Güncel
Taksim’i kime veriyoruz, kimden kurtardık?
Soru şu: Taksim’e bir cami lazım mıydı? Cevapsa şu: Evet, lazımdı. Boydan boya İstiklal Caddesi’ni ve meydanı hesaba kattığımızda Taksim’de güzelim Ağa Camii ve birkaç mescit dışında namaz kılınabilecek bir yer yoktu.
Ä°smail Kılıçarslan / Yeni Åžafak
Soru ÅŸu: Taksim’e bir cami lazım mıydı? Cevapsa ÅŸu: Evet, lazımdı. Boydan boya Ä°stiklal Caddesi’ni ve meydanı hesaba kattığımızda Taksim’de güzelim AÄŸa Camii ve birkaç mescit dışında namaz kılınabilecek bir yer yoktu.
DiÄŸer yandan, Taksim’de bir meydan camii ihtiyacı, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan “Müslüman olmayan azınlıkları azaltma” politikası ile yakından ilgili. Pera’da, nüfus hızla Müslümanlaşınca ibadethane ihtiyacı da kaçınılmaz hale gelmiÅŸ seneler içerisinde. Yani “Taksim’e bir cami lazım mıydı?” sorusunun ilk cevabı fiziki benim açımdan. Evet, kesinlikle lazımdı.
DiÄŸer yandan, 1994 yılında Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın Taksim Meydanı projesini açıklamasından beridir “Taksim Meydanı’na cami yapılması” siyasi bir meseledir de. Türkiye’de herhangi bir noktaya, herhangi bir mahalleye, herhangi bir meydana cami yapılmasıyla “geri kalmak” arasında bir baÄŸlantı olduÄŸunu varsayan ve bunu “mücadele edilmesi gereken bir alan” olarak belirleyen Türk sekülerleri için affedilmez bir giriÅŸimdi Taksim’e cami projesi.
Yazık ki Türk modernleÅŸmesinin ürettiÄŸi seküler tipinin seneler içerisindeki deÄŸiÅŸimi “negatiften pozitife” deÄŸil, “negatiften daha negatife” bir yolculuk. Dolayısıyla neredeyse 25 yıldır Taksim Camii meselesine verdiÄŸi tepki bu negatif yolculukla alakalı. Türk seküleri zannediyor ki Taksim’e bir cami inÅŸa edildiÄŸinde kendi hayat tarzı yerle yeksan olacak, rahatlıkla yapmak istediÄŸi ÅŸeylerin hiçbirini yapamayacak. Oysa son yirmi yıldır “hakikat” bu beklentinin gerçek olmadığını ortaya koyuyor. Seküler hayat tarzına hiçbir ÅŸey olmuyor memlekette. Sekülerlerin hayat tarzı üzerinde bir belirgin baskı falan da görmüyoruz.
“Türkiye Malezya olacak mı?”, “mahalle baskısı” ve benzeri tartışmaların gölgesinde “aha ÅŸimdi alacaklar hayat tarzımızı elimizden, iÅŸte birazdan bizi mahvedecekler” beklentileriyle ilerliyor sekülerlerin hikayesi. Üstelik, kelimenin gerçek anlamıyla konuÅŸmak gerekirse “hiçbir ÅŸey olmuyor” hayat tarzlarına.
Madalyonun diÄŸer tarafında ise Taksim Camii’ni açılmasını “Ayasofya’nın açılması ile eÅŸdeÄŸer” gören muhafazakarlık var. Bunu devasa bir politik zafer olarak kutluyorlar ve bu kutlamaya coÅŸkuyla katılmaya davet ediyorlar herkesi. Oysa Ayasofya, Türkiye’nin bağımsız ve kendi kararlarını verebilen bir ülke olduÄŸunu göstermesi bakımından hayati önem arz ediyordu. Aynı önemi Taksim Camii’ne atfetmek, hem bu güzel camiye hem de Ayasofya’ya haksızlık etmek anlamına gelir.
Taksim’i kimseden almadık, Taksim’i fethetmiyoruz da, orası net. Ne var ki Taksim Camii’nin açılışı sekülerler tarafından bu denli siyasallaÅŸtırılınca cami açılışı muhafazakarlarda bir “fetih duygusu” oluÅŸturuyor. Kaçınılmaz olarak oluÅŸan bir sarmal bu.
Ä°ÅŸte benim kendi adıma “tehlikeli” bulduÄŸum yer de burası. Türkiye’deki seküler-muhafazakar çatışmasının “semboller” ve “gündelik politika” üzerinden derinleÅŸmesini, kökleÅŸmesini, dal budak salmasını Türkiye’nin geleceÄŸi açısından saÄŸlıklı da bulmuyorum, sürdürülebilir de.
Ben, Türkiye’nin varoluÅŸ ve var kalış mücadelesinde feda edebileceÄŸi tek bir insan olmadığını düÅŸünen taraftayım. Bütünüyle Batı deÄŸerleriyle hareket ederek modern dünyanın inÅŸa ettiÄŸi kültürel iktidara köle yazılan sekülerlerin de, Taksim’e cami yapılınca Fetih Marşı okuyan muhafazakarların da, hatta olana bitene belirli bir mesafeden bakabilme kabiliyetini muhafaza etmeye çabalayan bazı diÄŸerlerinin de bu varoluÅŸ ve var kalış mücadelesinin bir parçası haline getirilmesinin hayati olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
Son zamanlarda sık sık dillendirdiÄŸim ve baÅŸkalarından da sıklıkla duyduÄŸum “yeni bir toplumsal mutabakata ihtiyacımız var” cümlesini buradan ve böylece anlamaya, anlatmaya çabalayışım da bu yüzden.
Ve bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek üzere ifade etmeliyim ki önerdiÄŸim ÅŸey “hayat tarzlarımızı deÄŸiÅŸtirmek” deÄŸil. Tam tersine “hayat tarzlarımızı bir kavga alanı olmaktan çıkarma cesareti”ni gösterebilmek.
2023’e “yeni anayasa” tartışmalarıyla girip, yıl içinde yeni bir anayasayı oylamış olacağız anladığım kadarıyla. Bu anayasanın bahsettiÄŸim “toplumsal mutabakat”a ve “cesaret”e kesin bir katkı vermesi en büyük umudum.
Taksim Camii, hayırlı olsun. Banisine kıyamete dek ecir versin. Ä°çinde nice namazlar kılınıp nice güzel dualar edilsin. Dualarımızın ortak noktası Türkiye olsun. Çünkü Türkiye “kabul edilmiÅŸ bir dua” olursa dünyanın hikayesi güzelleÅŸecek.
Henüz yorum yapılmamış.