Özel / Analiz Haber
Avrupa Birliği’nin Rusya ile imtihanı
Öyle görülüyor ki önümüzdeki dönemde AB-Rusya ilişkileri birçok faktöre bağlı olacak. Birliğin içerisindeki uyum, Ukrayna’nın doğusundaki sorunun çözümünde kat edilecek mesafe ve Rusya’nın bu konudaki çabası, ABD-Rusya ilişkileri, Batı’da Çin’e karşı Rusya’ya duyulacak ihtiyaç bu faktörlerin başında geliyor.
Rusya ve Ruslar, Avrupa ülkeleri tarafından hep “öteki” olarak görülmüÅŸtür. Knez I. Vladimir’in 988’de Hristiyanlığı kabul etmesi ve Bizans’ın siyasi ve kültürel etki alanına girmesiyle Ruslar, Avrupa’nın geri kalan kısmından ayrılmış oldular. Türk-Ä°slam Devleti Altın Orda’nın hâkimiyeti altında kalmasıyla (1242-1480) Rusya, Avrupa’dan daha da uzaklaÅŸtı. Batılı kaynaklarda, Moskova Rusyası “DoÄŸulu” bir devlet olarak tasvir edildi. 18. yüzyılın hemen başında I. Petro’nun baÅŸlattığı reformlarla Rusya, BatılılaÅŸmaya baÅŸlasa da Rusya’ya karşı “öteki” yakıştırmasından vazgeçilmedi. Bununla birlikte Rusya, Petro sonrasında Avrupa’nın tarihinde önemli rol oynamaya baÅŸladı. I. Aleksandr döneminde Rus birlikleri Paris’e, II. Dünya Savaşı sonunda Berlin’e girdiler. Rusya, birkaç kez Avrupa’nın paylaşılmasında aktif rol oynadığı gibi SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde de Avrupa’nın bir kanadını kendi tarafına çekmeyi baÅŸardı. DoÄŸu Bloku’nun parçalanması ve 2000’li yıllarda Avrupa BirliÄŸi’nin (AB) hızlı bir ÅŸekilde geniÅŸleme siyaseti izlemesiyle Avrupa, tarihinde nadir rastlanacak ÅŸekilde bir bütün olarak ortaya çıkarken, Moskova’nın Avrupa’daki etkisi de sona erdi.
Rusya, AB’nin geniÅŸlemesinden tıpkı NATO’nun geniÅŸlemesinden olduÄŸu gibi rahatsız oldu. Zira SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında da Moskova, AB’ye “yeni katılan cumhuriyetlerin” kendi etki alanında kalmasını, buraların Rusya ile Avrupa arasında bir tampon bölgesi iÅŸlevi görmesini istedi. Slav kardeÅŸlerin AB üyesi olmasıyla da Moskova, eskiden güçlü olduÄŸu DoÄŸu Avrupa’da tüm etkisini kaybetti. Kaldı ki bu kaybın yalnızca siyasi ve güvenlik boyutları deÄŸil, ekonomik boyutu da vardı. AB’nin geniÅŸlemesinin Rusya’nın dahi baÅŸta tahmin edemediÄŸi bir baÅŸka olumsuz tarafı daha bulunuyordu: Bundan daha birkaç yıl önce 1 Mayıs’ı “Ä°ÅŸçi Bayramı”, ÅŸimdi ise “Üyelik Günü” olarak kutlayan AB’nin yeni üyeleri -aynı zamanda NATO üyesi ve ABD’nin bölgedeki yakın müttefikleri olarak- AB içerisinde Rusya’ya karşı daha sert bir siyaset izlenmesinin savunucusu oldular.
DoÄŸu Avrupa ülkelerinin BirliÄŸe üyeliklerinin ilk yılları, uluslararası terörizmle mücadele dolayısıyla Rusya ve Batı’nın “romantik” iliÅŸkiler yaÅŸadığı bir döneme denk geldi. Ancak özellikle Ukrayna’daki renkli devrim giriÅŸimlerinden sonra Rusya-AB iliÅŸkileri tekrar bozulmaya baÅŸladı. Moskova’nın eski müttefikleri de Batı’nın eski Sovyet coÄŸrafyasını demokratikleÅŸtirme siyasetinde ön safta yer aldılar. Polonya eskiden topraklarının bir kısmına sahip olduÄŸu Ukrayna ile Belarus’ta, Romanya ise yine tarihî baÄŸlara sahip olduÄŸu Moldova’da Batı yanlısı aktörlerin iktidara gelmelerinde önemli roller üstlendiler.
Gerek önemli Rus nüfusuna sahip Baltık cumhuriyetleri (ÖrneÄŸin, Estonya ve Letonya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini Ruslar oluÅŸturuyor) gerekse de Rusya’nın tarihi düÅŸmanlarından Polonya ve diÄŸer ülkeler, Rusya’yı hala tehdit olarak görüyorlar. Bu nedenle bu cumhuriyetler, Rusya ile kendi aralarında yer alan Ukrayna, Belarus ve Moldova gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinde Rus etkisinin azalmasını, bu ülkelerin baÅŸta AB olmak üzere Batı ile entegrasyonlarının hızlandırılmasını ve Rusya ile münasebetlerin sınırlı seviyede tutulmasını istiyorlar. Yine aynı kaygıdan ötürü bu ülkeler, ABD ve NATO’nun askeri üslerine ev sahipliÄŸi yapma konusunda adeta yarış halindeler. Bunda Rusya’nın, Baltık cumhuriyetlerinin ortasında kalan ve Rusya ile kara sınırı olmayan Kaliningrad’ı önemli askeri teknolojilerle donatmış olmasının etkisi büyük. Yine baÅŸta II. Dünya Savaşı olmak üzere tarihi olayların yorumlanması konusunda da taraflar arasında büyük farklılıklar mevcut.
Yaptırımlardan Rusya kadar AB ülkeleri de zarar görüyor
Rusya’nın “eski” Avrupa ülkeleri ile iliÅŸkileri ise daha farklı düzeyde. 2000’li yılların başında Moskova’nın AB’nin geniÅŸlemesinden duyduÄŸu rahatsızlığa raÄŸmen Rusya-Almanya-Fransa arasında yakın iÅŸbirliÄŸi geliÅŸtirilmiÅŸ, taraflar birlikte ABD’nin hegemonyasına karşı koymaya çalışmıştı. Fakat Almanya’da Angela Merkel’in, Fransa’da ise Nicolas Sarkozy’nin iktidara gelmesi, bu üçlü ittifaka son verdi. Moskova’nın baÅŸta Gürcistan’a, ardından Ukrayna’ya müdahalesiyle Rusya’nın AB’nin önde gelen ülkeleriyle iliÅŸkileri de çıkmaza girdi. AB gerek Gürcistan’a gerekse de Ukrayna’ya somut bir destek veremese de Rusya’ya karşı ABD ile birlikte çok yönlü yaptırım uygulamaya karar verdi.
AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar günümüzde devam etse de Rusya-AB iliÅŸkileri, Rusya-ABD iliÅŸkilerinden daha iyi durumda. Bunun da kendince haklı sebepleri var. En baÅŸta AB ülkeleri -hem eski hem de yeni üyeleri-, Rus doÄŸalgazının önemli müÅŸterileri durumunda. Rusya, Türkiye dâhil Avrupa’ya yılda yaklaşık 200 milyar metreküp doÄŸalgaz satıyor. Rusya’nın Avrupa’daki en önemli müÅŸterileri ise Ä°ngiltere, Almanya, Ä°talya, Hollanda, Fransa ve Avusturya. DoÄŸalgaz ihracatında eskiden beri kullanılan Ukrayna ve Belarus güzergahlarının yanı sıra Rusya, son yıllarda Kuzey Akım ve Türk Akımı gibi projeleri de hayata geçirdi. Rusya’ya uygulanan yaptırımlara, ABD’nin, Rusya’ya enerji alanındaki baÄŸlılığını azaltma konusunda AB’ye yaptığı baskıya ve AB ülkelerinin bir kısmının bu enerji projelerine karşı çıkmasına raÄŸmen Kremlin, Kuzey Akım-2 dahil istediÄŸi projeleri tamamladı.
Rusya ile Avrupa’nın önde gelen ülkeleri arasındaki ticari münasebetler de taraflar açısından önem arz ediyor. Rusya, bu ülkeler için önemli pazar konumunda ve AB de Rusya’nın en önemli ticari ortağı. Ä°liÅŸkiler bozulmadan önce 2013’te Rusya-AB arasındaki ticaret hacmi 417 milyar dolarken, 2020’de 219 milyar dolar seviyesindeydi. Yani aslında AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlardan Rusya kadar AB ülkeleri de zarar görüyor. AB içerisinde Rusya’nın en önemli üç ticari ortağı ise Almanya (41,9 milyar dolar), Hollanda (28,6 milyar dolar) ve Ä°talya (20,2 milyar dolar). Dahası Rusya, AB’nin eski üyeleri tarafından -yeni üyelerden farklı olarak- güvenlik alanında da önemli bir tampon bölge ve baÅŸta Orta DoÄŸu olmak üzere uluslararası arenada etkin rol oynayan bir güç olarak algılanıyor. Kaldı ki, gittikçe güçlenen Çin karşısında da Rusya’nın önemi artıyor.
AB zirvesinde Rusya çatlağı
GörüldüÄŸü gibi AB üyeleri açısından iki farklı Rusya var. Bu farklılık kendisini, 24-25 Haziran’da yapılan AB Liderler Zirvesi’nde de gösterdi. Zirvede Almanya BaÅŸbakanı Angela Merkel ile Fransa CumhurbaÅŸkanı Emmanuel Macron, liderler düzeyinde AB-Rusya görüÅŸmesini gerçekleÅŸtirme teklifinde bulundular. Ä°talya ve Avusturya bu inisiyatifi desteklerken, baÅŸta DoÄŸu Avrupa ülkeleri olmak üzere on ülke, Rusya ile görüÅŸmeye karşı çıktı. Merkel’in Rusya ile zirve gerçekleÅŸtirme teklifi, Batı Avrupa ülkelerinin bu teklifi desteklemelerini ve DoÄŸu Avrupa ülkelerinin ise buna karşı çıkmasını yukarıda özetlediÄŸimiz dinamiklerle açıklamak mümkün.
Eski üyeler, 2014 yılından itibaren uygulanan yaptırımların istedikleri sonucu vermediÄŸi, Moskova’nın geri adım atma niyetinde olmadığı, uygulanan yaptırımların Rusya kadar kendi ekonomilerini de olumsuz etkilediÄŸi düÅŸüncesindeler. Öte yandan, Ä°ngiltere’nin AB’den ayrılmasının ardından AB yükünün Almanya ve Fransa’nın omuzlarına binmesi de Berlin ile Paris’i yeni çıkış yolları aramaya itiyor. Fakat Merkel’in bu inisiyatifi, DoÄŸu Avrupa ülkelerinin sert muhalefeti ile karşılaÅŸtı. Nitekim zirvede AB-Rusya görüÅŸmesine iliÅŸkin bir karar alınamazken, eski yaptırımlardan vazgeçilmemesi hatta yeni yaptırım seçeneklerinin deÄŸerlendirilmesi yönünde kararlar çıktı.
DiÄŸer taraftan zirvede saÄŸlık, iklim, ekoloji ve dış politika (Ä°ran’ın nükleer programı, Suriye, Libya gibi) konularında Rusya ile iÅŸbirliÄŸinin geliÅŸtirilmesi kararlaÅŸtırıldı. Zirvede AB-Rusya görüÅŸmesine yeÅŸil ışık yakılmasa da AB’nin lokomotifi olan ülkeler bundan sonra bir taraftan Rusya konusunu örgütün gündemine getirmeye, diÄŸer taraftan ise Rusya ile iÅŸbirliÄŸi potansiyeline ağırlık vermeye devam edeceÄŸe benziyor. Yani Almanya, Fransa, Ä°talya gibi ülkeler Rusya ile ikili iliÅŸkilerini artırmaya çalışacaklar.
Zirvenin sonucunun Moskova açısından ise bir sürpriz olmadığını söylemeliyiz. GerçekleÅŸtirilebilecek AB-Rusya zirvesi ÅŸüphesiz Rusya’nın izolasyondan kurtulmasının baÅŸlangıcını teÅŸkil edebilir, Rusya ekonomisine önemli bir katkı saÄŸlayabilirdi. Fakat ÅŸu anki vaziyetin dahi Kremlin açısından olumlu bazı tarafları var. Öncelikle AB içerisinde Rusya ile diyalog ihtiyacından giderek daha sık bahsedilmeye baÅŸlandı. Ä°kinci olarak, AB tarafından Rusya ile iÅŸbirliÄŸinin geliÅŸtirilmesi vurgusunu Moskova, son yıllarda Orta DoÄŸu ve Kafkasya’daki baÅŸarısının AB tarafından dahi kabul edildiÄŸi ÅŸeklinde yorumluyor. Bu açıdan bakıldığında, gerçekten AB’nin Rusya’ya ihtiyacı, Rusya’nın AB’ye ihtiyacından daha fazla. Zira AB, uluslararası arenada siyasi etkisini kaybederken, Moskova tarafından da ABD’nin uydusu olarak görülmeye baÅŸlandı. Mevcut durumun Rusya açısından bir baÅŸka artısı ise Almanya ve Fransa gibi ülkelerin Rusya ile ikili diyalog çerçevesinde iletiÅŸime ağırlık verme planları. Nitekim bu durum AB’yi daha da zayıflatacaktır. NATO’daki çatlaklar nasıl Rusya’nın iÅŸine yarıyorsa, AB içerisindeki fikir ayrılıkları da Moskova’nın çıkarınadır.
Öyle görülüyor ki önümüzdeki dönemde AB-Rusya iliÅŸkileri birçok faktöre baÄŸlı olacak. BirliÄŸin içerisindeki uyum, Ukrayna’nın doÄŸusundaki sorunun çözümünde kat edilecek mesafe ve Rusya’nın bu konudaki çabası, ABD-Rusya iliÅŸkileri, Batı’da Çin’e karşı Rusya’ya duyulacak ihtiyaç bu faktörlerin başında geliyor. 1990’lı yıllarda Avrupa’nın bir parçası olmaya çalışan Rusya’nın gündeminde çoktandır böyle bir amaç olmadığı gibi Moskova artık kendini ayrı ve bağımsız bir güç olarak görüyor. Ayrıca Rusya, AB ile iliÅŸkilerde AB’nin kendisine daha fazla ihtiyacı olduÄŸu düÅŸüncesinde. Dolayısıyla da Moskova, AB ile diyalogdan yana olsa da AB ile iliÅŸkilerde sorun teÅŸkil eden konularda geri adım atacak gibi görünmüyor; AB ile iliÅŸkilerin normalleÅŸmesinin de AB’nin elinde olduÄŸunu ileri sürüyor.
Müellif: Prof. Dr. Ä°lyas KemaloÄŸlu (Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öÄŸretim üyesi)
Kaynak: Anadolu Ajansı-Analiz
Henüz yorum yapılmamış.