Güncel
Havandaki su
Elimizdeki cihazlar, satıcı lisanıyla söylersek multifonksiyonel imkanlarla dolu... Hayatın doğal seyri içinde olmayan kolay kısayollar sunuluyor bize. Hem her gün yenilenerek, mevcudun üstüne yeni yeni imkanlar eklenerek...
Gökhan Özcan / Yeni Åžafak
“Okadar çok ÅŸeyi o kadar telaÅŸla yaşıyoruz ki” dedi yanındakine dönerek, “günün sonunda elimizde sadece sersemletici bir yorgunluk kalıyor!”
Elimizdeki cihazlar, satıcı lisanıyla söylersek multifonksiyonel imkanlarla dolu... Hayatın doÄŸal seyri içinde olmayan kolay kısayollar sunuluyor bize. Hem her gün yenilenerek, mevcudun üstüne yeni yeni imkanlar eklenerek... Evinizden çıkmadan ihtiyaç duyduÄŸunuz, sizin ve sizinle olmasını istediÄŸiniz her ‘ÅŸey’ birkaç dokunuÅŸla emrinize amade hale geliyor. Evinizden derken sanal evinizi kastediyorum. Gözleriniz ve parmaklarınızla baÄŸlı bulunduÄŸunuz bilmemkaç inçlik ekranların dört duvarından. Orada her ÅŸey var; o kadar ki gerçek hayatta onlara ulaÅŸmak için çıkıp insanların arasına karışmanıza gerek bırakmıyor. HoÅŸ, bu pratik kısa yollar gerçek hayatla irtibatınızı epeyce zayıflattığından, son zamanların moda tabiriyle ‘yaÅŸanmışlıklar’ noktasında sizi epeyce yoksul bırakıyor, dolayısıyla yaÅŸamadığınız ÅŸeylerin muhtemel fikir ve duygularıyla hiç buluÅŸamıyorsunuz ama olsun. Birinden diÄŸerine geçerek sonu gelmeyen sanal turlara katılabileceÄŸiniz sayısız teknolojik uygulama elinizin altında nasıl olsa, dolanır durursunuz. Peki, yetiyor mu bu, yetecek mi hep? Elbette yetmiyor, yetmeyecek. Ne kadar çarpıcı, cazibeli, zengin görünüyor olursa olsun sonuçta çok fonksiyonlu bir simülasyonu hayatın yerine koymaya çalışıyoruz. Hayat fonksiyonlardan ibaret deÄŸil, çok daha fazla ÅŸeyle ÅŸekilleniyor ve temeli öngörülebilirliÄŸe dayalı yazılımların hiç eriÅŸemeyeceÄŸi öngörülemez sürprizlerle dolu. Er ya da geç hepimiz, yaÅŸanmış bir ÅŸeyi ayniyle yaÅŸayıp duruyor olmaktan sıkılacağız.
“Deneyimin yıkımı için bir felaketin gerekli olmadığını biliyoruz; büyük bir kentte rutin bir gündelik varoluÅŸ buna yeter de artar bile. Çünkü çaÄŸdaÅŸ insanın ortalama bir günü deneyime çevrilebilecek neredeyse hiçbir ÅŸey içermemektedir artık: Ne eriÅŸemeyeceÄŸi bir mesafeden ona ulaÅŸtırılan haberlerle dolu bir gazeteyi okumak ne de trafik tıkandığında otomobilin direksiyonunda geçirdiÄŸi dakikalar; ne büyük kentlerde toplu taşıma araçlarında yaptığı tatsız yolculuklar ne de aniden ana caddeleri tutan gösteriler. Ne ÅŸehir merkezlerindeki binalar arasından havaya süzülen göz yaÅŸartıcı bomba dumanı ne de süpermarketin masalsı bolluk ülkesine yapılan ziyaret ne de otobüs ya da asansörde tanımadığı insanlarla yaÅŸadığı dilsiz yakınlığın geçmek bilmeyen dakikaları... Modern insan akÅŸam evine -eÄŸlenceli ya da sıkıcı, sıra dışı ya da sıradan, korkunç ya da keyifli- bir sürü olay yaÅŸamış ve tükenmiÅŸ olarak döner ama bu olayların hiçbiri deneyime dönüÅŸmemiÅŸtir” diyor Giorgio Agamben, ‘Çocukluk ve Tarih’ kitabında.
Bir senaryo metninde karakterlerin yaÅŸayacağı her ÅŸeyi birbirine baÄŸlamak, mantıklı bir çevre ve mekan içinde öngörülebilir bir akış oluÅŸturmak zorundasınız. Elinizde birkaç farklı kurgu için en fazla birkaç alternatif plan olabilir. Hayatsa bunu her an sonsuz çeÅŸitlilikle sunuyor bize. Kendimizi yazılım ve kurgulara dayalı bir hayatın içine kilitlediÄŸimizde, o sonsuz ihtimallerden ve beraberlerinde taşıdıkları sonsuz zenginliklerden bihaber halde yaÅŸayıp gidiyoruz. Buna ne kadar yaÅŸamak denirse...
“Gittikçe acayipleÅŸiyoruz!” diye söylendi beyaz saçlı adam, “Üç boyutlu, dört boyutlu, beÅŸ boyutlu filmler izlemeye meraklı tek boyutlu insanlarla doldu dünya”.
Henüz yorum yapılmamış.