Afet affetmez
İklim değişimi Türkiye’nin tüm projelerinde “ihmal edilmeyecek” en büyük etken olmalı. Sağlıktan çevreye, eğitime tüm planlamaların içine iklim değişimi faktörü girmeli.
Ayşe Böhürler / Yeni Şafak
Meteoroloji ve afet yönetimi profesörü olan Mikdat Kadıoğlu bir kitabına bu ismi koymuştu. Yaşadığım günler gösterdi ki gerçekten affetmiyor! Kuzey yarımküre 1861’den beri görülen en sıcak günleri yaşarken afet uzmanlarının deyimiyle mega bir afet yaşadık. Kayıplarımız büyük. Şimdi ise, tartışmalarla vakit kaybetmek yerine bundan ders çıkarıp yeni afet tehditlerine karşı hazırlanmanın, ülke çapında dayanışmanın, daha kapsayıcı, şefkatli bir tutum ve dille yaraları onarmanın vakti.
Yangınların devam ettiği 10 gün boyunca izlediğim tüm tartışmalara ilişkin çok not aldım. Bu süreçte gördüm ki; 1999 yılında Prof. Tuncay Neftçi hoca başta olmak üzere konuya dikkat çeken uzmanlar olmuş. 2008 yılında Mikdat Kadıoğlu ve Emin Gürdamar hocanın hazırladığı raporlarda; küresel ısınma sonucu ülkemize düşen yağış miktarının azalmasıyla birlikte ortaya çıkacak tehlikelere ve özellikle de orman yangınlarına dikkat çekilmiş. Küresel ısınmanın artmasıyla orman yangınlarının artacağı uyarısı yapılmış.
-Türkiye, içinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına Doğru Avrupa ve Orta Asya Bölgesi’nde aşırı hava olaylarına en çok maruz kalacak ülkeler listesinde üçüncü sırada gösteriliyor. 1960’lı yıllarla kıyaslandığında afet sayısı 3 kat artmış durumda. Hal böyle olunca yeni bir “Afet Risk Yönetimi Vizyonu” ortaya koymak gerekiyor. İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkabilecek uzak-yakın tüm öngörüleri önümüze koyup, bu konuya bilimsel verilerle bakan herkesin katılacağı yeni bir platform oluşturmalıyız.
-İklim değişimi Türkiye’nin tüm projelerinde “ihmal edilmeyecek” en büyük etken olmalı. Sağlıktan çevreye, eğitime tüm planlamaların içine iklim değişimi faktörü girmeli.
-Orman mühendislerimizin, yangın uzmanlarımızın, ekoloji ve iklim uzmanlarımızın, gıda mühendislerimizin sayısını artırmalıyız. Üniversitelerde bu birimlere, bu birimlerin araştırmalarına ağırlık vermeliyiz. Bu konularda çalışan uzman sayısı çok az.
-Orman yangınları konusunda Prof. Tuncay Neyişçi ismini bu süreçte öğrendim. Gördüğüm kadarıyla hem akademik hem de sivil toplum çalışmalarıyla konuyu ve yöreyi en iyi bilen isimlerin başında geliyor. 1986’dan itibaren TÜBİTAK’a yangına dirençli orman projesi raporları hazırlayan Neyişçi’nin önerileri hayata geçseydi kısmen orman yangınları azaltılabilirdi. Önerdiği gibi; Akdeniz’de zor yanan ilk 10 ağaç içinde yer alan ve rüzgar perdesi görevi ifa eden servi ağaçlarını dikmek koruyucu etki yapacaktı.
-Neyişçi’ye göre yangını önlemek için; kış mevsiminden başlayarak sivil toplum gönüllüleriyle birlikte küçük dalların temizlenmesinden başlamak gerekiyor.
-Dinlediğim uzmanlardan gelen pek çok ortak öneri de var. Uzaydaki iki uydumuzu bu sahada daha verimli kullanmak, duman alarmı sistemini güçlendirmek, mobese kameraları orman içlerine riskli bölgelere koymak, gözlem kulelerini artırmak, deprem gönüllüleri gibi yangın gönüllüleri oluşturmak, yangın söndürme eğitimini yaygınlaştırmak bunların arasında yer alıyor.
-Bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler de var elbette! Evleri ormanların dibine yapmamak, ağaç-ev mesafesini doğru hesaplamak, evlerin dibini sık ağaçlandırmamak, ağaç mesafesine dikkat etmek gibi…
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MERKEZLİ EKO-POLİTİK
Ekonomistlerin ve stratejistlerin konuya ilişkin önerileri ise bu konuyu tüm politik yaklaşımların içinde önemli bir etken olarak dikkate almak. Uluslararası ekonomi-politik konularını çalışan Selva Tor; küresel iklim değişikliği sürecinde bölgemizde yaşanacakları öngörerek “küresel iklim değişikliği merkezli bir ekonomi-politik” yaklaşımın oluşturulması ve uygulamanın sağlanmasını zorunlu bir durum olarak görüyor. Görülen o ki bu konu Türkiye’nin en önemli meselelerinin başında geliyor. Küresel ısınma sorunu aynı zamanda ekonomi politik, güvenlik, dış politika ve de iç politika meselesi… Selva Tor bu dönemi bir yüzyıl öncesine benzeterek Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda yapıldığı gibi Keynesyen ekonomi modellerine dönmenin bir çıkış olabileceği fikrinde. Belki de daha planlı bir ekonomiye dönme zamanı.
Bu süreçte açıkça gördüğümüz bir nokta daha var ki, o da bakanlıkların bu bakışa göre yeniden örgütlenmesi gerekiyor. Rekabetçi örgütlenmelerin yerini sinerjiyi ortaya koyabilecek yapılar almalı.
TWITTER’DA TUTUŞTURULAN YANGIN
“Help Turkey” sloganının nasıl bir algoritmayla çoğaltıldığı, planlı bir kampanya olduğuna ilişkin somut pek çok bilgi yayınlandı. Tüm bunlardan bağımsız kişisel ve iyi niyetle paylaşımlar da oldu elbette. Onları konu dışında tutuyorum. Ancak paylaşımların içinde dikkat çeken, bu hashtag’in yanına konulan “turkey fail state” ifadesidir. Help Turkey ve yanında bu ifade Türkiye’yi çökmüş bir devlet olarak duyurmanın ötesinde uluslararası hukukta karşılığı olan bir ifadedir. Elbette demokratik hakkımızı kullanalım, uçağı niye almadın, bakımını niye yapmadın, yönetim sıkıntısını niye çözmedin diye soralım. Lakin yalan söylemeyelim, hem de devlet müthiş bir seferberlikle çok büyük bir afetle mücadele ederken. Bunun sonuçları hangi parti iktidara gelirse gelsin ülkeye zarar verir. Bir taraftan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e vurgu yapıp diğer taraftan bunu yapmak tam da zıddı bir mesaj içeriyor.
Henüz yorum yapılmamış.