Mustafa Kutlu: Muhabbet
Bu yazıyı kendim gibi cahiller için yazıyorum.
Bilenler bilir. “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirinde (SadeleÅŸtirenler: Ä°. Karaçam, E. Işık, N. Bolelli, A. Yücel. Cilt 7) Hucurat Sûresi 7. âyet açıklanırken ÅŸöyle deniyor:
“Fakat Allah size imanı sevdirdi, sevgili kıldı, dolayısıyla iman ettiniz.” Bu gösteriyor ki, iman etmek için yalnız bilgi yeterli deÄŸil, bir iradenin fiil olabilmesi için sevmek de gereklidir.
Bundan dolayı dinin başı muhabbettir, sevgidir.
Nitekim bir hadis-i ÅŸerifte “KiÅŸi dostunun, yani sevdiÄŸi dostunun dini üzeredir, onun için her biriniz iyi baksın, kime dostluk ediyor, kiminle seviÅŸiyor” (Ebu Davud, Edeb 12; Tirmizi, Zühd 45: Ahmet b. Hanbel, II. 303. 334) buyrulması bu mânadadır. Yine bundan dolayıdır ki “De ki: EÄŸer Allah’ı seviyorsanız, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin” (Âl-i Ä°mran 3/31) buyrulmuÅŸtur.
Ancak âlimler sevgiyi tabiî ve aklî olmak üzere ikiye taksim etmiÅŸlerdir. Tabiî sevgi yaradılışa uygunluktur.
Aklî sevgi gayede bir hayır ve fayda idrakinden doÄŸar ki, saÄŸlık için ilacı sevmek olabileceÄŸinden gayeye nazaran tabiî, baÅŸlangıcına nazaran aklî ve mecazî bir sevgi demek olur. Bundan dolayı baÅŸlangıcı elde edilmiÅŸ olmak itibarıyla o da kazanılmış sayılır. Ve bu yönden bu ÅŸuurlu sevgi iman ve terbiyenin kazanılması itibariyle önemi haiz olur.
Nitekim Hz. Ömer “Ya Resulullah sen bana iki yanım arasındaki nefsimden baÅŸka her ÅŸeyden sevgilisin” demiÅŸti. Resullullah “Ben sana nefsinden de daha sevgili olmadıkça imanın tamam olmaz” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer hemen: “Vallahi sen bana iki yanım arasındaki nefsimden daha sevgilisin” dedi. Resulullah “Ya Ömer, ÅŸimdi imanın tamam oldu” buyurdu. Ä°ÅŸte Hz. Ömer’in böyle bir an içinde sevgisini artırarak yemin ile ikrar verebilmesi bunun gibidir.
Bununla beraber her iki takdirde de sevginin kendisi bir akıl iÅŸi deÄŸil, doÄŸrudan doÄŸruya Allah Teâlâ’nın verdiÄŸi bir histir. Buna “kalbin akletmesi” de denebilir. Allah’ın sevdirmediÄŸi ÅŸeyler düÅŸünmekle sevilmez, ancak Allah’ın sevdirdiÄŸi ÅŸeyler bilinmek, düÅŸünülmek sayesinde akıl ile, tecrübe ile sevgi ÅŸuuruna erebilir. Ä°ÅŸte böyle, imanın esası bir sevgi ile ilgili olduÄŸu, sevgi de Allah’ın bir vergisi bulunduÄŸu için burada buyuruluyor ki: “Allah size imanı sevdirdi, yani o sayede Resulullah’a iman ettiniz.
Ve onu, o imanı kalbinizde güzelleÅŸtirdi, gereÄŸince amel edip Peygamber’e itaat ettiniz.
Ve küfrü, fıskı ve isyanı size çirkin, iÄŸrenç kıldı. Onun için onlardan sakındınız.”
Yunus Emre’nin meÅŸhur “Yaratılmışı severiz/Yaratan’dan ötürü” beyti burada daha bir anlam kazanıyor. Yani yaratıkları sadece Cenab-ı Hakk’ın eseri oldukları için sevmiyoruz. Onları bize sevdiren bizzat Cenab-ı Hakk’tır. “Sevme” fiili de ondan geliyor.
AÅŸk Allah’ın bize bir lütfudur. Onun tohumunu kalbe düÅŸüren Allah’tır. KiÅŸi ancak nasibi kadar, derecesi kadar bu tohumu yeÅŸertebilir.
AÅŸka ihtiyacımız öncelikle, iman cihetindendir. Bu muhabbet hiyerarÅŸik ÅŸekilde Cenab-ı Hak’tan, Hz. Peygamber’e oradan bütün mahlukata yayılıyor.
Aziz okuyucu;
Sevgi ve muhabbetin ne olduÄŸunu kâmil mânada ben bu açıklamalar ile kavradım. Elbette ki kendi çapımda ve nasibim kadar.
Umarım sizler de tekrar-be-tekrar bu mesele üzerinde durursunuz.
AÅŸktan, muhabbetten, sevgiden yana nasibiniz bol olsun. Elmalılı Hamdi Yazır’ı bir kere daha rahmetle anarken, bir cümlesini yeniden kalbimize kazıyalım:
“Dinin başı muhabbettir, sevgidir”.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.