Güncel
İmparatorluktan ulus devlete… Devlet-yasa-düzen
Türkiye'nin imparatorluktan ulus devlete geçişi tamamlanmadı hala devam ediyor. Bu süreci sağlam biçimde nihayetlendirmek, beka kaygılarından azade kalmak, gayrı sahih yapıların etkinliklerini bitirmek için İslam üst kimliği etrafında yasa-hukuk-düzen merkezli bir devlet mekanizması geliştirmek gerekir.
Ercan Yıldırım / Açık GörüÅŸ
Devlet Türklerde yasadan, adaletten, düzenden hatta insandan önce gelir. Özellikle Anadolu tecrübesi devleti öne çekerken Osmanlı idaresi devletle düzeni ve yasayı bir arada geliÅŸtirmeyi baÅŸardı. Yalnız Ä°mparatorluk mekanizması nedeniyle deÄŸil aynı zamanda beylikler ve Fetret dönemlerindeki siyasi alanın dağınıklığı, her boy ve klanın bir siyasi birim teÅŸekkül ettirmesi bunun da birlik fikrini yıkması devletleÅŸmeyi akabinde millet bağını güçlendirdi. Beyliklerin Osmanlı Barışı altında birleÅŸtirilmesi, Ä°slam ile millet vasfının ÅŸekillenmesi, üst siyasi aidiyet olarak yine gazanın belirlediÄŸi Türk kimliÄŸinin teÅŸkili klan-boy-soy iddialarının uzunca bir süre, modernizme kadar etkisizleÅŸtirilmesini, örtülmesini saÄŸladı. Belki belirgin klan çıkışları olmasa da 19. asırla beraber siyasal alanın çoÄŸullaÅŸmasıyla klikler, paralel devlet yapıları, ÅŸebekeler devlet mekanizmasını zorlamaya, otoriteyi sarsmaya, milleti-ümmeti ve devleti farklı mecralara çekmeye baÅŸladı.
MeÅŸrutiyet idaresi ve ulus devlet süreciyle her tür ÅŸebeke, etnik-dini mensubiyet odakları, gayrı meÅŸru oluÅŸumlar tutundukları yerde özerkliklerini ilan etmeye baÅŸladı.
Nomokrasi
YeniçeriliÄŸin kaldırılmasından sonra "beka kaygısı"nı varoluÅŸunun normali yapan Türkler, Anadolu'nun Ä°slamlaÅŸması evresindeki gibi devlet varlığını her deÄŸerin üstünde tuttu... hatta Tanzimat'ın gayrımüslimlerle Müslümanları "müsavi" kılmasını devletin dağılmaması adına yutkunarak sineye çekti; "gavura gavur denmeyecek" yargısı bizim büyük çeliÅŸkimizin mottosudur.
BaÅŸta Namık Kemal olmak üzere Ä°slamcı Genç Osmanlılar, Åžeriat'tan yani hukuktan feragat edilmesine sert muhalefet etti. Çünkü Ä°slam "nomokrasi"yi gerektirir yani hukuku devletin önüne yerleÅŸtirir. Tanzimat, MeÅŸrutiyet ve ulusçuluk-ulus devlet ise yasayı-düzeni-adaleti "tanımlanmış beka sendromu"nun arkasına atar.
Bu evrede Ä°slamcılar devleti kurtarmayı yasa ve düzenle bir arada görürken ulusçular gayrı meÅŸruyu, gayrı nizamiyi, asimetrik olanı öne çekti. Sultan Abdülhamit'e karşı her tür ÅŸebekeleÅŸmeyi, gayrı nizami harbi, darbeciliÄŸi kullananlar yöntemlerini ulus devlete de taşıdı; Cumhuriyet idaresiyle beraber nizam-yasa-hukuk sık sık askıya alındı, operasyonlar hep komitacılıkla gerçekleÅŸtirildi. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki asimetrik tasfiyeler ulus devletin normali halini aldı.
Devletsizlik süreci
Devleti öncelemek belki en çok Ä°stiklal Harbi'nde iÅŸe yaradı, devletsizlik tehlikesi savuÅŸturuldu ama yoruma, keyfiliÄŸe, kliklere, seçilmiÅŸ elitlerin yetkeyi istediÄŸi gibi kullanmasına, toplum mühendisliÄŸi yapmasına müsait bir yönetim biçimi ve geleneÄŸi de kaçınılmaz ÅŸekilde oluÅŸtu.
Ulus devlet ile belirginleşse de İmparatorluğun zeval vaktinde kullanılan bir kalıp netleşti: Memleketin asıl sahipleri...
Gerçek devlet, gerçek adalet, gerçek iktidar... Ä°mparatorluk mekanizması omurgasını Åžeriatın oluÅŸturduÄŸu töreyle desteklenmiÅŸ nizama dayandığı için her tür "başı bozuk" harekette, yanlışta, hatada "adalet dairesi"ni yani yasayı iÅŸleterek meseleyi çözüyordu. Modern siyasi yapılanmada düzen dağıldığı, yasa Batı-Ä°slam-töre bölünmesine uÄŸradığı, devlet mekanizması aksadığı için otonom ya da seyyar güç odakları, güçlü ÅŸahıslar, memleketçi-etnik öbeklenmelerin, Ä°ttihatçıların oluÅŸturduÄŸu ÅŸebekelerin inisiyatifleri arttı. Bu evrede bilhassa MeÅŸrutiyet'te, birtakım locaların içinden çıkanların kurduÄŸu, asimetrik operasyon ve darbe yapılanması, hücre örgütlenmesi, ÅŸebeke operasyonculuÄŸu ulus devlete miras olarak kaldığı gibi mekanizmanın "normali" oldu.
Ortada bir yasa, hukuk manzumesi bulunmasına raÄŸmen adalet baÅŸka türlü saÄŸlandı... Ortada bir Parlamento, hükümet yer almasına raÄŸmen iktidar "birileri"nin eliyle iÅŸletildi... Ortada bir bürokrasi bulunmasına raÄŸmen "asıl kadro"lar çalıştı.
Ä°ÅŸleyen bir demokratik cumhuriyet varken bu meÅŸruiyet sahası devlet düzenini tehdit edecek geliÅŸmeler doÄŸurduÄŸundan iÅŸleri "düzeltecek" birileri kendilerine durumdan vazife çıkardı. Zinde güçler darbe gerekçelerini sivil siyasetin bozduÄŸunu tamir etmeye dayandırdı; gayrı nizami eylemler meÅŸruiyetlerini mahkemelerin kararlarındaki hukukiliÄŸin adaleti tesis etmediÄŸi inancından alıyordu. Ülkede çoÄŸunlukla Batının dayattığı düzen, siyasi yapı bir de bunların kötü niyetlerini tamir etmeye çalışanlar bulunuyordu. Bu gerilim Kıbrıs meselesinden terör ve AB sürecine kadar pek çok konuda aynı tezlerle, argümanlarla yürüdü.
Osmanlı düzeni
Devlet teorisinde, pratik devlet modellemelerinde klikler, gruplar, ekipler Avrupa devletlerinde de DoÄŸu sistemlerinde de her zaman oldu, olacaktır. Buradaki mesele mekanizmanın, nizamın uyarı sisteminin zamanında çalışıp kendini korumaya alabilmesinde. Osmanlı, düzeni tesis ettikten sonra en güçlü dönemlerinde bile klanların, soy yapılarının zaman zaman vesayetine girme tehdidiyle karşı karşıya kaldı.
Ä°stanbul'u fethetmek isteyen Fatih'in karşısında büyük bir Türk gaza ailesi olan Çandarlılar duruyordu. Fatih, fetihten sonra Çandarlı hükümranlığını bitirdi; belki de "Ä°mparator" idealini ve gerçek iktidarını bu vesayeti kaldırarak kurdu. Bu tasfiyeden daha önemlisini Fatih bir "kanunname" hazırlayarak gerçekleÅŸtirdi. Fatih Kanunnamesi ona gerçek iktidarını, gücünü asıl önemlisi Osmanlı'nın millet bağını ve devlet bütünlüÄŸünü teÅŸkil ettirmesini saÄŸlamıştır. Sultan Süleyman da fetihlerinden çok yasasıyla öne çıktığı için Kanuni diye anılır.
Türkiye'nin beka korkusuna girmesi, düzenin defacto bozulması, toprak kayıpları, klanların, grupların, ÅŸebekelerin, dış müdahalelerin ve gayrı nizami yönelimlerin artması özellikle Yunan isyanı ve YeniçeriliÄŸin kaldırıldığı evrede gerçekleÅŸmiÅŸtir. Devletin yasayı, düzeni kaybettiÄŸi, güç odaklarının ortaya çıktığı dönemde Halet Efendi ile Tepedelenli Ali PaÅŸa'nın mücadelesi yalnız Yunan ayrılığını deÄŸil, Ä°mparatorluÄŸun ittifaklarla ayakta kalma çabasını belirginleÅŸtirdi.
Önce Kavalalı Mehmet Ali PaÅŸa'dan yardım istenmesi, onun özerk alanını bu sayede artırma giriÅŸimi, Kavalalı'ya karşı Rus desteÄŸi, Ruslara ve diÄŸer Avrupa ülkelerine karşı Ä°ngiliz, Fransız, Alman yardımları artık düzenin iÅŸlevini bütünüyle bitirmesine, mekanizmanın iÅŸleyiÅŸinin "inisiyatif"lere kalmasına neden oldu. Buna elbette Avrupa ülkelerinin "PaÅŸalar" eliyle müdahilliÄŸini de eklemek gerekir. Bu inisiyatiflerden, özerk gruplardan Abdülhamit'in indirilmesi, Bab-ı Ali Baskını, Birinci Cihan Harbi ve Ä°mparatorluÄŸun sona ermesi çıktı.
Osmanlı'nın son döneminde düzenin ortadan kalkmasıyla Ä°ttihatçılar, dış angajmanlarının yüksekliÄŸine baÄŸlı alarak Ä°mparatorluk sisteminin dünya siyasetinde tükendiÄŸini anlamışlar, ulus devlet mantığını da çözmüÅŸlerdi. Unsurların, özellikle Müslümanların ayrılmasıyla Türk kimliÄŸi etrafında bir "Ä°slam milleti" inÅŸasına giriÅŸtiler. Bunu Abdülhamit de planlıyordu.
Ä°slam milleti enikonu "küçük Ä°mparatorluk" manasına geliyordu; Ä°ttihatçılar da Arapları bu millet bağının arasında görmek istiyordu fakat Arap idarecileri destekleyen bilhassa Ingilizler buna rıza göstermedi. Abdülhamit MeÅŸrutiyet idaresinin devlet savaÅŸ sırasındayken zaaflar ürettiÄŸinin farkındaydı. Abdülhamit'i devirenler de Ä°slam milleti etrafında bir ulus devlet ÅŸekillendirmek istedi fakat dağılmanın ve yenilgilerin buhranıyla hıncı düÅŸmanlığa evrilterek dar kadrolaÅŸmayı siyasal alana taşıyarak gösterdi.
19. yüzyıl siyasi yapısı ve Abdülhamit sonrası gelenek adeta ulus devletin genetiÄŸini belirleyerek gayrı nizami, ekipçi, gayrı meÅŸruyu öne çeken bir iÅŸleyiÅŸ getirdi; bunda modernleÅŸme sürecinin ve metodolojisinin payı da büyüktü. Milleti modernleÅŸtirmek, Batı kültürüne adapte etmek için dar kadroculuk, dikte ve yeni kurumlar gerekiyordu. Fakat Kemalizmin ulusçuluÄŸu, eski düzeni yıkmak için her tür gayrı nizami, gayrı sahih, cebri ve asimetrik yaklaşım; sonraki dönemin paralel devlet, mafya, çete, ÅŸebeke, cunta yapılanmaları Türkiye'nin kodlarına yerleÅŸti.
Yeni bir düzen
Temelde Türkiye'nin bilhassa 1924 sonrasındaki devlet mekanizması iktisattan kültüre kadar tekelleÅŸmeye, ÅŸebekeleÅŸmeye açık biçimde geliÅŸtirildi. Haliyle Kemalist cumhuriyet, Ä°mparatorluk'tan tevarüs eden millet bağını, aidiyet iliÅŸkilerini, beka sorununu çözümleyemediÄŸi gibi daha da girift hale getirdi. Konjonktürel tehdit algıları, öteki tanımlamaları, belirgin bir yasa ve düzen tesis edilememesi zaman zaman darbelere, müdahalelere, paralel yapılara, gayrı sahih gruplara yol verdi. Bu da belki Osmanlı döneminde Fetret ile belirginleÅŸen, klan, soy yapılarının bir ÅŸekilde millet bağını-bütünlüÄŸünü her an tehdit edebilecek boyuta ulaÅŸabileceÄŸi hakikatini açık etti.
Millet bağını zedelemeden devlet mekanizmasını iÅŸletmenin yegane yolu yasa, hukuk ve düzeni vazgeçilmez, ertelenmez, taviz verilmez ÅŸekilde hakim kılmaktan geçer.
Ä°slam üst kimliÄŸi
Türkiye'nin belli baÅŸlı meselelerinden, açmazlarından biri üst kimlik belirlemesidir.
Üst kimlik her tür etnik, mezhep, dini grup, bölgecilik aidiyetlerinin ötesinde kurucu ve yaÅŸatıcı temeli oluÅŸturur. Osmanlı'da düzeni tesis eden, meseleleri kökünden erken vakitte çözen, millet bağını kuran, meÅŸruiyet sorunu doÄŸurmayan mensubiyet bağı, üst kimlik Ä°slam idi.
Türkiye, Ä°mparatorluk misyonunu ulus devlet düzeneÄŸiyle sürdürmek mecburiyetinde kaldı.
Türkiye'nin Ä°mparatorluktan ulus devlete geçiÅŸi tamamlanmadı hala devam ediyor. Bu süreci saÄŸlam biçimde nihayetlendirmek, beka kaygılarından azade kalmak, gayrı sahih yapıların etkinliklerini bitirmek için Ä°slam üst kimliÄŸi etrafında yasa-hukuk-düzen merkezli bir devlet mekanizması geliÅŸtirmek gerekir.
Henüz yorum yapılmamış.