Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

Kendi öyküsüne dönen adam: Cem Karaca

Dağları ve yürekleri titreten sesinden bahsetmeye hiç gerek yok. Allah vergisi sesini ve sanatını övmek sıradan artık. Bu yazı onun ilk adı "Muhtar"a yaraşır duruşuna övgülerle sonlansın isteriz.



"Birbirlerini iten ve karşılıklı olarak biçimsizleÅŸtiren baÄŸdaÅŸmaz dünyalar arasındaki çatlaÄŸa düÅŸmüÅŸüz." diyor Daryush Shayegan. Bu bir yaralı bilinç meselesi. Kaba hesapla Tanzimat'tan bu yana çektiÄŸimiz sancıların, yaÅŸadığımız dualitenin zihnimizde yarattığı bulanıklıktan söz etmek gerek belki uzunca, ancak bu da bir yorgunluk sebebi. Basit bir örnekle, Osman Hamdi'nin Kur'an Okuyan Kadın ya da KaplumbaÄŸa Terbiyecisi tablosunda gördüÄŸümüz, bir yanıyla hayran bırakıp bir yanıyla kendisinden tiksindiren neyse o aslında yaÅŸadığımız.

Cezbedici, renkli bir ÅŸeyler var etrafımızda, uçuÅŸ uçuÅŸ. Muhakkak ki başımız dönüyor fakat ne tam ayak uydurabiliyoruz o uçuÅŸ uçuÅŸ edaya ne de dönüp kendi yazgımızın ipliÄŸini eÄŸirebiliyoruz. Ne kendi hikâyemizin kahramanı olabiliyoruz ne de baÅŸka bir hikâyeye eklemlenebiliyoruz. Bizim de bizden evvelkilerin de ve elbette Cem Karaca'nın da ömrü boyunca içinde yaÅŸamaya çalıştığı çatlak ise gün geçtikçe biçimsizleÅŸiyor, daralıyor ve sıktıkça sıkıyor canımızı.

O çatlakta yaÅŸamak, Cem Karaca için sazın sesini ilk kez askerde Anadolu çocuklarıyla bir araya gelince dinlemek demek mesela. Annesi ve babası tiyatro sanatçısıydı Cem Karaca'nın. "Sahne" denen ÅŸeyin belki içine doÄŸmuÅŸtu. O da ergenlik yaÅŸlarından itibaren sahnelerde aldığı soluÄŸu. Elvis Presley dinliyor rock'n roll söylüyordu. Robert Kolej'de okuyor, Batı'yı çok biliyor ama ne çare DoÄŸu'da yaşıyordu. O zamana kadar kendisini cezbeden ÅŸey, hep bir elektrogitarın maceraya davet eden sesiydi. Askere gidince orada kendisinden farklı ÅŸartlarda doÄŸmuÅŸ büyümüÅŸ Mehmetleri tanıma fırsatı yakaladı. Cem'in Mehmetleri anladığı o ilk an, bir erin baÄŸlama çaldığı bir ana denk düÅŸüyordu.
 
"Ben döneksem döndüm diye memleketime, döndüm baba, döndüm iÅŸte oh be!" Bunu sanatının zirvesindeyken 12 Eylül sonrası sürgüne gittiÄŸi Almanya'da uzun yıllar haymatlos kimliÄŸiyle yaÅŸadıktan sonra, memlekete dönünce söyleyecekti. Solcu çevresi ona "dönek" demeye baÅŸlamıştı, çünkü artık kendi kimliÄŸiyle ilgili sorular soruyor ve bu soruların cevabının Türklük ve Müslümanlık dışında bir cevabı olmadığını söylüyordu. Almanya'daki sürgün yıllarında o, ülkesinden ayrı kaldıkça kendine ve aslında kimliÄŸine yakınlaşıyordu.
 
Almanya'daki konserlerinin birinde bir dinleyici "Neden sizi alkışlayınca saÄŸ elinizi kalbinizin üstüne koyup başınızı da sola eÄŸiyorsunuz?" diye sordu Cem Karaca'ya. Ä°lk an buna mantıklı bir açıklama getiremeyen Cem Karaca "Biz, bizi övenlerin övgülerini kalpten aldığımızı göstermek için böyle yaparız." gibi geçiÅŸtiren bir cevap verdi. VerdiÄŸi cevap Alman'ı tatmin etmiÅŸ olsa da her seferinde eliyle iÅŸaret ettiÄŸi kalbi tatmin olmamıştı Cem Karaca'nın.
 
"Alman gidince beni aldı bir düÅŸünce. Acaba bu hareket nereden geliyordu? Sonra bir araÅŸtırma yaptım ve bu jestin Mevlevîlikten geldiÄŸini öÄŸrendim. Tiyatrocu Toto ve Mehmet Karaca'nın oÄŸlu olan ben Cem Karaca'nın ve ailemizin Mevlevilikle hiçbir iliÅŸkisi yoktu. Öyleyse bu hareket bana nasıl intikal etmiÅŸti? Sonra anladım ki jestler, mimikler, davranışlar milletlerin derin kültüründen geliyor ve bütün millete sirayet ediyordu ve bunun da temel kaynakları dinî düÅŸüncelerdi…" Böyle söylüyordu meseleyi anlatırken.
 
 
Mesele bundan ibaret deÄŸil elbette. Mesele bir hesaplaÅŸma meselesi, bir düello deÄŸil. Ä°çine doÄŸduÄŸu ve sonradan öÄŸrendiÄŸi deÄŸerlere dair bir muhakeme yapabilmekti mesele. Yola Elvis'ten çıktığı hâlde DadaloÄŸlu'na, Emrah'a varmasıydı Cem Karaca'yı özel kılan. Fransızların kendilerini "Katolik ve Fransız", Yunanların "Ortodoks ve Yunan" olarak tanımladığı bir dünyada o da bu hesap üzerinden kendine dair doÄŸru bir tanıma varabiliyordu. Bu kolay deÄŸil. Bunu yapamayan, dili sürçen ve ayağı kayan da çok. Åžarkıda dediÄŸi gibi "yol bir akıl bir, bak da görebil". Åžüphesiz bu da bir nasip iÅŸi. Ona görebilmek nasip olmuÅŸtu.
 
DaÄŸları ve yürekleri titreten sesinden bahsetmeye hiç gerek yok. Allah vergisi sesini ve sanatını övmek sıradan artık. Bu yazı onun ilk adı "Muhtar"a yaraşır duruÅŸuna övgülerle sonlansın isteriz. Gelip kendi hikâyesini anlatmaya, o hikâyenin kahramanı olma niyetiyle sarf ettiÄŸi nefesine ve o nefesten haykıran Emrahların, KaracaoÄŸlanların, DadaloÄŸluların anısına bir saygıyla bitsin bu yazı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.