Güncel
Mustafa Kutlu / Bir avuç toprak
Mimarlar, peyzaj ustaları bu korkuyu, bu baskıyı kırmak, insanlara biraz olsun ferahlık vermek için alış-veriş merkezinin üzerini çimenler, çiçekler, bodur ağaçlar ile süslediler. Gören kişi orada bir avuç toprak var sanacak, orayı gerçek bir bahçeymiş diye kabul edecek.
Mustafa Kutlu / Yeni Åžafak
OturduÄŸumuz evin yanındaki büyük ve boÅŸ arsaya devasa bir bina inÅŸa edildi.
Ä°ki yüksek rezidans, otel, alt kat bir alışveriÅŸ merkezi, havuz, süs bitkileri ve her yer beton. Beton zeminde granit kayalar. Her bina insanın üstüne üstüne geliyor. Ä°kisi de birer ejderha.
Mimarlar, peyzaj ustaları bu korkuyu, bu baskıyı kırmak, insanlara biraz olsun ferahlık vermek için alış-veriÅŸ merkezinin üzerini çimenler, çiçekler, bodur aÄŸaçlar ile süslediler. Gören kiÅŸi orada bir avuç toprak var sanacak, orayı gerçek bir bahçeymiÅŸ diye kabul edecek.
Acaba eder mi?
Beton ve çelik karşısında aciz kalan insan kendi yarattığı canavarın ÅŸerrinden kaçmak için her türlü yalana inanmak ihtiyacındadır.
Hani yaşı yetmiÅŸ, iÅŸi bitmiÅŸ adama “Abi ya çok genç gösteriyorsun, en fazla kırk beÅŸ, elli. Bunun sırrı nedir?” diye iltifat etmiÅŸ biri; o da “Söyle söyle yalan ama hoÅŸuma gidiyor” demiÅŸ.
Betona, çeliÄŸe, asfalta, modern yapılara, ÅŸehirlere, yollara böyle bir kamuflaj uygulaması ÅŸudur: Gerçek tek taÅŸ yerine imitasyon. Aldanışın pençesine düÅŸen âdemoÄŸlu bir çiçek, bir kelebek görsün; ayağı topraÄŸa deÄŸsin, bir an için tabiata olan hasreti giderilsin, zavallı kafesinden çıkıp ÅŸöyle bir derin nefes alsın diye.
İnsanın kendi kendine acıması nasıl bir ruh halidir?
Åžöyle: Çırpınış. TuzaÄŸa düÅŸen kuÅŸun kanatlarını kanatıncaya kadar çırpınması, sonra yorgun düÅŸmesi ve ölgün bakışlarla kadere rıza göstermesi gibi.
Ama Karadenizli yine de isyan ediyor.
Sevgili Ömer ErdoÄŸan bizi, Rize’de ÅŸehre tepeden bakan evinde ağırlamıştı.
AÅŸağılarda Karadeniz insanının engel tanımayan enerjisini bizatihi gördüm.
Evlerin, yani 8-10 katlı apartımanlarının çatılarını yapmamışlar. Beton çatıya toprak taşıyıp mısır, fasülye, çiçek, domates falan yetiÅŸtirmiÅŸler. Hatta biri aÄŸaç dahi dikmiÅŸ. AkÅŸama doÄŸru bahçeye çıkıyor, o aÄŸaç altına bir sandalye atıyor, önündeki yeÅŸilliÄŸi seyrediyor. Kara lahanalar onu çocukluÄŸuna, buraların apartıman olmadan önceki tek veya iki katlı, müstakil, bahçeli evlerine götürüyor.
Arı kovanlarına, mısır ekmeğine.
Çatıya kovan da koymuÅŸ, hatta biri ufak bir ahır yaparak ineÄŸi de oraya baÄŸlamış. Anası Fadime Nine Sarıkız’dan ayrılamamış besbelli.
Onlar bu apartıman tepesindeki bahçede kendilerini hâlâ eski günlerde sanıyor. Görenler gülüyormuÅŸ, umurlarında deÄŸil. Gürgen, kayın, kestane, çam, diÅŸbudak, karaaÄŸaç, ormanlarının yerini, apartıman ormanları aldı. Bunalıyorlar.
Bir avuç toprağı onlara çok görmeyin.
Kaddafi bir ara Libya’da kırsal nüfusu ÅŸehirlere çekmek için onlara apartımanlar yaptırıp bedava dağıtmıştı.
Çölden gelen göçebeler keçilerini de beraber getirdiler, ama koca sürünün o apartıman ormanında barınması mümkün deÄŸildi.
Keçiler kesildi, etleri yendi.
Ama hepsi deÄŸil.
Çölün adamı bir yolunu bulmuÅŸ üç-beÅŸ keçi saklamıştı. Çölden getirdiÄŸi kumu, kumda yetiÅŸen çöl bitkilerini balkona yaymış, keçileri balkona baÄŸlamıştı.
Böyledir.
Ä°nsanoÄŸlu’nun kendini doÄŸurup emziren anaç topraktan ayrılması zordur. Resmen gurbete, hatta zindana düÅŸüyorsun.
Bir avuç topraÄŸa hasret yaÅŸayıp gidiyoruz.
Henüz yorum yapılmamış.