdolsun. Selâm ve dua ile.
Henüz yorum yapılmamış.