Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Mustafa Kutlu / Nitelik ile nicelik

Tekâsür, yani dünya hırsı, mal-evlat çokluğuyla övünme sevdası, nefsin bu kabil güç (“Güç”ten murat para, silah, teknoloji, bilim vb. olabilir) temerküzüne meyli insanoğlunu terketmez, ta kabre girinceye kadar devam edebilir.



Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

Elmalılı M. Hamdi Yazır “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirinde Tekâsür sûresini yorumlarkan ilk âyetin mealini şöyle veriyor: “Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı”.

Eğlence demek olan “levh”in aslı gaflet olduğundan “ilha” eğlenmek, boş bir şey ile aldatarak, meşgul ederek oyalamak, işinden alıkoymaktır. İşten kasıt zikir, marifet (bilgi), tefekkür, şükür, taat ve ibadet, hayra hizmet vb. gibi eylemlerdir.

Tekâsür: Çokluk kuruntusu, gururu, iddiası demektir ki, “kesret”ten gelir.

Biz çoğuz, hayır biz daha çoğuz diye birbirleriyle çokluk yarışı, çokluk gösterisi etmek, öğünmek insanoğlunun kapılıp aldandığı bir gurur halidir.

Tekâsür ahırette işe yaramayacak, tartıda ağır basmayacak şeylerin çokluğu ile övünmektir ki, niceliğe delâlet eder. Dünya malı, dünya sevgisi, güç temerküzü vb. diyebiliriz. Bu husus Hadid sûresinde şöyle dile getiriliyor “Muhakkak dünya hayatı bir oyun, eğlence, sûr, kendi aramızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır” (Hadid 57/20). Rivayete göre Abd-i Menaf oğulları ile Sehm oğulları hangimiz daha çoğuz diye övünmüş, yarışmışlardı. Hatta işi daha ileri götürenler oldu. Harisoğulları ile Harsoğulları karşılıklı olarak biz sizden daha çoğuz diye övünmüş, yarışmayı kabirlere giderek onları saymaya kadar vardırmıştı. Ancak müfessirlerin ekserisi “çokluk”tan murat “mal çokluğu” derler.

Dinde çokluk ile övünme ilim, taat, ahlâk, hayra hizmet alanlarında caizdir. “Hayırda yarışınız” (Bakara 2/148; Maide 5/48) âyetleri bunu gösterir. Ancak burada dahi kibir ve gurura kapılmak yasaklanmıştır. “Allah’ın size verdikleri ile şımarmayın” (Hadid 57/23), “Allah kibirli, böbürlenen insanları sevmez” (Nisa 4/36).

Şimdi meselenin özü nedir diyebiliriz.

Şudur: Hayır ve güzel amellerin güzelliği ve tartıda ağır gelmesi sayılarındaki çokluktan değil, daha çok niteliklerindeki samimiyet ve ihsan iledir.

Tekâsür, yani dünya hırsı, mal-evlat çokluğuyla övünme sevdası, nefsin bu kabil güç (“Güç”ten murat para, silah, teknoloji, bilim vb. olabilir) temerküzüne meyli insanoğlunu terketmez, ta kabre girinceye kadar devam edebilir.

Mustafa Özel, Roman Diliyle İş Hayatı (Küre Yay. Kasım 2019) adlı eserinin giriş kısmında “Bir MÜSİAD Danışmanının Nafile Romanı” başlıklı bölümünü kendi tecrübesine ayırmış.

İnanan insanımızın son çeyrek asırda üretim, finans, sermaye, mal, para, ahlâk, fıkıh vb. girdabında nasıl çırpındığını hikâye ediyor.

Bu bir muhasebedir.

Siyasilere, akademisyenlere, iktisatçılara, edebiyatçılara, iş çevrelerine hasılı düşünce ve kalp sahibi her ferde tavsiye ediyorum. Okuyun ve kendi muhasebenizi yapın. Kendiyle hesaplaşmayanın başkasından hesap sorması abestir.

Mustafa’nın bütün çabası günümüzde tüm dünyayı hegemonyasına almış olan kapitalizmin zulmünden nasıl kurtulabiliriz acaba diye imal-i fikr etmektir.

Bu muhasebe beni eski günlere götürdü ve Özel’in çeyrek asır önce (1995) yayımlanmış olan Niteliğin Egemenliği (İklim Yay.) adlı kitabını karıştırmaya başladım.

Kırk yaşındaki Mustafa Özel şöyle diyor:

“Kapitalist sistemin uzunca bir zamandan beri hayatımızı çepeçevre kuşattığını bütün aklıbaşında insanlar görüyor ve sistemin baskısından kurtulmanın yolları üzerinde kafa yoruyorlar. Meşruiyet dairesinde kendi sistemimizi kurmaya çabalıyorlar”.

Bu satırları okurken acı acı gülümsedim. Kim bunlar? Bugün neredeler?

“Kapitalist kendini sonsuz sermaye birikimine vakfetmiş bir insandır. İşletmesi insan için varolacağına, insan işletmesi için var olmaktadır.”

Elbette; ham madde kaynakları kadar “insan kaynakları” da önemli. O (yani insan) da bir “mal”dır, günümüzde.

Günümüzün dünyasında kapitalizmin kanunları geçerlidir. İktisattan siyasete, eğitimden sanata, hukuktan spora, yeme-içmeden giyim-kuşama kadar tek tip hayat tarzı bu kanunlara tabidir. Bu kanunların gölgesinde ne aileyi, ne çocuğu, ne evliliği, ne ahlâkı, ne de bize ait bir değeri, bir teklifi tartışabiliriz.

Zemin sermaye (küresel)-sanayi-endüstri-teknoloji çizgisindedir. Tek yol, tek kulvar budur. Paradigmayı değiştirmek (zihnen-ilmen-fikren-fiilen) başka bir zemin üzerinde imal-i fikr etmek zorundayız. Bu meseleyi “Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş” ve “Akıntıya Karşı” adlı kitaplarımda dile getirmeye çalıştım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.