Sosyal Medya

Güncel

Ayşe Böhürler / Düşüncenin kaleleri

Son günlerde her konuya ‘ne işe yarıyor’ diye bakıyorum. Bunu basit bir ‘niye’ sorusu önceliyor. Torunlarla vakit geçirirken onlardan bu soruyu çok sık duymamın da bunda etkisi olabilir. Onların ‘niye’leri bitmiyor, ben de ‘sahiden niye’ deyiveriyorum.



AyÅŸe Böhürler / Yeni Åžafak

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbette konu; toplumun ayrışmasına, oradan da akademik eserlerde ki atıflara geldi. Akademisyenlerin bazen duygularını, bazen nefretlerini, bazen tecrübelerini nasıl bilimsel makalelerin arasına sıkıştırdıklarını konuÅŸuyorduk. Özetle “özgür düÅŸüncenin kalesi” kabul edilen akademiyi konuÅŸuyorduk…

Sohbetin ilerleyen dakikalarında fark ettik ki, bu ayrışmalar siyasi görüÅŸ ya da fikirlerle sınırlı deÄŸil. Mahalle, cinsiyet, inançlar… KesiÅŸen kümeler de var, iç içe kümeler de…

Bu ara fazla sayıda akademik makaleye bakıyorum. Bu baÄŸnazlığın dışında kalan çok iyi akademisyenlerimiz olduÄŸunu da görüyorum. Onları bu bahsin dışında tutuyorum.

Bir bilimsel makalede atıflara ya da kaynak kiÅŸilere iliÅŸkin tespit ettiÄŸimiz ayrımlar ÅŸöyle:

-Erkek akademisyenler içinde kadın akademisyenlere atıf yapanların sayısı çok az.

-Kadın akademisyenler de kadınlara az atıf yapıyor -kendi muhitlerindekiler hariç-.

-EÄŸer yazar feminist ise feministlere, artı olarak da sol çevrelere atıf yapıyor.

Kadın konusunda yazanlar farklı kesimdense, sol görüÅŸleri benimsemiyorsa zaten feminist sayılmıyor. Ancak duruma göre itibar görüyor: bunun için Müslüman mahalleye, Ä°slam’a laf çakması, eleÅŸtirmesi ve de en önemlisi iÅŸe yarar, kullanışlı olması gerekiyor.

Konu yerel deÄŸil küresel de aynı zamanda. Akademide, edebiyatta, gazetecilikte ciddi seçicilikler söz konusu. “Özgür ve nesnel” ÅŸekillendiÄŸi iddia edilen tarihin ya da bugünün karartılması veya aydınlatılması daha çok Avrupa, ABD merkezli, elitist, seçici kurulların tercihlerine göre ÅŸekilleniyor.

Bilim dünyasının hali böyleyken, halk arasındaki kutuplaÅŸma söylemi çok havada kalıyor. Önce bilimsel çevrelerde, sanat ve medya çevrelerindeki elitler kendi aralarındaki kutuplaÅŸmaları aÅŸmayı denemeli: Bir baÅŸka akademisyenin makalesine itibar ederek, birbirini okuyarak, dinleyerek, birbirinden haberdar olarak… DoÄŸrusu arkadaşıma hak vermeden edemedim. Çok okumuÅŸ kutuplaşınca az okumuÅŸa da baÅŸka yol kalmıyor.

NEDEN MÜSLÜMANLAR HEP OLAY YERÄ°NDE

Bir de tercüme akıllar var ki, o da ayrı bir konu… Süreç öncelikle neyin çevrileceÄŸi, neyin çevrilmeyeceÄŸiyle baÅŸlıyor. Mesela, Türkiye’de ‘yeni Ä°slamcılık’ tartışmalarında 1979 Ä°ran devriminden sonra çevrilen Olivier Roy, Gilles Kepel’in kitapları referans alınırdı. Bugün de ‘Ä°slamcılık bitti’ tartışmalarında aynı kiÅŸiler kaynak gösteriliyor. Bugünün Ä°slamofobi konusunda bir örnek vermek istiyorum: Önemli bir kaynak eser olarak ismine rastladığım ama Türkçe çevirisini bulamadığım L’Islam imaginaire: la construction médiatique de l’islamophobie en France, 1975-2005 (Hayalî Ä°slâm: 1975-2005 yılları arasında Fransa’da Ä°slamofobinin medyatik inÅŸası) kitabı. Thomas Deltombe bu kitabında “Neden Müslümanlar hep olay yerinde” sorusunu soruyor. OlaÄŸan Müslüman ÅŸüpheliler medyada inÅŸa ediliyor, sonra da iÅŸte buradalar diyerek gözlerine fener tutuluyor… Siyaset ve Ä°slam kelimelerinin nasıl buluÅŸturulduÄŸunu anlatan bu kitabın çevirisini bekliyorum.

DÄ°N VE DEVLET

Son günlerde her konuya ‘ne iÅŸe yarıyor’ diye bakıyorum. Bunu basit bir ‘niye’ sorusu önceliyor. Torunlarla vakit geçirirken onlardan bu soruyu çok sık duymamın da bunda etkisi olabilir. Onların ‘niye’leri bitmiyor, ben de ‘sahiden niye’ deyiveriyorum.

Ayasofya imamının duası da bunlardan birisi. Dua deyip geçemeyiz elbette. Bu ülkede yaşıyor, devletimizi bu coÄŸrafyada yaÅŸayakalmanın tek yolu olarak görüyorsak bu ülkenin kurucusuna böyle dua edilmez. Dönemi eleÅŸtirmek, politikalarını tartışmak ayrı bir konu. Ama hepimiz biliyoruz ki yenilmiÅŸ bir imparatorluktan, iÅŸgal edilmiÅŸ bir payitaht ve coÄŸrafyadan bir ulus devlet çıkarıp bugüne ulaÅŸtıran her kim olursa olsun onu duanın da ötesinde minnetle anarız. Ülke ve devlet olmadan ‘din’ davası güdülmeyeceÄŸini yaÅŸadığımız coÄŸrafya bize gösteriyor.

Ayrıştırmadan herkesi kucaklayan bir söylemi öncelikle Diyanet ve görevlilerinin içselleÅŸtirmesi gerektiÄŸine inanıyorum. Geçen haftalarda yaÅŸanan iki olayda, iki din görevlisinin söylemi ‘kimin iÅŸine yaradı, ne iÅŸe yaradı’ bilmiyorum ama mütedeyyin bir muhafazakâr olarak benim gibi birçok insanı üzdüÄŸünü söyleyebilirim. Dini konumlar topluma bir örneklik teÅŸkil ediyorsa, onların iÅŸi onu bunu taÅŸlamak, ayrıştırmak olmamalı.

VATAN KAVRAMI

Dün televizyonda Bedri Baykam ve Mete Yarar’ın ‘vatan’ tartışmasını izlerken aklıma geldi.

Vatan kavramını Osmanlı’da ilk kullanan kiÅŸi Tunuslu Hayreddin PaÅŸa imiÅŸ. Hayreddin PaÅŸa’nın “En Emin Yol” isimli kitabının çevirisini Cemil Meriç’in isteÄŸi üzerine Alev Alatlı yapmış. Bu kavramı ilk tartışan kiÅŸi olmasının ötesinde Tunuslu Hayreddin PaÅŸa’yı Ä°slam dünyasında ayakta kalmanın yolları üzerine kafa yoran bir aydın olarak okumakta fayda var…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.