Sosyal Medya

Abdülaziz Tantik: İslam; Ruh ve bedenin tamlığı olan insana tekabül eder…

İslam, tamlığın idrakidir. Bu tamlığın idrakini ortadan kaldıracak her yaklaşım, İslam’dan uzaklaşmaya neden olacaktır.



Ä°slam, salt bir beden veya salt bir ruh olarak betimlenemez. Her iki tanımda da eksiklikler vardır. Salt ruh, kendi içinde bir bedene ihtiyaç hisseder. Bu sefer sürekli yeni bedenler arayışı zorunlu olur ki bu da her zemin ve zamanda yeni bir bedenin ihdas edilmesini mecburi kılarak ruhtan çok bedenler tartışması yaÅŸatır. Salt bir beden olarak betimlenirse Ä°slam, bu sefer sürekli bu bedeni diri ve canlı tutacak bir ruha ihtiyaç var olacaktır. Ruhu olmayan beden ise sürekli bir çürüme karşısında kalır. Bu yüzden her seferinde hem bedenin çürümesi karşısında kalınan acziyet ve hem onu diri tutacak bir ruha olan gereksinim, süreklileÅŸen bir sorunlar yumağına neden olur.

Ä°slam, kendi bütünlüÄŸü içinde anlamlı bir tamlığa sahiptir. Bu ilk peygamberden son peygambere kadar devam ede gelen bir tarihsel sürekliliÄŸe sahiptir. Aliya Ä°zzetbegoviç’in dediÄŸi gibi; Batı, Bedene tekabül eder, DoÄŸu ise ruha tekabül eder, Ä°slam ise Ä°nsana tekabül eder. Ä°ÅŸte bu yaklaşım, bize Ä°slam ile nasıl bir baÄŸ kurmamız gerektiÄŸinin yöntemini iÅŸaret eder. DoÄŸu ve Batı yaklaşımını gösteren yaklaşımları bugünde gözlemlememiz mümkündür. Müslümanların bir kısmı, bedene önem vererek, eski bedenin yetmediÄŸini ve yeni bir bedene ihtiyaç olduÄŸunu dile getirerek, mevcut sorunların aşılmasında yeni bir bedene olan ihtiyacı dile getirir. Ä°slam düÅŸüncesinde modernist yaklaşımın özü bu biçimde ÅŸekillenmiÅŸtir denebilir. Tarihsellik vurgusu üzerinden bedenin çürüdüÄŸünü ve bunun yerine modern bir bedenin ihdas edilmesi gerektiÄŸini. Ä°slam’ın ruh ve anlam olarak varlığını kabul ederek, ama somutlaÅŸacak bir bedenin kendi tarihsel koÅŸulları tarafından yeniden inÅŸa edilmesi gerektiÄŸine vurgu yaparak yorumlarını buna bina ediyorlar. Farklı bir tutum olarak ise mistik algıların beslediÄŸi sufi hareketlerin bir kısmının da sadece ruha olan ihtiyacı dikkate alarak bedenin gereksizliÄŸine olan inançları üzerinden salt dünyayı geride bırakan bir yaklaşım içinde ruhu önceleyerek dinle bağını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Her iki yaklaşımın bugün açısından bakıldığında kendi içinde sorunsal alanlar oluÅŸturduÄŸunu söylememiz gerekmektedir. Ä°kinci yaklaşım; yani ruhu önceleyenler, bugünden kopuk ve bugünün sorunlarına dair bir yaklaşım geliÅŸtirmedikleri gibi akıntıya kapılıp sürüklenmekten de uzak duramıyorlar. Yani mevcut güncel akış içindeki yerini alırlar. Ä°tirazlarına raÄŸmen, ruhu muhafaza konusunda ciddi sorunlar yaÅŸadıkları açıktır. Yeni bir beden oluÅŸturma arzusunu izhar edenlerin ise ruhun gereÄŸini yapma yerine ruhu yeniden biçimlendirmeyi de içeren bir yaklaşım ile dinin doÄŸasına dair bir sorunsal alan oluÅŸturmada baÅŸarılı olduklarını söylemeliyiz. Ruh ve beden ayrımını kabul ettiÄŸiniz andan itibaren bir yabancılaÅŸma ve dolayısıyla bir sorunlar yumağı ile karşı karşıya kalırsınız. Olanda bu…

Din, ilahi emir gereÄŸi, her zaman insanların içinden ‘seçilmiÅŸ bir insan’ eliyle insana takdim edilmiÅŸtir. Din, gönderilen bilgisi ile ruhu temsil ederken, aynı zamanda bu bilgide bedene tekabül eden hükümlere de yer verdiÄŸini okuyan herkes bilir. Fakat gönderilen bilginin açıklamasını ve örnekliÄŸini de ‘seçilmiÅŸ insan’ olan Elçiye vererek bedeni de açık bir ÅŸekilde ihdas etmiÅŸtir. Yani salt bilginin gönderilmesi ile yetinilmemiÅŸ, yanlış anlamalara mahal vermemek ve sorulan sorulara cevap üretilsin diye ‘Elçi’ onu kendi ÅŸahsında temsil ederek örnek/ÅŸahitliÄŸini de yapmıştır. Yani Hazreti AiÅŸe Annemizin iÅŸaret ederek dediÄŸi gibi: O (Muhammed sav) Yürüyen bir Kurandır. Ä°slam’ı bu kadar veciz ifade edecek baÅŸka bir örneÄŸe rastlamak mümkün deÄŸildir. Yani vahy/gönderilen bilgi ruhu ve Elçi’nin tanıklığı ise bedeni ihdas etmiÅŸtir. Ancak bu beden ilahi rızaya ve izne tabi olarak varlık kazanmıştır. Bu yüzden ruh ve beden diye bir ayrım yerine din/Ä°slam demenin daha doÄŸru olacağını söylemeliyiz. Ä°slam, bu çerçeve içinde artık zihni ayrımlara yer bırakmayacak kadar bir tamlığa sahiptir. Zaten, ilkeler ve uygulamaları somut, açık ve anlaşılır bir ÅŸekilde insanların gözleri önünde yaÅŸana gelmiÅŸtir. Bu yüzden, zorlama yorumlamalar, sadece yorumlayıcının farklı bir beklentisi ve bakışının tezahürü olarak betimlenir. Bu durumun din ile ve dinin doÄŸru anlaşılması ile bir iliÅŸkisinin olmadığını açık bir ÅŸekilde söylemeliyiz.

Nübüvvet, her zaman dinin anlamının bedene dönüÅŸmesinin kaynağı mesabesinde iÅŸlev görmüÅŸtür. Çünkü salt kendi başına herhangi bir ilke eÄŸer somut bir göstereni/göstergesi yoksa yoruma açık ve birden fazla yaklaşımı içermek durumunda kalacaktır. Bu da kendi içinde bir çatışmayı barındırır. Tarihsel seyir bize zaten bunu göstermektedir. Ancak Ä°slam söz konusu olduÄŸunda ana gövdenin bütün bu çatışmalardan beri olduÄŸunu ve kendini uzak tuttuÄŸunu söylemekten imtina etmeyeceÄŸiz. Açık göstergeler, salt sınırlı ve uç örnekler üzerinden bu gerçeÄŸi dışlayamaz. Ya yeni bir peygamber gelir ve ilkeyi ilahi rızaya matuf bir ÅŸekilde yeniden düzenler, ya da yeni bir peygamber yoksa ilkenin kendisine gönderilmiÅŸ peygamberinin uygulamalarının baÄŸlayıcılığını kabullenmek bizzat dinin doÄŸasına matuf bir iman mefkûresi olduÄŸunu bilerek davranmalıyız. Siyasal tarihin saÄŸladığı bazı açık noktalar veya çatışma zeminleri üzerinden oluÅŸmuÅŸ yanlışlara gönderme yaparak ilkeyi revize etme ve yeniden yorumlayarak onu kendi baÄŸlamının dışında bir konumlandırma çabası, dinde reform arayışlarının cazibesi olarak tarihe kayıt düÅŸürecektir. Çünkü içtihat dinde yeni bir reform deÄŸil, güncel durumla karşı karşıya kalındığında ortaya çıkan pürüzlerin çözümüne dair bir duruÅŸu ihtiva eder. Ä°çtihat bir emri veya yasağı ortadan kaldıramaz. Geçici durumlar asli durumu içermez ve onu yerinden etmez, etmemiÅŸtir de tarih boyunca…

Meselenin özü ÅŸu; modern düÅŸüncenin kalıplarına yenik düÅŸmüÅŸ bir zihin, kendi meÅŸruiyetini saÄŸlama adına dinin yeniden yorumlanması gerektiÄŸini ifade etmektedir. Bu ifadeye baÅŸlarken, yeni durumun önemini vurgulamakta ve bugünün insanlarının dinden uzaklaÅŸtığını, bu yüzden insanlara bu dini yakınlaÅŸtırmak için onların durumlarını gözeten bir yaklaşımı öne çıkarmamız gerektiÄŸine vurgu yapılır. Burada dinin araçsallaÅŸtırılarak insanın amaçsallaÅŸtırıldığı unutulmamalıdır. Ä°nsanın amaçsal hale gelmesi de modern epistemenin temeli ve bakışı olduÄŸunu unutturmaya çalıştıklarına da ÅŸahidiz. Ayrıca insan, ilk insandan bu güne kadar insan olarak taşıdığı hasletler hep aynı kalmıştır. Duygusal tepkileri ve yaÅŸama karşı tepkileri hep aynı olmuÅŸtur. Korkuları, sevinçleri, tepkileri, öfkeleri, hüzünleri, acıları hep aynı kalmıştır. Din, insana hitap etmektedir. Ve din, insanın kendi bütünlüÄŸüne dair bir bakışı, usulü ve insan olmanın yöntemini içermektedir. Bu yüzden dinden bağımsız inÅŸa edilmiÅŸ bir insanın dini araçsallaÅŸtırarak karşılık bulması imkânsızdır.

TarihselciliÄŸin, modernliÄŸin ilerlemeci mantığının temel bir kabul gibi önerilerini dikkate alarak metni/vahyi yorumlama çabası, modern bilginin oluÅŸturduÄŸu disiplinler üzerinden din ve dini düÅŸünceye yönelik itirazlarının sonucu dini araçsallaÅŸtırarak onu sürekli yeni bir bedene irca eden yaklaşımlarını da bu çerçeve içinde yorumlamalıyız. Ä°lerlemeci mantık, sürekli daha iyiye doÄŸru bir gidiÅŸi ilke olarak kabullendiÄŸi için yeni durumu verili ve doÄŸru olarak kabul etmektedir. Tarihselcilerimiz de bunu olduÄŸu kabul ederek dinin bugün yeniden reforme edilmesi ve tarihte aldığı biçimi/formu deÄŸiÅŸtirmemiz gerektiÄŸini, çünkü insanların çok geliÅŸtiÄŸini, fikirlerinin, algılarının, bilgilerinin yenilendiÄŸini dile getirmektedirler. Bu yüzden de cesur bir adım olarak Kuran’ın eskatolojiye dair yaklaşımını, doÄŸaya dair yaklaşımını tarihsel görerek bazı temel ilkelerini dikkate alarak yeniden yorumlanması gerektiÄŸini dile getirmektedirler. Bu ilkelerin de mevcut kültürün ve bilginin ağırlığı altında yeniden yorumlanmasının da kaçınılmaz olacağı bedihidir. Ä°ÅŸte bu zihin süreç içinde sekülerliÄŸi makul ve normal bir durum olarak algılamakta bir beis görmemektedir. Hatta daha çarpıcı olsun diye; vahiy, zaten insanın kemale ermesini saÄŸlamaya matuf ve aklını kullanma becerisini artırmaya dair olduÄŸu tezini ileri sürerek akıl çağında artık insanın kendi inisiyatifini ele alması gerektiÄŸi dolaysız ve dolayımlı bir ÅŸekilde dile getirilmektedir. Aklın kendisinin bir deÄŸer oluÅŸuna gönderme yaparak tarihte meydana gelen akıl vahiy çatışmasına gönderme yaparak vahyin anlaşılamadığı yerde aklı hakem tayin etmenin gerekliliÄŸine vurgu yaparak kendilerine bir meÅŸruiyet arayışı içinde olmaları da ayrı bir konumu ihtiva etmektedir. Din ile çarpık bir iliÅŸki kuran her zihnin, attığı her adımda bir çeliÅŸik durum yarattığını fark etmemesi normaldir. Ama bu dışarıdan çok rahat bir ÅŸekilde görülebilmektedir. Herhangi bir delile karşı çıkarken veya delili savunurken sürekli yeni bakışlar üzerinden meseleyi ele alarak tutarlı bir yönteme sahip olmadıkları da görülmektedir.

Ä°slam’ın kendine has bir bedeni vardır. Bu seçilmiÅŸ elçinin bizzat uygulamaları ve ahlakını içinde taşıyan bir bedendir. Sünnet, bu bedenin ilahi rıza ile ve ilahi izin ile oluÅŸtuÄŸu zemindir. Yeni bir beden ihdası arayışları seçilmiÅŸ elçi yerine kendi elçiliÄŸini dikte etmeyi arzulayan bir iç isteÄŸin/niyetin varlığını deÅŸifre eder. Ayrıca vahyin bir dünya görüÅŸüne dönüÅŸmesinin temel kodları sünnet tarafından ortaya konulmuÅŸ ve uygulamada gözler önüne serilmiÅŸtir. Bugün bir baÅŸka dünya görüÅŸü üzerinden ihdas edilmiÅŸ yeni bir bedene dinin ruhunu giydirme, en yalın biçimi ile o ruhu hapsetme ve onu tesirsiz kılmadır. Bedeni olmayan ruhun yaÅŸamda bir karşılığının olmayacağı da bedihi hakikatlerdendir. Bu yüzden din ile aÅŸkın bir kaynaÄŸa dayalı olduÄŸu hakikatini unutmadan baÄŸ kurmalıyız. Bu aÅŸkın hakikatin bizzat kendisi eÄŸer dinin yeniden düzenlenmesini istediÄŸi bir elçi göndermesi söz konusu deÄŸilse, o din kabul edilir ve onun emir ve nehiylerine tabi olunur. Ya da kendi dininizi ihdas eder ve ona göre yaÅŸarsınız, aÅŸkınlığın adaletine tevdi olursunuz. Din, yorumlanmaya gelmez. Uygulamadaki ufak tefek dokunuÅŸlar, bedenin ve ruhun deÄŸiÅŸimini içermeyen yeni duruma adaptasyonunu içerir. Bu adaptasyon o günceli içine alarak onu deÄŸiÅŸime uÄŸratmaya matuf bir tutumu ifade eder. Yoksa kendisini çağın ve günün olgusuna teslim ederek çaÄŸ kültürü ve bilgisi tarafından yeniden biçimlendirilmesine matuf bir arayışı kabullenmek deÄŸildir.

Ä°slam’ın tamlığını idrak etmek yerine, onu parçalara ayırarak yorumlamaya çalışmak, mevcut epistemenin baskın karakterine yenik düÅŸmeyi de ilzam eder. Bu yüzden Ä°slam, bir tamlığı iÅŸaret eder. O parçalanarak yeniden toparlayarak yorumlanamaz, bunu yapan kiÅŸi, kendi öznel yaklaşımını öne çıkartacağı için din ve dinin yorumu kabul edilemez olandır. Bu temel gerçeÄŸi dikkate alarak din üzerine konuÅŸmalıyız...

Ä°slam, tamlığın idrakidir. Bu tamlığın idrakini ortadan kaldıracak her yaklaşım, Ä°slam’dan uzaklaÅŸmaya neden olacaktır. Akıl, kendi adına bile bir deÄŸer ortaya koyamazken, dinin yeniden yorumlanmasında aktif bir ÅŸekilde yer alması dinin çarpıtılmasından baÅŸka bir seçenek bırakmayacaktır. Akıl, ancak içeriÄŸi üzerinden bir yargı ortaya koyabilirken, onu deÄŸerin, erdemin, iyinin ve hakikatin kendisini açıklayan bir ÅŸey olarak tasarımlamak tam olarak akla zulmetmektir. Bir müslüman için akıl, içeriÄŸi Ä°slam tarafından doldurulduÄŸunda iÅŸlevsellik kazanacaktır. Bu temel gerçeÄŸi zihnimize kazıyalım…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.