Özel / Analiz Haber
Taliban’ın dönüşü ve Afganistan’ı bekleyen üç senaryo
Afganistan'ı üç senaryonun beklediği söylenebilir: Gani hükümeti ile Taliban arasında uzlaşma ve yetki paylaşımı; Taliban'ın ülke genelinde hakim güç haline gelmesi ve son olarak ülkenin Suriye benzeri bir iç savaşa sürüklenmesi.
"Sizin saatiniz ancak bizim de zamanımız var." Bu cümle halihazırda Afganistan’da gelinen durumu en güzel niteleyen cümle. Asimetrik bir savaÅŸta, güçsüz tarafın zamanla dengeleri nasıl kendi lehine çevirebildiÄŸinin bir göstergesi. Bir terör örgütünün en zayıf duruma düÅŸtükten sonra küllerinden yeniden doÄŸarak masadaki pazarlıkta avantajlı aktör konumuna evriliÅŸinin hikayesi. Bir zaman kazanma stratejisi ve zamanla, halkı meÅŸru hükümete ve Batılı güçlere karşı direniÅŸçi konuma getirme taktiÄŸi ve baÅŸarısı. Öyle ki, zamanında Taliban'dan kurtulmak için ABD öncülüÄŸündeki NATO ve koalisyon güçlerinin ülkedeki varlığından son derece memnun olan grupların, bugün "yabancı güçler ülkeyi terk etsin" diye Taliban’a bir ÅŸekilde destek verdikleri bir döneme tanık olunuyor. Hatta Taliban’ın kazanma stratejisinin bir ayağı olarak “vekalet savaşının” sunduÄŸu nimetlerden istifade etmek için tüm devletlerle açık yahut örtülü iÅŸbirliÄŸi yapan bir aktöre dönüÅŸtüÄŸü görülüyor.
Nitekim Batı’nın “saatine” yani “askeri ve istihbari ileri teknolojisine ve parasına” karşın Taliban, en güçlü silah olarak zaman, sabır ve halk desteÄŸini ön plana taşırken, asker-sivil ayrımı yapmaksızın kitle ölümlerine yol açan ve büyük yankı uyandıran stratejik seviyedeki sürpriz terör saldırılarından, tehdit ve cezalandırma eylemlerinden, uyuÅŸturucu ticareti gibi illegal faaliyetlerinden vazgeçmedi. Bugün “meÅŸru” bir siyasi aktör konumuna getirilmeye çalışılan Taliban militanlarının 2017’de askeri üniforma giyerek Mezar-ı Åžerif’teki askeri üsse sızıp, üsse ait camide Cuma günü intihar saldırısı gerçekleÅŸtirerek 100’den fazla kiÅŸinin ölümüne ve bir o kadar kiÅŸinin de yaralanmasına neden olduÄŸu unutulmamalı. Yine 2019’da Taliban’ın Nangarhar’daki caminin içerisine döÅŸediÄŸi patlayıcıları Cuma namazı esnasında patlatarak 70’e yakın kiÅŸinin ölümüne, 100’den fazla kiÅŸinin yaralanmasına yol açtığı da hatırlanmalı.
Taliban'ın dönüÅŸüne zemin hazırlayan faktörler
Bu ve benzeri birçok kanlı saldırının altına imza atan Taliban nasıl oldu da bugün Afganistan’da teritoryal kontrolünü hızla geniÅŸletti, 200’e yakın ilçeyi düÅŸürdü ve önceki gün Afganistan-Pakistan sınırında bulunan Spin Boldak sınır noktasına bayrağını asabildi? Bu süreçte belirleyici olan faktörler ÅŸu ÅŸekilde sıralanabilir:
Birincisi, Batı ve NATO ile özdeÅŸleÅŸmesi itibarıyla ABD’nin yol açtığı her bir hata 19. yüzyılda Ä°ngilizlerin bıraktığı Batı düÅŸmanlığı mirasını yeniden körükledi. Bu baÄŸlamda ABD’nin iki temel hatasından bahsetmek mümkün. Ä°lk hata ABD, NATO ve aslında çokuluslu bir katılım olarak hayata geçirilmeye çalışılan “ulus/devlet inÅŸasında” yaÅŸanan baÅŸarısızlıkta açığa çıktı. Her ne kadar Afganistan’da yeniden yapılandırma çalışmaları ve devlet inÅŸa süreci iyi niyet taşısa da Batı’nın Afganistan’a dair “sosyokültürel yetkinlikten” yoksun olması ülkede zaten kırılgan olan etnik ve dini yapının daha da ayrışmasına sebep oldu. ÖrneÄŸin Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri oluÅŸturulmaya çalışılırken, Afgan askerine ve polisine verilen eÄŸitimler dahi kültürel istihbaratın zayıf olmasından ötürü -karşılıklı güven inÅŸa etme vb.- birçok baÅŸarısızlığa yol açtı. Keza Batı'nın sosyal-kültürel yetkinliÄŸinin son derece yetersiz kaldığı ulus inÅŸa giriÅŸimleri yüzünden, Afgan toplumunda üç ana unsuru teÅŸkil eden PeÅŸtunlar, Tacikler ve Türkler arasında telafisi pek de mümkün olmayan bir bölünme yaÅŸandı. Afganlıların bugün elektronik kimlik kartlarında PeÅŸtunlar tek bir kavim olarak gösterilirken, Türk asıllıların 70 farklı kavim üzerinden adlandırılıp az ve küçük gösterilmesi bu ayrışmanın en somut neticelerinden biri. Öyle ki, ekseriyeti PeÅŸtun kökenli olan Taliban hareketinin bugün “din savaşı”ndan ziyade “etnik temizlik” yürüttüÄŸüne dair görüÅŸ kuzey bölgesinde yaygın ÅŸekilde zikredilmekte. Son olarak NATO’nun kinetik operasyon misyonunu sona erdirip, ülkenin bütün güvenlik ve savunmasını henüz tam olarak yetkinliÄŸe kavuÅŸmamış ve hatta “hayalet ordu” kavramıyla nitelenen Afgan Ulusal Güvenlik Güçlerine devretmesi, Taliban’ın güçlenmesine yol açan bir diÄŸer faktör oldu. Bu kapsamda NATO tarafından istihbarat, eÄŸitim, danışmanlık gibi destekleyici faaliyetler icra edilmeye devem etse de bu Afgan savunmasında büyük bir kırılganlık yarattı.
DiÄŸer hata ise ABD’nin “Terörle Küresel SavaÅŸ” politikasının merkezi olan Afganistan’da terörle mücadeleden ziyade teröristle mücadele etmesiydi. Bu baÄŸlamda son teknoloji ürünü askeri ve istihbari platformlar ülkeye konuÅŸlandırılarak, yaygın bir terörist avına çıkıldı. NATO ve koalisyon ülkelerince, Bin Ladin baÅŸta olmak üzere üst düzey lider ve yönetici kadroların etkisiz hale getirilmesi büyük bir zafer olarak yorumlandı. Oysa El Kaide ve Taliban unsurlarının yanı sıra, terörle mücadele gerekçesiyle düzenlenen operasyonlar sırasında çok sayıda sivil katliama tanık oldukça halkın öfkesi giderek derinleÅŸti ve büyüdü. ÖrneÄŸin NATO, 2012’de Helmand ve Badghis’te düzenlenen hava saldırılarında sivil ölümlere neden olduÄŸu için özür dilese de bu, Taliban’a Batı karşıtı kampanya için puan kazandırdı. NATO’nun ötesinde, ABD’nin düzenlediÄŸi hava saldırıları kitlesel sivil ölümlerine yol açtıkça Batı “terörle savaÅŸan deÄŸil, terörü yaratan” bir aktör olarak resmedilmeye baÅŸlandı. ABD’nin 2015’te Kunduz’daki hastaneyi bombalaması sonucu yaÅŸamını kaybeden doktorlar ve bebekler, 2019’da Nangahar’daki SÄ°HA saldırısının yol açtığı tarım iÅŸçilerinin ölümü gibi onlarca elim hadise hafızalardan silinebilmiÅŸ deÄŸil. Burada bir parantez açıp Afgan toplumunun siyasi, ideolojik ve dini reaksiyonları itibarıyla (aÅŸiret sistemi, etnik köken gibi faktörler hasebiyle) savaÅŸçı kimliÄŸi, direniÅŸçi karakteristiÄŸi ve radikalleÅŸmeye yatkın yapısına dikkat çekilmeli. Tarihi serencamı da incelendiÄŸinde Afgan toplumunun ne Ä°ngilizlerin ne Rusların ne de ABD öncülüÄŸündeki Batı güçlerinin ülkede uzun süre barınmalarına müsaade edecek bir karakter ve yapı sergilemediÄŸi görülüyor. Nitekim, iÅŸaret edilen sivil ölümleri söz konusu baskın karakteristiÄŸin gün yüzüne çıkmasını tetikleyici kırılma noktaları meydana getirdi.
Taliban’ın teritoryal kazanımının arkasında yatan bir diÄŸer faktör ise yerel, ulusal, bölgesel ve küresel aktörler arasındaki güç savaÅŸlarıdır. Bu anlamda Taliban hem diÄŸer aktörler arasında yaÅŸanan rekabetin yarattığı güvensizlik ortamı ve yönetim zayıflığından beslendi hem de rekabetin yaÅŸandığı devletler tarafından desteklenen bir vekil aktöre dönüÅŸtü.
Afganistan’daki siyasi fraksiyonlar ve savaÅŸ aÄŸaları arasındaki mücadele Taliban’a ihtiyaç duyduÄŸu kırılgan ortamı temin etti. ÖrneÄŸin eski Devlet BaÅŸkanı Hamid Karzai’den bu yana yapılan bütün seçimler, her ne kadar demokratik standartlara uygun oldukları iddia edilse de hep ÅŸaibeli geçti. Seçimlerden iki yıl sonra dahi itirazların ardı arkası kesilmedi ve hatta en son yapılan 2019 seçimlerinin hemen akabinde EÅŸref Gani ve Abdullah Abdullah aynı anda galibiyetlerini ilan ederek zafer konuÅŸması yaptılar, aynı ile kendi valilerini, kaymakamlarını atayarak istikrarsızlığı tetiklediler. Gani ve Abdullah sonradan bir uzlaşıya varmış olsalar da siyasi fraksiyonlar arasında yaÅŸanan rekabet bir taraftan halk arasında bölünmeye diÄŸer taraftan da seçimle baÅŸa gelen hükümetlere halkın hiçbir zaman tam anlamıyla güven duyamamasına neden oldu. Keza ABD, Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, Ä°ran, Suudi Arabistan, BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) gibi birçok ülke kendi güç mücadelelerini Afganistan’a taşıdı, bazıları Taliban’ı resmi olarak tanırken, diÄŸerleri ya DEAÅž'ı ya Taliban’ı ya da ikisini birden doÄŸrudan/dolaylı olarak desteklemekle itham edildi. Bu çerçevede bölgesel ve küresel güçlerin bir taraftan Afgan hükümetiyle diÄŸer taraftan da terör örgütüyle eÅŸ zamanlı bir iÅŸbirliÄŸi geliÅŸtirdiÄŸi sıklıkla zikredilen bir husus olageldi. Öte yandan Afganistan’ın Taliban’ın yanı sıra El Kaide, Hakkani Ağı, DEAÅž gibi kimi resmi kaynaklarda 16, bazılarında 23 olarak ifade edilen farklı terör örgütlerine ev sahipliÄŸi yaptığı not edilmeli. ÖrneÄŸin halihazırda Hakkani Ağı’ndan önemli isimler, barış görüÅŸmelerin bir parçası olarak Katar’da görüÅŸmeler gerçekleÅŸtiriyorlar. Son olarak ülkenin, terör örgütlerinin yanı sıra, savaÅŸ aÄŸaları ve uyuÅŸturucu baronları gibi etkili diÄŸer devlet dışı aktörlere de ev sahipliÄŸi yaptığına da iÅŸaret etmek gerekiyor, ki bu da çok sayıda devlet dışı silahlı/silahsız grup arasında iliÅŸki bulunduÄŸunu hatırda tutmamız gerektiÄŸini gösteriyor.
Afganistan’ı bekleyen üç senaryo
GüvensizliÄŸin bu denli yaygın olduÄŸu Afganistan’da barış mümkün olabilir mi? Türkiye böyle bir ortamda nasıl bir rol ve misyon üstlenebilir? Burada üç muhtemel senaryo karşımıza çıkıyor. Birincisi, Gani hükümeti ile Taliban arasında bir anlaÅŸma olacak; ateÅŸkes ÅŸartları yahut barış görüÅŸmeleri yeniden baÅŸlayacak. AnlaÅŸma olduÄŸu takdirde, Gani hükümeti ve Taliban arasında güç paylaşımı yapılacak ve neticede Taliban diÄŸer devletler ve örgütlerce bir terör örgütü olarak deÄŸil, meÅŸru bir aktör olarak muhatap alınacak. Bu anlamda BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1966 yılından beri ilan ettiÄŸi 30 yaptırım rejiminden biri olarak (El Kaide ve) Taliban Yaptırım Rejimi’nin akıbeti de deÄŸiÅŸecek.
Ä°kincisi, ateÅŸkes yahut müzakere olmayacak; ciddi bir direniÅŸle karşılaÅŸmayan Taliban teritoryal kontrolü ve bilahare ülkenin idaresini ele geçirecek. Bu da 90’ların ikinci yarısında olduÄŸu gibi tüm güç ve yetkiyi elinde bulunduran Taliban dönemine geri dönülmesi demek olacak ki Taliban’ın ÅŸu anda ifade ettiÄŸi gibi daha ılımlı bir yapıya dönüÅŸtüÄŸü iddiasını boÅŸa çıkaran çok sayıda terör eylemi yaÅŸanmaya devam ediyor. Daha da önemlisi Taliban yeniden, benimsediÄŸi radikal anlayışın tezahürü olarak sözde Ä°slami emirlerini yayınlamaya baÅŸladı; “Kadınları ve kızlarınızı Taliban unsurlarıyla evlendirin, tek baÅŸlarına dışarı çıkmalarına müsaade etmeyin, sigara içmeyin, sakal kesmeyin” gibi...
Sonuncu ihtimal ise Afganistan’da Suriye benzeri bir iç savaÅŸ çıkması. Her ne kadar Kuzey Ä°ttifakı eskisi gibi birliktelik ve güçlü duruÅŸ sergilemese de halkın mobilizasyonu ve direniÅŸi bir seviyede örgütlenecek ve halk kendi öz savunma sürecini baÅŸlatacaktır. Fakat kuzeydeki halkın direniÅŸte karşılaÅŸabileceÄŸi en büyük sıkıntı gereken iradeyi ortaya koymak deÄŸil; ekipman ve finansman sıkıntısında açığa çıkacaktır. Zira Taliban düÅŸürdüÄŸü ilçelerdeki tank, silah gibi tüm askeri araç gereç ve teçhizata el koymuÅŸ durumda. Ayrıca Taliban’ın önceki dönemlerle mukayese edildiÄŸinde kuzeydeki ileri gelen aÅŸiret liderleri ve halkın direniÅŸ göstermemesi için can bağışlama, para yardımı gibi farklı taktiklerle yaklaÅŸtığı vurgulanmalı. ABD ve diÄŸer koalisyon güçlerinin, Afganistan içi müzakerelerin dahi baÅŸlamadığı, en ufak bir uzlaşı saÄŸlanmadığı ve Taliban’ın hızla ülkeye hakim olmaya baÅŸladığı bir süreçte Afganistan’dan çıkması, Taliban’ın tamamen lehine görünse de Taliban’ı da kolay bir sürecin beklediÄŸi söylenemez. Bu anlamda Taliban’ı yönelik algıları bakımından belki Kuzey Ä°ttifakı’nın deÄŸil ama DEAÅž ve destek verecek diÄŸer terör gruplarının ciddi bir tehdit yönelttiÄŸi vurgulanmalı.
Türkiye'den muhtemel misyonu
Türkiye açısından deÄŸerlendirildiÄŸinde, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması ve ÅŸu ana kadar Afganistan’da hiçbir zaman muharip unsur olarak kinetik operasyonlara katılmaması bir avantaj. Ancak Taliban'ın seküler bir ülke olarak Türkiye'nin mevcudiyetini bir baskı olarak yorumlayacağı yönünde görüÅŸler mevcut. Keza Türkiye’nin NATO unsuru olarak kalması, Türkiye’den ziyade Batılı güçlerin ülkede kalmaya devam etmesi olarak deÄŸerlendirilecek ve Taliban’a verilen vaatlerin tutulmaması ÅŸeklinde algılanacaktır. Fakat Afgan halkı ve bilhassa kuzeydeki Türk asıllılar açısından bakıldığında Türkiye’nin varlığı son derece memnuniyet vericidir; bu anlamda ülkede barışın saÄŸlanması için Türkiye-Pakistan dostluÄŸundan duyulan beklenti hayli yüksek. Kaldı ki Afganistan’da, Pakistansız bir barış tahayyül etmek mümkün deÄŸil. Son olarak Türkiye’nin sadece Kabil havaalanını iÅŸleteceÄŸi; kendi emniyeti ve öz savunması için tedbir alacağı ve bu nedenle mevcut sayının korunup, ilave personel ve teçhizat alımına gidilmeyeceÄŸi ifade ediliyor. Burada Türkiye için iki önemli husus var: Ä°lki, NATO’nun yanı sıra Pakistan, Katar, Ä°ran, Rusya gibi ülkelerle yoÄŸun bir iÅŸbirliÄŸi içerisinde olmak; diÄŸeri ise Afganistan’daki mevcudiyetini Gani hükümeti, NATO ve BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin (BM) resmi daveti ve misyonu üzerine inÅŸa etmektir. Çok sayıda aktörün “arabulucu rolüne” büründüÄŸü Afganistan’da Taliban’ın monolitik bir yapı sergilememesi ise muhtemel barış anlaÅŸması ve müzakerelerin güvenilirliÄŸi ve idamesi açısından hesaba katılması gereken bir faktör. Bu anlamda hem Afganistan Talibanı ile ABD’nin terör örgütü listesinde bulunan Pakistan Talibanı (Tehrik-i Taliban Pakistan) hem de Afganistan Talibanı içerisindeki farklılıklar göz ardı edilmemeli. Aynı ÅŸekilde, Taliban’ın meÅŸru bir aktör konumuna evrildiÄŸi durumda El Kaide gibi diÄŸer terör örgütlerinin yeniden zuhur etmesi yahut diÄŸer terör örgütlerinin dahil olduÄŸu bir çatışma -vekalet savaşı içinde vekalet savaşı- ihtimal dahilinde.
GörüÅŸ: Dr. Merve Seren / (Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öÄŸretim üyesi) / Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz
Henüz yorum yapılmamış.