Kemal Sayar: Söz nereye gitti
"Şiir, sözün ve dolayısıyla insanın var olma savaşında bir serdengeçti gibi öncü rol üstlenmeli: Olmalı veya ölmeli."
Sözün günümüzde giderek geri çekildiÄŸini, ÅŸiirin de bu geri çekiliÅŸten payını aldığını söylemek çok bu abartılı bir tespit olur? Kelimelerin dünyayı deÄŸiÅŸtirecek takatinin kalmadığını söylersek maksadını aÅŸan bir genellemede mi bulunmuÅŸ oluruz? Zannetmiyorum. Marx'ın ünlü sözünde söylendiÄŸi gibi, 'katı olan herÅŸey buharlaşıyor, kutsal olan herÅŸey profanlaşıyor'.
Günümüzün duygu-sonrası toplumu kelimelerin dönüÅŸtürücü gücüne artık itibar etmiyor. Duygu gözden düÅŸtüÄŸü için itibar kaybediyor kelime. Ä°nce duyuÅŸların, narin seviÅŸlerin, pathosun zamanı geçti. Analjezi dünyasında yaşıyoruz, aÄŸrıyı fark etme yerine bastırma, aÄŸrıdan öÄŸrenme yerine onu inkâr etme üzerine kurulu bir dünyada. Istırap, modern dünyanın ağırlığı altında zaten çökmüÅŸ omuzlarımızın talip olamayacağı bir yük. BaÅŸkasının ıstırabı, hatta kendi varoluÅŸsal ıstırabımız bile bir pornografik görüntü gibi tedirginlik ve sıklet veriyor zihinlerimize. Kovmak istiyoruz onu, o yasak meyveyi bir kez diÅŸlesek elimizdeki cennetten olacağımızdan korkuyoruz. Modern ÅŸiirin nüvesini oluÅŸturan melâl, hafakan ve ruh ıstırabı bugün pek az ÅŸiirin koynuna girebiliyor. Girse dahi, inandırıcı bir biçimde olmuyor bu, kelime duyguların ağırlığını yüklenmekten âciz kalınca, söz de ÅŸiir de sakîl duruyor. Dünya dedelerimizden öÄŸrendiÄŸimiz bir dünya deÄŸil. Televizyon, sinema ya da yazılı basından görüntüler hızla akıp gidiyor. 'Enformasyonun içinde kaybolan bilgi nerede? Nerede bilginin içinde kaybolan bilgelik?' diye sormuÅŸtu T.S. Eliot. SadeliÄŸi yitirdik. Dünya eskisinden çok daha karmaşık, zihinlerimiz bütün bu görüntü ve bilgi seli içinden doÄŸru yaÅŸamanın ipuçlarını seçemiyor. TopraÄŸa basmadan geçen haftalarımız var, bir dost sohbetinde ısınmadan geçen aylarımız var, iÅŸ yaÅŸantısı ve geçim meseleleri hayatlarımızın üzerine kara bulutlarını germiÅŸ de oradan bize unutuÅŸ ve aldanış yaÄŸdırıyor. Åžiir dilimize pelesenk olmuyor, onca söz arasında bir söz hepi topu, bir gazete haberinin zihnimizde yer açtığı yer ve zaman kadar yer iÅŸgal edip sonra çekiliyor. Duygu-sonrası toplumda her ÅŸey iÅŸevuruk düÅŸünceye ayarlı, maddî bir kazanıma dönüÅŸmeyen her edim atıl ve yararsız sayılıyor. Åžiir bu dünyayla aramda bir köprü kuramıyor, içimin titreÅŸimleriyle dış dünyanın kaotik salınımları arasında bir âhenk tutturamıyorsa neye yarar ki? EÄŸer kaba bir dünyada yaşıyorsak kaba bir dille yırtabilmeli olan biteni ÅŸiir, duygu hayattan kovulmuÅŸsa böyle bir hayatı didiklemeli, onu ezip çiÄŸnemeli. Tok bir sesle yer açabilmeli kendisine. Ginsberg'in Amerika'sı, Lorca'nın New York'u, Eliot'un Çorak Ülke'si, Karakoç'un Hızırla Kırk Saat'i gibi.
SadeliÄŸi yitirdik ve söz ya bu parçalanmış dünyaya aynı parçalanmışlıkla cevap verecek, ya da sadeliÄŸin bayrağını yeniden hayatın burçlarına dikecek. Åžiir, sözün ve dolayısıyla insanın var olma savaşında bir serdengeçti gibi öncü rol üstlenmeli: Olmalı veya ölmeli. Yerinden yurdundan edilmiÅŸ ruhun sözcülüÄŸüne soyunmalı. Kalplerde yankılanmayan, insan ruhunu uÄŸrak yeri bilmeyen, söz ve zekâ oyunlarına dayalı ÅŸiir plastik bir çiçek olabilir olsa olsa. Ä°yi yapılmış olabilir ancak koku vermez. Güzel koku muhatabına bir yaÅŸantı vaat eder, onu bir hâlden alıp baÅŸka bir hâle kanatlandırabilir. Günümüzün duygu-sonrası toplumunda ÅŸiir insanlara bir yaÅŸantı elektriÄŸi veremiyorsa, söz can çekiÅŸiyor demektir. 'Büyük anlatılar devri sona erdi' diyorlar, büyük ve destansı ÅŸiirlerde mi kayıplara karıştı? Nerede bize ötelerin naÄŸmelerini söyleyen, kalpleri kalbimize deÄŸen ÅŸairler?
Söz nereye gitti, sahi?
Henüz yorum yapılmamış.