Sosyal Medya

Tosun Bayrak ile söyleşi: Sanatın amacı görene bir şey öğretmek

1926 İstanbul’unda başlayan sıra dışı yaşamı Paris’te sanat, California’da mimari, Londra’da sanat tarihi eğitimleriyle sürmüş, güreşçi, tüccar, ressam, akademisyen ve dervişlikle taçlanmış fırtınalı bir hayatın sahibi Tosun Bayrak.



Amerika’da Cerrahi-Halveti yolunun ÅŸeyhi, tekkedeki adıyla Åžeyh Tosun Baba. 60’lı yılların Paris’inde sanata evrilen yolculuÄŸu, Amerika’da yaptığı happeningleri, daha sonra shock art adı verilen anarÅŸist sanatsal itirazları ve et kullanarak yaptığı heykellerle Amerika’da ‘Lanetli Türk’ diye anılan Cerrahi Åžeyhi Tosun Baba, Türkiye’deki ikinci kiÅŸisel sergisini açtı. Tosun Baba’yla sadece resim sanatını konuÅŸmadık.

Efendim, biraz tersten gidelim istiyorum. Sanat tarihi profesörüsünüz. 1960’larda Amerika’da shock art denilen ve tartışmalara da yol açan sanatsal aktivitelerin içinde bulundunuz. Hatta onlar gibi söylersek “lanetli Türk” dediler size. MüthiÅŸ renkli, bohem bir hayat yaÅŸadınız. Sonra birden hepsini bırakıp sufiliÄŸe yöneldiniz. Burada bir isim var: merhum Muzaffer Özak. Oradan baÅŸlayalım.
 
Birçok kimse uzun hayatımızda çoÄŸu zaman birbirinin aksi gibi görünen hal ve hareketlerimize ÅŸaşırır. Hâlbuki kendi hayatlarımıza baksak bunun kendimiz için de varit olduÄŸunu görürüz. DiÅŸçiye gidemediÄŸiniz bir gecede diÅŸ aÄŸrısı çektiÄŸiniz birkaç saatle sevdiÄŸinizin koynunda geçirdiÄŸiniz zaman aynı mıdır? Hayır. DiÅŸ aÄŸrılı gece uzun, sevgilinin koynundaki gece çok kısa olur. Hayat, topu atanın kim olduÄŸunu bilmeden vurduÄŸumuz topla geçen bir tenis maçı gibi sanki. Topun geliÅŸi kader, topa vuruÅŸumuz Allah’ın lütfettiÄŸi kudret. Her gün her saat güzeli çirkini, hayırlısı hayırsızı, acısı tatlısı, peÅŸi peÅŸine toplar geliyor. Biz de bu toplardan yakalayabildiÄŸimize vuruyoruz. Nereye gidecekse oraya gidiyor, kaybettiÄŸimizi kazandığımızı bilmiyoruz. Ä°nÅŸallah ahirette öÄŸreneceÄŸiz. Tabi tenis hocalarımız da var. Hocaların illa meÅŸhur olması lazım deÄŸil.
 
 
Sizin ilk hocanız kimdi?
 
Bizim ilk hocamız rahmetli babam oldu. Hep dediÄŸim gibi, ondan Ä°slamiyet’i deÄŸil insaniyeti öÄŸrendik. BildiÄŸine bilmediÄŸine iyilik etmeyi severdi. Ä°kinci hocam Kars’ta beÅŸinci sınıf hocası Kemal Bey’di. O da bizi sanata teÅŸvik etti. Ondan sonra Robert College tahsilimizde güzel, akademik hocalar gördük. Fakat ortaokulda Profesör Allen’in beyaz Rus, eski balerin, o zaman çok ÅŸiÅŸmanlamış ve yaÅŸlanmış hanımı Bella’nın bir geceki hatt-ı hareketi bütün kolej tahsilindeki hocaların tesirinden daha çok tesir etti. Bir akÅŸam, “study hall” yani ders çalışma zamanında biz Çariçe Katerina’nın seks hayatını okuyorduk. Profesör Allen tarafından yakalandık, kolumdan çekerek apartmanına gittik. Bella, Profesör Allen’a sordu, “Ne yaptı bu yaramaz?” diye. O da kitabı gösterince, “aferin iyi yapmış, yolla çocuÄŸu” dedi. Biz de paçayı kurtardık. Ama kitap elimizden gitti. Kiminin zehri birinin balı. 1961’de Kazablanka’dan Amerika’ya göç ettiÄŸim zaman zengin iÅŸ adamıydık. Ä°ÅŸ adamlığı hocamız da rahmetli kayınpederdi. Gene topun nereden geldiÄŸini bilmeyip, kayınpederin hocalığı vasıtasıyla topa vura vura zengin olduk. Niyetimiz 35 yaşında tekavut olup resim yapmaktı. Gene nereden geldiÄŸini bilmediÄŸimiz birisi vasıtasıyla Gürciyef mistik ekolüyle tanıştık. Hocamız, Gürciyef’in iyi talebelerinden meÅŸhur kanser doktoru, Dr. Philips. 12 sene gittik geldik. Ondan da tek bir ÅŸey öÄŸrendik. Hayatın bu daimi imtihanlarından bıktığımdan ÅŸikâyet ettiÄŸim zaman, adam bana “do it without minding it”, yani “yaptığın iÅŸi zor görmeden yap” demiÅŸti. Sonunda da Allah lütfetti, rahmetli ÅŸeyhim Muzaffer Efendi geldi.
 
Tenis hayatınız orada sona erdi herhalde…
 
E haliyle. Tenis oynama hayatımızı bıraktırdı, yaptığımız iÅŸleri Allah rızası için yapmasını öÄŸretti. Bunun da Allahu Teala’dan ve Peygamber efendimizin sözleri ve hal u hareketinden öÄŸrenerek yapılacağını öÄŸretti. Derdi ki, “Allahu Teala’ya giden binbir yol vardır, amma en kolay ve en kısası Ä°slamiyet’tir.” Ne kadar doÄŸru. O zamana kadar saÄŸa gittik, sola gittik, ileri gittik, geri geldik, bağırdık çağırdık, “ne saÄŸcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu” dedik, amma efendimin gösterdiÄŸi yolu tutunca neticeyi Allah’a bırakıp sükûnetle olan bitene eyvallah dedik.
 
Sizin de ÅŸaşırdığınız bir geliÅŸme var bu noktada. DerviÅŸlik hırkasını giymenizle, ÅŸeyh postuna oturmanız arasında çok kısa bir zaman var. Renkli bir hayatı bırakıp derviÅŸliÄŸe meylediyorsunuz ve ÅŸeyh efendi size postu gösteriyor. Nasıl bir mesele bu?
 
SorduÄŸunuz suali ben de efendime sordum, tasavvufa intisabımdan kısa bir müddet sonra bizi ÅŸeyh yapmak istediÄŸi zaman… O da dedi ki, “ÅŸimdiye kadar yaptığın iÅŸler ilk mektep idi, senin inkiÅŸafına yardım etti. Åžimdi inÅŸallah insanlara müfid ve hadim olursun.”
 
Roger Garaudy’nin Müslüman olduktan sonraki ilk sözünü hatırladım ÅŸimdi, bir ara soruyla onu sorayım. EleÅŸtirilere karşı “Yönümü deÄŸil, yerimi deÄŸiÅŸtirdim” demiÅŸti Garaudy. Merak ederim, en bohem günlerinizden 90 yaşındaki bir ÅŸeyhefendiye kadar gelen süreçte içinizde hep aynı dert vardı deÄŸil mi? Mesela Vietnam Savaşı’na karşı yürüttüÄŸünüz kiÅŸisel kampanya da 2016’da açtığınız resim sergisi de aynı meselenin parçaları...
 
Garaudy’nin söylediÄŸinden bana ne. Zenci boksör Muhammed Ali de Müslüman oldu diye herkes şıkır şıkır oynamıştı. Bu ne aÅŸağılık kompleksi! Bizim muhtedi evlatlarımız arasında Garaudy’e, Muhammed Ali’ye tercih ettiÄŸim yüzlerce kimse var, çünkü benim evlatlarım kal ile deÄŸil hal ile Müslüman oldu. ÇoÄŸumuzda, Allahu Teala’nın farz kıldığı namazımızı kılarsak, orucumuzu tutarsak, zekatımızı ödersek, hacca gidersek dinimizi kafi ÅŸekilde uyguladığımız itikadı mevcut. Amma çoÄŸumuz en aÅŸağı bu farzlar kadar mühim olan diÄŸer bir farzı unutuyoruz. Hakikatte, bu bildiÄŸimiz farzlar bazı zorluklar halinde kısaltılabilir, tehir edilebilir, amma o bilmediÄŸimiz farzda yüzme bilmeyen birisinin derede boÄŸulmak üzere olduÄŸunu gördüÄŸümüzde, “bekle, ikindiyi kılayım, sonra seni kurtarayım” denemez. Aç bir kimseye “bekle, bir hafta sonra sana yediririm” denemez, tehiri yoktur, kazası yoktur, hemen yapılması icap eder. Efendimiz, sallallahu aleyhi vessellem, “bir gece Müslümanların selameti için nöbet tutmak, bin namazdan hayırlıdır” diyor. Garaudy kimi kurtardı, kimi yedirdi? Hâlbuki Amerika’daki bizim küçücük çocuklarımız Suriye’ye, Bosna’ya, Haiti’ye, Åžili’ye giderek muhtaç kimselere hizmet etti. Biz de rahmetli babamdan ve diÄŸer mürÅŸidlerimden öÄŸrendiÄŸim gibi Fas’ta iÅŸ adamlığım zamanında Faslıların istiklali için çalışarak ve sonunda tevkif olunarak, daha sonra da yaptığım acayip sanat gösterileri ile Amerikalıların zulmünü suratlarına vurarak, tasavvufa intisap etmeden ve ÅŸeyh olmadan evvel de zannederim kötü iÅŸler yapmamaya gayret ettik.
 
 
Hızlıca sanata gelelim o halde. Sizinle geçtiÄŸimiz yılki konuÅŸmamızda “sanat kibirli yapar o yüzden bıraktım” diye açıklamıştınız resme uzun yıllar ara vermenizin nedenini. Devam sorusu olsun; biz, sanat insan ruhunu inceltir diye biliyoruz hâlbuki.
 
“Sanat insan ruhunu inceltir” sözü belki odanızdaki mobilya ile halılarla, renklerle uyuÅŸan, cici bici (!) dekoratif sanat eserleri hakkında söylenebilir. Hâlbuki bu resimler heykeller aynı odanızdaki halılar mobilyalar gibi bir dekorasyondan ibarettir. Sanatın maksadı kat’iyetle bu deÄŸil. Sanatın maksadı, görene bir ÅŸey öÄŸretmek. Taa insanların ateÅŸ yakmasını yeni öÄŸrendikleri, maÄŸaralarda yaÅŸadıkları kadim zamanda, ondan sonra kadim Mezapotamya, Mısır ve Yunan medeniyetlerinde dinle alakalı resim, heykel ve mimariler, daha sonra Hristiyanlığın emrindeki OrtaçaÄŸ, Rönesans zamanında, zamanımızda da sanatkârın kendi kimliÄŸini aradığı, yani “kendini bilen Allah’ını bilir” sözünü bilmeyerek tatbik ettiÄŸi eserler. Ä°ÅŸte bu son devirde sanatkâr, kiliselerde sipariÅŸ vererek kendisini methettiren zenginlerin elinden çıkıp “ben daha iyi biliyorum” diyerek, kendini metheden kimselerin eline düÅŸtü ve tabii olarak bunu umumun kabul etmesi ve bir saatte yaptığı resme milyonlarca dolar verip satın alanların olmasıyla sanatkâr kendini bir ÅŸey sandı. Tabi, galeriler, müzeler, koleksiyoncular bunu teÅŸvik etti. Bu arada da galerilere, bu iÅŸin tüccarlarına, müzelere aleyhtar ekoller zuhur etti, biz de onlardan biri olduk - yaptığımız iÅŸlerin maddi kıymeti olmadığı, hele kullandığımız malzemelerin kalıcı olmaması: etten heykeli kim alır? Amma gene de herkesin aleyhte dahi olsa bağırıp çağırması sanatkârı meÅŸhur etmeye kâfi geldi. Bize de gururun Allahu Teala’nın en sevmediÄŸi ÅŸey olduÄŸunu ve insanı harap eden en kötü hastalık olduÄŸunu tasavvufta öÄŸrettiler ve inandırdılar. Biz de pes ettik sanatı bıraktık.
 
Eyvallah. Merhum Necip Fazıl, biliyorsunuz “Anladım iÅŸi sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu gerisi yalnız çelik çomakmış” diyor. Sanırım iÅŸaret burada.
 
Rahmetli Necip Fazıl bir müddet edebiyat hocamız oldu. O zamanlar, yani 1940’larda onun tasavvufla hatta Ä°slamiyet’le pek alakası olduÄŸunu zannetmiyorum. Harp zamanı müthiÅŸ milliyetçi idi, amma bohem bir hali vardı. Ben o zamanki ÅŸiirlerini deÄŸil, onun o bohem halini sevmiÅŸtim. Maalesef ehl-i tasavvuf günlerinde onunla görüÅŸmedik. Amma dediÄŸi doÄŸru, “kendini bilen Allah’ını bilir” sözü icabı o da elhamdülillah kendini bildi, belki Rabbini de bildi. DediÄŸi gibi, çoÄŸu kimse çelik çomakta kaldı.
 
Yine de bir ÅŸeyhefendinin resim sergisi açması kulaÄŸa ÅŸaşırtıcı geliyor. Müsaade ederseniz doÄŸrudan sormak isterim; göstermek istediÄŸinizi az çok yorumlayabiliyoruz, peki nedir görmek istediÄŸiniz gerçek ÅŸey?
 
Tarihte birçok ÅŸeyhin ÅŸair, musikiÅŸinas, hattat olduÄŸunu biliriz. SöylediÄŸiniz gibi, ressam, hatta minyatür yapanı bile duymadım. Aslında mesele ÅŸeyhin ressam olmasında deÄŸil, bizim gibi ilk bakışta içinde çıplaklık, seks, kan, irin, yılan, fare, domuzu ihtiva eden gösterilerin sahibi olmasında. DoÄŸru, ÅŸaşılacak bir ÅŸey, amma onları derviÅŸ olmadan, Müslüman olmadan yaptık. Gerçi bu da mazeret deÄŸil. Gazab her dinde kaydedilen 7 büyük günahın birisi. Bu illete duçar olan kimse insanlıktan çıkıp hayvanlaşıyor. Kızdığınız zaman bakın aynaya, görürsünüz. Ne akıl, ne fikir kalıyor, ne de insanlık. Biz de o kızgınlardan biriydik. Amma kızılacak ÅŸeylere kızdığımızı düÅŸünürdük, bilhassa insanlara zulüm edenlere. Bir hadiste Efendimiz, bir Müslüman bir zulmü gördüÄŸü zaman ya eliyle, ya diliyle, bunları yapamazsa gözyaşı dökerek ve Allah’a yalvararak o zulme mani olmasını söylüyor. Biz bu hadisi bilmeden yaptığımız ÅŸeyleri yaptık. Amerika’nın o zaman Vietnam’daki zulmü, sonra Irak’ta, Afganistan’da... Her hainlikte parmağı olduÄŸu ÅŸimdiye kadar devam ediyor.
 
 
Sergide “1 Dolar” çalışmanız var. Gerçek kanla yapıldığını biliyoruz. Önce bunu sormuÅŸ olayım. Bu gerçeklik biraz fazla gibi okunabilir. Özellikle bu denli sahte bir dünyada. Ayrıca yine sergide, izleyicinin eserlere müdahale edebileceÄŸi bir alan bırakmanız da sıra dışı oldu. Aslında sanat meselesi etrafında da müthiÅŸ ÅŸeyler söylüyor. Nedir bu?
 
Amerika’nın bu zulümde kullandığı en insafsız silah, sergideki dolar. Üstelik üstüne “Biz Allah’a inanıyoruz” yazmasıyla yaptığı kan dökmede Allah’la beraber olduÄŸunu iddia ediyor. Biz de doları yüzlerce defa büyüttük yere serdik, üstüne kan döktük, insanlar üstüne bastı, karşıda da daha büyük bir doların üstüne halka intibalarını yazmasını rica ettik. Ve ilk yazanlardan birisi Arapça “lanetullahi aleyh” yazmıştı. Serginin sonunda da 20 parçaya kesilip isteyenlere hediye edilecek. Doları tahrip etmek Amerikan federal kanunlarına göre hapisle cezalanır. Yaptığım sokak tiyatrolarının birisinde (Children’s Crusade to Impeach Nixon) hepsinin yüzlerinde Nixon maskesi olan 3-4 yaÅŸlarındaki çocuklara 1’er dolar dağıtıp bunu en küçük parçalara yırtanlara üstü yalancı mücevherlerle donatılmış kaplumbaÄŸalar hediye edeceÄŸimi söylemiÅŸtim ve polisin gözleri önünde yüzlerce çocuk yüzlerce doları parçaladı, kimse de bir ÅŸey yapamadı.
 
Ellerinize saÄŸlık. Amerika dedik madem soralım. Uzun yıllardır Amerika’da yaşıyorsunuz. Åžeytanın insanla yaptığı pazarlık olan, tarihin tımarhanesinden yapılmış berbat bir ÅŸaka, kötü bir fikir olan Amerika, sizce tam olarak nedir?
 
Neye karşılık gelir? Kapitalizmin mucidi deÄŸilse de insan hayatında onu en ÅŸiddetli bir ÅŸekilde tatbik eden kültür Amerika. Unutmayalım ki bu memlekete ilk gelen Avrupalılar, hapishane kaçkını, miletlerinin içinde yer bulamayan acayip dinler mensupları, hırsız, ursuz, maceraperest kimseler. Bunlar gelip Amerika’nın sakinlerini katletti ve kovboy filmlerinde gördüÄŸümüz gibi birbirlerini de vurdu öldürdü, sadece kendisini düÅŸündü. Halen bugün dahi silah taşıma meselesi Amerikan seçimlerinde en mühim meselelerden birisi. Sağındaki solundaki okyanuslarla muhafaza edilen bu kültür ticaret namı altında çalarak çırparak zengin oldu ve maalesef dünyaya hâkim oldu. Tabiat bakımından memleket güzel, toprak verimli, insanlar bilhassa kendi menfaatleri için çalışkan ve zengin, amma memleket zenginliÄŸinin 90%’ı nüfusun yüzde 10% zengininin elinde; zenginliÄŸin 10%’u da 90% fakirin elinde. Bugün seçimlerden iki hafta önce Cumhuriyet Partisinin baÅŸkan adayı Trump zencisine, Meksikalısına, Müslümanına açık açık nefretini ifade ediyor. “Bunlara raÄŸmen orada ne ediyorsunuz, kalkıp vatanınıza gelmiyorsunuz?” derseniz, fakirin üstleneceÄŸi yegâne iyi huyum, birisi bize itimat edip mühim ve zor bir iÅŸi verdiÄŸi zaman o iÅŸi veren zata hürmeten kendimizi tehlikeye bile atsak o iÅŸe sadıkane elimizden geldiÄŸi kadar devam etmek. Bizi de layık olmadığımız halde ÅŸeyhim bu diyarda Ä°slamiyet’i yaymak ve sevdirmekle vazifelendirdi. Ve elhamdulillah Allahu Teala’nın yardımıyla ÅŸimdiye kadar Amerika’da New York, Chicago, California, Kanada’da Toronto, Åžili’de, Arjantin’de Cerrahi zaviyeleri mevcut. DerviÅŸlerin çoÄŸu Hristiyanlıktan ve Musevilikten muhtedi evlatlarımız. DerviÅŸlerimizin herkes tarafından takdir edilen hal u hareketleri bu zor iÅŸte devam etmemize bizi teÅŸvik ediyor.
 
Hayatın hemen her detayını görmüÅŸ, 90 yaşında resimlerinin sergilenmesine izin veren ve serginin de adını “Fasa Fiso” koyan biri olarak, büyük kısmı genç, kalanı da ruhen genç okuyuculara vereceÄŸiniz ilk hayat tavsiyesi ne olur? Bu hayatta gerçekten peÅŸinde koÅŸmaya deÄŸen ÅŸey nedir?
 
Ä°nsanoÄŸluna bu dünyada insan olarak yaÅŸaması için ne tavsiye ettiÄŸimi soruyorsunuz. Haddimiz olmayarak, kendimize biraz tatbik ettiÄŸimiz ÅŸunları tavsiye ederiz: Ä°lk olarak agâh olmaya çalış, hayatını ayakta uyuyarak geçirme, ne yaptığını bil. Sonra da, dininde neyin doÄŸru neyin yanlış olduÄŸunu öÄŸren, yanlışlarına tövbe et, iyi yaptıklarından dolayı Allahu Teala’ya ÅŸükreyle. Zorluklara dayan, sabır göstermeyi öÄŸren. Ve en mühimi, benliÄŸi bırak. Herkesi her ÅŸeyi kendinden ala gör. Bir iÅŸi yapacağın zaman bunun doÄŸru veya yanlış olduÄŸunu Allah’ın emirlerinden, Peygamberin hadislerinden öÄŸrenememiÅŸsen, kendine sor, “Bu iÅŸi yaparsam benim için hayırlı olur mu? Benim için hayırlı olduÄŸu kadar baÅŸkalarına da hayırlı olur mu?” diye. Salihen buna evet cevabı verir isen yap, amma sadece sana faydası ve baÅŸkalarına da zararlı olacaksa kat’iyen yapma. Amma en iyisi, ÅŸeyhimin dediÄŸi gibi, eÄŸer bu iÅŸ seni helak edecek olsa da herkes için çok hayırlı olacaksa, iÅŸte en iyi iÅŸ o olur.
 
En iyisini Allahu Teala bilir. Bizler gider olduk, kalanlara selam olsun.
 
SöyleÅŸi: Yusuf Genç / Kaynak: cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.