Bir sosyal medya felsefesi
Sosyal medya hem özgürlük imkânı hem de özgürlükleri yok eden bir silah, savaş mahalli.
Yusuf Kaplan / Yeni Åžafak
Sosyal medya, özgürlük alanlarımızı geniÅŸleten bir mecra olarak da görülebilir, bir ülkenin bağımsızlığını tehdit eden bir aparat olarak da.
BaÅŸka bir ifadeyle, sosyal medya hem özgürlük imkânı hem de özgürlükleri yok eden bir silah, savaÅŸ mahalli.
Hangisi peki?
Ä°kisi de.
Evet, ikisi de, doÄŸru.
Soru şu: Hangisi daha doğru? Hangisi sosyal medyanın dilini ve doğasını daha iyi tanımlar acaba?
Sosyal medya, zihin setlerimizi, zihnimizin iÅŸleyiÅŸ biçimlerini ve davranış kalıplarımızı deÄŸiÅŸtiriyor. Sosyal medyanın epistemolojisini, fenomenolojisini ve ontolojisini konuÅŸmalıyız o yüzden. Enlemesine ve boylamasına, bütün boyutlarıyla, görünür görünmez bütün yanlarıyla, bütün yüzleriyle, derinlemesine konuÅŸmalıyız sosyal medyayı.
Bir sosyal medya felsefesi yapmalıyız yani.
SOSYAL MEDYANIN EPÄ°STEMOLOJÄ°SÄ°: DÜÅžÜNEN Ä°NSAN’DAN TEPKÄ° VEREN Ä°NSAN’A…
Geriden, koltuÄŸunuza yaslanmış, yazdıklarımı okurken, pencereden dışarı bakıp acı acı gülüyorsunuz belki de. Sosyal medyanın felsefesini yapmak? Hmmm!
Hayatımız o kadar sığlaÅŸti ki, sosyal medyanın kafesine o kadar hapsoldu ki, sosyal medyanın baÅŸtançıkarıcı söylemsel ÅŸiddetinin pornografisinin ayartısına kendisini öylesine kaptırdı, öylesine esir etti ki bizi, düÅŸünme melekelerimiz buharlaÅŸtı, ne olup bittiÄŸini anlayamaz olduk; dahası ne olup bittiÄŸini anlamak gibi bir derdimiz, sorunumuz da kalmadı. Otomatlara, ruhsuz robotlara dönüÅŸtük adeta!
Tek derdimiz var: Sosyal medyanın gönüllü savaÅŸçıları olarak önümüze gelene saldırmak. “Bizim etiket”e destek vermek, karşı tarafın etiketine girip hakaret etmek -önüne gelene hem de.
Yani sosyal medyanın epistemolojisi, insanın idrak, anlama ve kavrama meleklerini iptal etmesi, düÅŸünme yetilerini öldürmesi, sadece biyolojik bir varlık olarak tepki verme güdülerini beslemesi, kışkırtması. DüÅŸünen insan’ın yerini körkütük, bilinçsizce, saplantılı bir ÅŸekilde tepki veren insanın alması: Episteme’in yerine “doxa”nın yerleÅŸmesi. Episteme, Grekçe’de anlama, bilme, idrak etme, dolayısıyla düÅŸünme demek. Doxa ise kanaat, tepki.
Özetle, epistemolojik olarak sosyal medya, düÅŸünme meleklerimizi iptal ediyor, bizi beyni buharlaÅŸan tepki veren yaratıklar derekesine indirgiyor.
SOSYAL MEDYANIN FENOMENOLOJÄ°SÄ°: ÖZGÜRLÜK TUTSAKLIÄžI
Fenomenolojik olaraksa, sosyal medya, herkesin olduÄŸu, konuÅŸabildiÄŸi yerdir; hem de dünyaya. Herkes ses verebiliyor, sesini yükseltebiliyor hem de her konuda ve de küre çapında. CoÄŸrafya bitti artık: Sanal coÄŸrafya’nın zamanı da, mekânı da sınırsız ve kontrol edilemez.
Ä°lk bakışta, bireyler için özgürleÅŸtirici bir durummuÅŸ gibi gözükebilir bu ama deÄŸil. Özgürlük tutsaklığı bu aslında.
Bunu daha iyi görebilmek için sosyal medyanın ontolojisine bakmamız gerekiyor…
SOSYAL MEDYANIN ONTOLOJÄ°SÄ°: ÖZGÜRLÜÄžÜN KARÄ°KATÜRLEÅžMESÄ°
Sonuçta hiç bir iÅŸe yaramayan, karşılığı olmayan, ama insanın egosunu da acayip ÅŸiÅŸirten, ismini gizleyerek ona buna saldırmasına imkân tanıyan, sıradan insanları sahte küçük tanrıcıklar konumuna yükselterek ayartan ve özgürlüÄŸü karikatürleÅŸtiren bir mecra sosyal medya.
Ontolojik olarak sosyal medya, gerçeÄŸin deÄŸil ÅŸüphenin, kırılganın, imajın, algının, sahtenin, geçici olanın hükümran olduÄŸu sanal bir dünya sunuyor bize.
Paul Virilio’nun “meta-jeofizik” olarak adlandırdığı, zamanı da, mekânı da izafileÅŸtiren, kendine özgü bir zaman ve mekân gerçekliÄŸi üreten, akışkan’ın, melez’in, ayartının ve algının kural, sosyal medyanın kral olduÄŸu bir dünya.
Sahte ama gerçekten daha gerçek katına yükselen ayartıcı bir dünya!
Deleuze haklı kesinlikle: Sadece yatay bir dünya var. Yatay dünyaya, yani yüzeye, kabuÄŸa, bedene hapsolmuÅŸ, ruhunu yitirmiÅŸ, kontrolü makinalara, tuÅŸlara kaptırmış, sadece ayartılarak yaÅŸayan bir insan var.
Deleuze’ün yanıldığı noktaysa, dikey dünyanın, hiyerarÅŸilerin yok olduÄŸunu söyleyebilmiÅŸ olması!
Bir avuç ÅŸirket, bu yatay dünyayı, bu yatay dünyaya hapsolan, ayartılarak yaÅŸayan, ayartılmayı özgürlük sanan insan-kukla-robotlar’ı nasıl da parmağında oynatıyor!
Sosyal medya tam da bu noktada hem felsefî olarak bir özgürlük sorunu hem de siyasÄ« olarak millî güvenlik meselesi hâline geliyor.
Yangınlar, yüreÄŸimizi yaktı, canevimizden vurdu, perperiÅŸan etti bizi. THK’nın sorumsuz sorumluluÄŸunu ve varlığını sorgulamamıza yol açtı aynı zamanda.
Ama asıl büyük sorun, sosyal medyanın hükümeti devirme aracı olarak kullanılması ve yalan haberlerle, görüntülerle, Åžahan Gökbakar’ın bağıra bağıra anlattığı gibi provokatörlerle ülkemize kastetme aracına dönüÅŸmesi oldu.
Sosyal medyanın neden ve nasıl bir millî güvenlik meselesine dönüÅŸtüÄŸünü sonraki yazıda göstermeye çalışacağım.
Henüz yorum yapılmamış.