Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Sensin tiyatro!

Sahneye donuyla çıkan Gülşen’e insanların tepki gösterdiğini düşünüp “ne kadar gerici bir ülkemiz var” diyorsun ya. Tam orada işte tiyatro. Bir şarkıcının “sahneye donumla çıktım diye beni mağdur ediyorlar” PR’ına, bir şarkıcının leş halkla ilişkiler kampanyasına “yaşam tarzı savunması” atfediyorsun.



 

Büyücek bir akıl hastanesine benzetiyorum bazen memleketi. Akut halde, semptomları ortadan kaldırılamayan, her türden ilacı reddeden akıl hastalarıyla dolu büyücek bir akıl hastanesine üstelik.

Çünkü başkaca bir izah bulamıyorum zihnimde. 15 Temmuz’un yıldönümünde toplumun hatırı sayılır bir kesiminin “15 Temmuz tiyatroydu” fikrine nasıl ikna olduğunu “akıl hastalığı” dışında izah edebilecek bir gerekçeden yoksunum çünkü.

251 insanın vurulup şehit düştüğü, binlerce insanın yaralandığı, uçaklarla meclisin bombalandığı, köprüde tanktan bomba atılan, tam otomatik tüfeklerle insanların üzerine ateş edilen o geceye “tiyatro” demek için ya FETÖ’cü olmanız ya da bütün akli melekelerinizi yitirmiş olmanız gerekir. Ki FETÖ’cü olmakla bütün akli melekelerinizi yitirmiş olmak eşanlamlıdır.

Bir anlığına anlamaya çalışıyorum. Bir anlığına “empati” kurmaya çabalıyorum. Tamam. Canından korktun, markete koşup makarnadır, undur, temel ihtiyaçlarını aldın. Tamam. ATM kuyruğuna girip “üzerimde nakit bulunsun” dedin ve para çektin. Tamam. Cesaretin kırıktı, evinin ışıklarını karartıp oturdun. Yani sen, o gece, üzerinden uçan uçakların, kulağına gelen taramalı seslerinin, hastaneleri dolduran insanların “tiyatro” olduğuna inanmadın demek ki. Gerçek bir şeyle karşı karşıya olduğunu kavradın demek ki. Tiyatro olduğuna inansan makarnayla, bulgurla, nakitle ne işin olur? Parçası olmadığın, parçası olmaya cesaret edemediğin gerçek bir direnişten kaçtın. Anlayışla karşılamıyorum ama anlıyorum seni. O gerçek, o gerçeklik çok ürkütücü gelmiş olabilir sana. Onu da anlıyorum. Ama be vicdansız, be Allah’tan korkmaz, kuldan utanmaz insan. 15 Temmuz gecesine “tiyatro” demeye dilin varırken hiç mi utanmıyorsun? Hiç mi ahlakın gelmiyor aklına? Teröristlerin, asker kıyafeti giymiş aşağılık teröristlerin safına geçmek, onların kara propagandasına teslim olmak hiç mi utandırmıyor seni?

Bak sana dahasını söyleyeyim. Bu halk, sabaha kadar kendisine ateş açan o asker kıyafeti giymiş teröristleri elleriyle paramparça etmediyse, hepsinin leşini teker teker meydana sermediyse bu sadece bu halkın büyüklüğünü, merhametini, şefkatini gösterir. Başka bir şey değil. Sabaha kadar ulan. Sabaha kadar hedef gözeterek, üzerimize üzerimize, hepimizi öldürmek kastıyla ateş açtılar. Top attılar. Helikopterden insanları taradılar. Tutmuş “köprüde kafası kesilen asker” yalanına inanıyorsun. Çünkü akıl hastasısın. Çünkü politik çaresizliğin gözlerini kör etmiş.

Hatta o kadar kör etmiş ki kendini doktor sayan biri “kadından cerrah olmaz diyenlere inat, kız öğrencilerimle ameliyat sonrası pozu” yazınca canhıraş alkışlıyorsun onu. Sormuyorsun çünkü: Kim diyor ulan kadından cerrah olmaz diye? Kim diyor bunu? Kim söylüyor? “Kadından cerrah olmaz” diyen bir kişiye, tek bir kişiye rastladın mı?

Niçin böyle yapıyor, niçin sormuyorsun biliyor musun? Çünkü bütün iyi hasletlerin sende; bütün kötülüklerin, bütün berbatlıkların, bütün geri kalmışlıkların “öteki”nde olduğunu sana öğütleyip, böylelikle seni kolayca sevk ve idare eden adamlara bir tek kez bile itiraz edecek cesareti toplayamıyorsun kendinde. O fanusun kırılmasından ödün kopuyor. Sana şimdi oturup “Türkiye sağlık ve tıp eğitimi konusunda çağ atladığı için her yer kadın cerrah doldu” diye anlatmaya başlasam bana “yandaş” diyorsun. Çünkü sen olmuşsun tiyatro. Bir rejisör sana durmadan komutlar veriyor. Sen de “rolünü ezberlemiş bir oyuncu” olarak takılıp duruyorsun.

Sensin tiyatro. Olmadık yalanlara inanıp bu yalanlarla kendine mutlu, mesut bir hayat kurabileceğini sanıyorsun. Sahnenin büyüsüne kapılıp gidiyorsun. Oysa orası gerçek değil. Gerçeğin temsili bile değil. Gerçek başka bir yerde... Gerçek bambaşka bir yerde… Bu gerçekle, bu gerçeklerle yüzleşmek yerine 15 Temmuz’a “tiyatro” demeni öğütlüyorlar sana. Bunu öğretiyorlar.

Hadi şununla bitirmiş olayım. Sahneye donuyla çıkan Gülşen’e insanların tepki gösterdiğini düşünüp “ne kadar gerici bir ülkemiz var” diyorsun ya. Tam orada işte tiyatro. Bir şarkıcının “sahneye donumla çıktım diye beni mağdur ediyorlar” PR’ına, bir şarkıcının leş halkla ilişkiler kampanyasına “yaşam tarzı savunması” atfediyorsun. Uyuma dayı, paranı çalarlar. Sahneden “kızlar nerenizi açarsanız açın” diyerek güya kahramanlaşan Melek Mosso, AK Partili yerel yönetimlerin finanse ettiği konserlerde para istifliyor. Dolayısıyla sensin tiyatro. Çünkü sen, sabah kalkıp işe gitmek zorunda olduğun için depresyona bile giremiyorsun. Tekrarlıyorum: Uyuma dayı, paranı çalarlar.

“Yaşam tarzı savunmak” böyle bir şey değil. “Yaşam tarzı savunmak”, müreffeh bir ülkede, hep birlikte, birbirine benzemeyen kardeşler olarak yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışmakla olur. Gülşen’in donunu savunmakla değil. 15 Temmuz’a tiyatro diyerek değil. Bu sadece aramızdaki yarığın açılmasını sağlıyor. Bir gör artık şunu da, oturup konuşacak, konuşabilecek bir zeminimiz olsun elimizde. İn şu sahneden artık. Çünkü sahne senin değil, başkasının!

Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.