Zagreb radyosunda Lili Marlen türküsü
1941’de Almanya’nın Yugoslavya’yı işgal etmesi ve Belgrad radyosundan (Atilla İlhan’ın Lili Marlen şiirindeki Zagreb radyosu aslında Belgrad radyosudur) Akdeniz ve Avrupa’daki Alman cephelerine yayın yapması, şarkının milyonların diline düşmesine vesile olur.
Bazı ÅŸehirler; kimi zaman bir kitapla, bir ÅŸarkıyla veya bir ÅŸiirle zihnimizdeki anlamlarına kavuÅŸurlar... Mesela çoÄŸumuz Zagreb’i ilk olarak “Lilli Marlen Türküsü” ile hatırlarız:
AkÅŸam olur mektuplar hasretlik söyler,
Zagreb radyosunda Lili Marlen Türküsü.
Atilla Ä°lhan’ın bu sözleri, 1986’da, Ahmet Kaya’nın sesiyle yeniden can bulur. “An Gelir” albümündeki bu ÅŸarkının hikâyesi ise oldukça ilginçtir: Birinci Dünya Savaşının epey çalkantılı olduÄŸu zamanlar… Hans Leip adındaki öÄŸretmen, Alman ordusu tarafından askere çaÄŸrılır. Leip, Berlin’deki eÄŸitiminin ardından DoÄŸu cephesi ve Karpatlarda görev yaparken içindekileri dökmek için bir ÅŸiir yazar. Bu ÅŸiirde, hayatında iz bırakan kadınları düÅŸler. Ä°ki kadın yani Lili ve Marlin’i bir arada düÅŸünerek “Lambanın Altındaki Kız” ÅŸiirini yazar:
Kışlanın önünde büyük bir kapı var
Kapının önünde bir fener yanar
O fenerin önünde bir buluÅŸalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin
Fener seni tanırım selvi boyundan
Bana göz kırparsın taa uzaklardan
O fenerin önünde bir buluÅŸalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin
Bombalar uçaklar ÅŸimdi nerede
Sevgilim acaba hangi siperde
O fenerin önünde bir buluÅŸalım her ikimiz
Lili Lili Marlin Lili Lili Marlin
Yıllar sonra bu ÅŸiir “Lili Marlen” olarak bestelenir. Besteci, Ä°kinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar için Almanya Propaganda Bakanı Joseph Goebbels denetiminde propaganda marÅŸları yazan Norbert Arnold Wilhelm Richard Schultze’dir. Söz konusu beste, ilk kez 1939’da Lale Andersen adındaki ÅŸarkıcı tarafından okunur.
Åžarkı, en baÅŸlarda beklenen ilgiyi görmemesine raÄŸmen kısa bir sonra ÅŸöhretin yolu aralanır. Aynı yıl, Marlene Deitrich’in ÅŸarkıyı okumasıyla ÅŸiirin sözleri daha popüler bir hale gelir.
1941’de Almanya’nın Yugoslavya’yı iÅŸgal etmesi ve Belgrad radyosundan (Atilla Ä°lhan’ın Lili Marlen ÅŸiirindeki Zagreb radyosu aslında Belgrad radyosudur) Akdeniz ve Avrupa’daki Alman cephelerine yayın yapması, ÅŸarkının milyonların diline düÅŸmesine vesile olur.
Åžarkıyı meÅŸhur eden ve bu sayede meÅŸhur olan Lale Andersen, 17 yaşında evlenip 23 yaşında ayrılan üç çocuklu bir annedir. EvliliÄŸi sona erdikten sonra Anderson, Berlin’de bir kabarede ÅŸarkı söylemeye baÅŸlar ve hayatının aÅŸkını bulur. Âşık olduÄŸu adam Rolf Lieberman yani Paris Operasının müdürüdür ve iki farklı dünyanın ulaşılmaz âşıklarıdır.
Bu arada ÅŸarkı, giderek sevilir ve her akÅŸam radyoda çalmaya baÅŸlar. Saat 21:55’te çalmaya baÅŸlayan ÅŸarkı aynı zamanda savaÅŸlara ara verilmesi gerektiÄŸinin de haberini verir o yıllarda. Zira ÅŸarkı çalmaya baÅŸlayınca Almanya, Rusya, Kuzey Afrika ve Akdeniz’deki tüm cephelerde savaÅŸa ara verilirdi. Böylece savaşın tekrar baÅŸlayıp baÅŸlamayacağına karar verecek ÅŸey, komutanların emri deÄŸil, Lili Marlen’in ÅŸarkısı olurdu.
SavaÅŸ ÅŸarkı uzunluÄŸu süresince durur, ÅŸarkı sona erince tekrar devam ederdi. Böylece umutlar, hayaller ve yitik aÅŸkların sessizliÄŸi kaplardı savaÅŸ meydanını. Hatta Alman cephesine söyle seslenirmiÅŸ baÅŸka ülkenin askerleri” “Hey asker radyonun sesini açsana biraz...” Åžarkı her ne kadar 1942 sonrası Nazi Propagandası olarak kullanılsa da zamanla 42 dile çevrilmiÅŸtir. SoÄŸuk kış gecelerinde siperlerde sevgilisini bekleyen bir adamın yazdığı ÅŸiir yıllar sonra herkesin bir umut bulduÄŸu bir ÅŸarkı olur. Önce Alman askerleri, daha sonra diÄŸer cephedeki askerlerin dilinde dolanır. Ä°talya’da, müttefikler tarafından sözleri deÄŸiÅŸtirilerek D-Day Dodgers ÅŸarkısı yapılır sonra da Ruslar ve Ä°ngilizlerce ÅŸarkının kendi versiyonları ortaya çıkar.
Åžarkı önce askerler üzerinde kötü etki bıraktığı için yani onları savaÅŸ psikolojisinden uzaklaÅŸtırdığı için yasaklanır. Ardından bu yayılım engellenemediÄŸi için ÅŸarkı teÅŸvik edilmek durumunda kalınır. Bu arada Lale Andersen’in hayatı oldukça sıkıntılı bir hal alır. Çünkü ortada ciddi bir sorun vardır ve Lale, Hitlerin genetik teorisine göre aridir. Yani Lale’in sevdiÄŸi adamın Yahudi olması ikisinin aÅŸkı için büyük bir engeldir. AÅŸkların arasına bir taraftan Hitler, bir taraftan da Zürih ve Berlin arasındaki kilometreler girer. Oysa Lale Andersen’in savaÅŸ boyunca en büyük tutkusu sevdiÄŸine kavuÅŸmaktır. Ama sevdiÄŸine kavuÅŸamaması onu hırslandırır ve çeÅŸitli propagandalar yapmasına neden olur. Nazi Almanya’sını eleÅŸtiren mektupları ele geçirilir ve Gestapo tarafından tutuklanır. Toplama kampına gönderileceÄŸi korkusuyla intihar etmek ister, ancak toplum üzerindeki etkisinden ötürü Goebbels kendisini tedavi ettirerek serbest kalmasını saÄŸlar.
SavaÅŸ biter ve yıllar sonra Musevi sevgilisi Rulf Lieberman’la karşılaşır. Rulf ona, ‘’Bak Wilki bizim birbirimizi sevmemiz düne ait, geçmiÅŸ bir aÅŸka olan hatıralar. Onun için bu aÅŸkı canlandırmayı gereksiz buluyorum iki üç yıl sonra piÅŸman olacağımız adımı neden atalım?’’ der ve dostluk teklifiyle bitirir iliÅŸkiyi. Lale ise o hüzünlü ayrılışı ÅŸöyle aktarır: “Vapurdan en son biz indik kocaman bomboÅŸ meydanda durduk. GüneÅŸ batmıştı. Rüzgâr soÄŸuk esiyordu. Paltoma sarıldım. Kırmalı geceliÄŸi sardığım paket elimden düÅŸtü. AkÅŸam rüzgârı Rulf’un sesini titretiyordu arkamdan:
Kaderini bana baÄŸlayacağına Lili Marlen ÅŸarkısına baÄŸla...’’ Kaderini Lili Marlen’e baÄŸlı bir ÅŸekilde yaÅŸayan Lale Andersen, 64 yaşında gözlerini dünyaya kapattı. Ardından bıraktığı ÅŸarkı hala söylenmekte...
Müellif: Muhammed Berdibek / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.