Güncel
Dua, emek ve hakimiyet bilinci
Dünya üzerinde bazı mekanlar insanlığın vardığı genel seviyeyi göstermesi bakımından özeldir. Kutsal (dokunulmaz) olarak da ifade edilen bu mekanlardan biri de Kudüs olmuştur. Kudüs'ün tarihini incelemek insanlığın tarihsel süreçteki seviyesini incelemektir bu açıdan. Bu şehirlerin temsil ettiği kutsallık, hakikatin ve elbette insanın da hakikatinin dokunulmazlığını temsil eder. Burada asıl kutsallık hakkın kutsallığına(dokunulmazlığına) dayanır. Bugün de hakkın kutsallığına ilişkin algı devam etse de değişen, neyin hak olduğuna ilişkin kavramsal algı kopuşlarıyla hakkın hakimiyeti algısının, gücün egemenliği ile ifade edilir olmasıdır.
Ali Osman Sezer / Açık GörüÅŸ
ÇoÄŸu zaman zulüm karşısında çaresizlik duygusu güç azlığına baÄŸlanır. Oysa hakkın gücü onu her koÅŸulda savunmakla açığa çıkabilen bir durum. Hakkın gücü ve yardımı ancak o haksızlığa karşı oluÅŸ üzerinde gerçekleÅŸen emekle gelir. Tarih bunun örnekleri ile dolu olduÄŸu gibi KurtuluÅŸ Savaşı ve 15 Temmuz darbe giriÅŸiminde iÅŸgal güçlerini durduran hakimiyet bilinci de budur. "Åžüphesiz insan için emeÄŸinden baÅŸkası yoktur."(Necm,39) ve "Ancak sana ibadet(hakka geçit veren emek) eder, ancak senden yardım bekleriz."(Fatiha,4) ayetlerinde duanın emek ile yapılacağı açıkça bellidir. Bu açıdan dua, emektir, emek ise fiili duadır. Ne yazık ki Ä°slam coÄŸrafyası emperyalizmin kolayca geçit bulacağı çatışma ortamlarının fay hatlarında oluÅŸan çatlaklarla ayrıştırılıp merkezini kaybetmiÅŸ durumdadır. Bu açıdan çatışma, emperyalizmin sömürdüÄŸü coÄŸrafyalar için tasarladığı yönetim ÅŸeklidir.
Dünya üzerinde bazı mekanlar insanlığın vardığı genel seviyeyi göstermesi bakımından özeldir. Kutsal (dokunulmaz) olarak da ifade edilen bu mekanlardan biri de Kudüs olmuÅŸtur. Kudüs'ün tarihini incelemek insanlığın tarihsel süreçteki seviyesini incelemektir bu açıdan. Bu ÅŸehirlerin temsil ettiÄŸi kutsallık, hakikatin ve elbette insanın da hakikatinin dokunulmazlığını temsil eder. Burada asıl kutsallık hakkın kutsallığına(dokunulmazlığına) dayanır. Bugün de hakkın kutsallığına iliÅŸkin algı devam etse de deÄŸiÅŸen, neyin hak olduÄŸuna iliÅŸkin kavramsal algı kopuÅŸlarıyla hakkın hakimiyeti algısının, gücün egemenliÄŸi ile ifade edilir olmasıdır.
Malumatın alameti
Bu ifadenin kaidesi, haklı olmasaydık bunca güç ve servet bize verilmezdi itikadında egemenliÄŸin gücüne yaslanıyor. Bu inanç dünyasında kavramlar, kendinde hiçbir anlam taşımaz ve onu söyleyenin misyonunu egemen kılmayı amaçlayan ve amaca ulaÅŸmak için her yolu mübah gören misyoner olarak iÅŸlevselleÅŸir. Söz ile kastedilen anlam, o sözü söyleyenin eylemsel baÄŸlamlarıyla açığa çıkan yaÅŸamsallığında görülebilir. Bunun için yaÅŸananların ve olanların bilgisi ile sözün yorumlanması gerekir. Bilgi tek başına bir anlam ifade etmez, ancak anlama ulaÅŸmak için yorumun nesnesi olabilir. Yani malumatın alameti, anlamı açığa çıkartacak yorumda ortaya çıkar. Aksi takdirde malumat israf edilmiÅŸ veya gerçeÄŸi çarpıtıp halk avcılığına dönüÅŸen bir demogojiden öteye geçemez. ÇoÄŸunlukla sorun bilgi sorunu deÄŸil bu bilginin yorumlanmasıyla ilgilidir. BaÄŸlamından kopartılmış sözün, demogojik bir aygıta dönüÅŸen savrulması, hakkın hakimiyeti ile gücün hegemonyası arasındaki fark kadardır. Gücün hegemonyası, sözün hangi anlamda tedavüle gireceÄŸini belirlerken, hakkın hakimiyeti sözün gerçek anlamının ifadesiyle gerçekleÅŸir. Ne yazık ki kelimelerin kendinde olan anlamlarını ifade edecekleri alan, hegemonyanın egemenliÄŸi altındadır.
EleÅŸtirinin eleÅŸtirisi
Ä°letiÅŸim imkanlarındaki artış bu süreci daha da hızlandırmıştır. Sözün anlamını çarpıtarak kendini meÅŸrulaÅŸtırabilen hegemonyanın demogojik söylemi karşısında eleÅŸtirel aklın önemi hiç olmadığı kadar artmış durumda. Çünkü eleÅŸtiri, söze, temsil ettiÄŸi anlam ile kurduÄŸu iliÅŸkiyi tanımlama ve izah etme ödevi yükleyerek onun hakikatini sorgulamaktır. EleÅŸtirinin amacı hakikati açığa çıkarmaktır. Ancak bugün demegojinin en çok eleÅŸtiri adı altında hakikati örtbas etmek için yapıldığını görmekteyiz ve bu yüzden eleÅŸtiriye eleÅŸtiriyi eleÅŸtirmekle baÅŸlamalıyız.
Bugün Ä°srail sokaklarında tüm Müslümanların kökünü kazıyacağız naralarıyla çoluk çocuk demeden Filistin halkına yapılan katliamları görmezden gelerek, buna karşı duran CumhurbaÅŸkanımızı Yahudi düÅŸmanlığı ile suçlayan irade hiçbir hakla izah edilemeyen vahÅŸetin örtbas edilerek bu vahÅŸete karşı duran iradeyi engellemeye çalışan hegemonik iradenin demogjisinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Burada yapılmak istenen haksızlığa direniÅŸ iradesini pasifize etmektir. Bunu da bilfiil kendileri ve bölgede satın aldıkları yerli iÅŸbirlikçilerinin demogojik söylemleri ile gerçekleÅŸtiriyor. Antisemitizmin Batı dışında bir örneÄŸi olmadığı herkesin malumu iken, Batı'nın Ä°srail'in zulmünü kınamayı antisemitizm olarak ifade etmesi bölgede olup biteni yeterince açıklıyor. Ä°slam dünyasının demokrasiye hazır olmadığı iddiası ile bu coÄŸrafyada demokratik yönetimleri sürekli tehdit altında darbelerle yok edilmeye çalışan irade bugün de aynı söylemleri dillendiriyor. Halkın tercihlerini iÅŸbirliÄŸi yapacağı gruplarla devireceÄŸini açıkça ifade etmekten çekinmeyen bu irade gücüne güvenerek herhangi bir ahlaki ve insani deÄŸere sahip olmayı önemsemiyor. Bütün bu giriÅŸimler sömürgeci zihniyete geçit vermeyecek, Ä°slam dünyasının hakkı savunan hakimiyet bilincini Ä°srail ile birlikte bölge ülkelerinin atanmış yöneticileri eli ile baskılayacak ortamın tesis edilmesine matuftur. Bu iÅŸbirlikçilerinin görevi bölge halklarını sömürgeci iradeye geçit verecek doÄŸrultuda devÅŸirmektir.
YaÅŸamak ibadettir
Bir insan hangi iradeye geçit veriyorsa o iradenin sahibine ibadet ediyordur. Bu anlamda her insan ibadet halindedir ve dindardır, sömürgeci iradenin faaliyetleri ise kendi haksızlığına geçit verecek iradenin tesisi ile menfaat karşılığında satın aldığı ve kendi haksızlığına tapan kullar devÅŸirmektir. Ä°nsanlık karşıtı olan ve semavi dinlerle hiçbir bağı kalmamış bu inancın tek kutsalı ele geçirdiÄŸi malla malik(Zeus) olma hevesinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu inanç mala ve güce tapıcı, malamat olmuÅŸ kulları ile iÅŸbirliÄŸi halinde, kendisine kulluk etmeyenleri dünyayı yaÅŸanılmaz hale getirmekle tehdit ediyor.
"Ayinesi iÅŸtir kiÅŸinin lafa bakılmaz." Bu atasözünde vurgulanan sözün deÄŸersizliÄŸi deÄŸil o söz ile kastedilen anlamın kiÅŸinin yaptığı ile anlaşılacağıdır. Bugün halk avcılığı olarak ifade edilebilecek olan demogoji sözünün anlamı, konuÅŸmacının, o sözü eÄŸip bükerek kendi çıkarlarına alet etme amacı ile o sözün anlamı arasındaki farkla ortaya çıkar. Kelimenin gerçek anlamı ile çarpıtılmış anlamı arasındaki mesafe demogojik alan olarak ortaya çıkar ve bu alan büyüdükçe, yani kavramlar gerçek anlamlarından uzaklaÅŸtıkça, bir toplum hakikatinden o oranda uzaklaşır. Hakikatınden uzaklaÅŸan ise aynı oranda özgürlüÄŸünden uzaklaşır. Bu baÄŸlamda demogog, kavramları eÄŸip bükerek olta haline getirip onunla halkı avlamaya çalışan bir avcı, elbette burada av ise hakikat zannettiÄŸi bu kavramları yutandır.
Bu atasözünde laf sözü, iÅŸ ise söylenenin gerçek anlamını ifade eder. Sözü anlamak için söze bakmak, parmakla gösterileni anlamak için parmaÄŸa bakmaya benzer. Dolayısı ile bir sözü söyleyenin ne demek istediÄŸini anlamak için onun ne yaptığına, iÅŸaret ettiÄŸine bakmak gerekir. Aksi takdirde gerçekliÄŸinden kopartılmış bir sözün peÅŸinde kendi hakikatini kaybetmek insanın en büyük kaybı olur. Nihayetinde insan kendi hakikatinden baÅŸka hiçbir ÅŸeye sahip deÄŸildir.
Hak bilinci
Ä°nsan, kendi varoluÅŸunu anlam iliÅŸkileri üzerinde kuran bir varlıktır. Bunu da edindiÄŸi deÄŸerler sistemine yaslanarak yapar. Ä°yi, kötü, doÄŸru, yanlış gibi algıları cari kılan deÄŸerleri barındıran temel deÄŸer ise hak bilincidir. Hak bilinci konusunda insanlık tarihi bize iki ayrı deÄŸer bilinci gösteriyor. Bunlar hakimiyet ve egemenlik kelimeleri ile kavramsallaÅŸmış birbirine tezat iki evren algısıyla ÅŸekilleniyor. Benzer gibi görünen bu kavramlar aslında sürekli olarak bir çatışma halindedir. Belki de tek benzerlikleri birbirinin zıddı anlam içeriklerine sahip olarak birinin diÄŸeriyle olan mücadelesidir.
Egemenlik, güce dayalı bir hegemonya kurmaya dayanır ve daima öteki ve ötekileÅŸtirdiÄŸi üzerinde gerçekleÅŸir. Hakimiyet ise hak bilinci doÄŸrultusunda öncelikle hak ile kendine hakim olmaya dayalı özgürlük durumunu ifade eder. Haksızlık yapanın veya haksızlığa sessiz kalanın özgürlüÄŸünden söz edilemez. Hakimiyetin sınırı haktır ve hakkın icrası ile haksızlığa geçit vermeyen özgürlük halinin temel ÅŸartıdır. Bu anlamda özgürlük, inanca dair bir kavramdır ve her istediÄŸini gücü yettiÄŸi kadar yapmak deÄŸil gücü yetse dahi hak olmayanı yapmama ve haksızlığa geçit vermemekle açığa çıkar. Bu anlamda hakimiyet kendine hakim olmakla baÅŸlayan özgür insanların her türlü haksızlığa geçit vermeyen, hakkı cari kılan eylemleri ile ifade bulur. Abd ve ibadet kelimesinin aynı kökenden geldiÄŸi abbede kelimesinin anlamı da buna tekabül ediyor. Abbede kelimesi kiÅŸinin hakkın geçit bulacağı ÅŸekilde yolu düzleÅŸtirmesini ifade ediyor. Yani o yolda ancak hak geçit bulabilir, haksızlık deÄŸil. Ya da bir kiÅŸi hangi iradeye geçit veriyorsa inancı o, iman ettiÄŸi de o iradenin sahibidir.
Dua ve emek
Bu açıdan zulmün yaygınlaÅŸması, hakka inanan insanların öncelikle hakkın hakimiyetini kendi hayatlarında gerçekleÅŸtirememesinden kaynaklanıyor. ÇoÄŸu zaman zulüm karşısında çaresizlik duygusu güç azlığına baÄŸlanır. Oysa hakkın gücü onu her koÅŸulda savunmakla açığa çıkabilen bir durum. Hakkın gücü ve yardımı ancak o haksızlığa karşı oluÅŸ üzerinde gerçekleÅŸen emek üzerinden gelir. Tarih bunun örnekleri ile dolu olduÄŸu gibi KurtuluÅŸ Savaşı ve 15 Temmuz darbe giriÅŸiminde iÅŸgal güçlerini durduran hakimiyet bilinci budur. Zaten ona geçit verildiÄŸinde söz konusu olan insanlığın kaybıdır. Bu açıdan gücün maslahatına dayalı bir zihniyetle, güçleninceye kadar zulüm karşısında susmayı meÅŸru gören, bu süreçte suskunlukla zulme ortak olarak onu engelleme iradesini de kaybeder. Bu süreçte hiçbir ÅŸey yapmadan "Allahım onlara yardım et" diyerek yapılan ise duadan çok Allah'a görev tahsis etmeye benziyor. "Åžüphesiz insan için emeÄŸinden baÅŸkası yoktur."(Necm,39) ve "Ancak sana ibadet(hakka geçit veren emek) eder, ancak senden yardım bekleriz."(Fatiha,4) ayetlerinde duanın emek ile yapılacağı açıkça bellidir. Bu açıdan dua, emektir, emek ise fiili duadır, bizim dua ederken ellerimizi açıp emeÄŸimizi göstermemizin manası baÅŸka ne olabilir?
Ä°nsanın hakikati kavramların hakikatinden geçer. Bu baÄŸlamda kavramların hakikatinin çarpıtılması anlamında demogoji insanlığa geçit veren iradenin çarpıtılması anlamına geliyor. ÖrneÄŸin halkın seçimi ile iÅŸbaşına gelen cumhurbaÅŸkanını sultan olarak adlandırıp taÅŸlayandan cumhuriyet ve monarÅŸi rejimlerinden ne anladığını ve hangisini savunduÄŸunu izah etmesi beklenir. Aynı ÅŸekilde Ä°srail terörü karşısında Filistin halkını savunan tek devlet baÅŸkanı olan CumhurbaÅŸkanımızın çabalarını deÄŸersizleÅŸtiren ifadeler elbette dolaylı olarak zulme destek vermekten baÅŸka bir anlam da ifade etmiyor.
Ne yazık ki Ä°slam coÄŸrafyası emperyalizmin kolayca geçit bulacağı çatışma ortamlarının fay hatlarında oluÅŸan çatlaklarla ayrıştırılıp merkezini kaybetmiÅŸ durumdadır. Bu açıdan çatışma, emperyalizmin sömürdüÄŸü coÄŸrafyalar için tasarladığı yönetim ÅŸeklidir. Emperyalizm her coÄŸrafyanın özelliklerine göre tasarlanan ve oralarda satın aldığı iÅŸbirlikçileri eliyle iÅŸleyen bu çatışma ortamlarının ateÅŸi ile besleniyor. Buna karşı çözüm ise dünyayı ateÅŸe verecek boyutta silahlanarak, korku salmaya çalışan bu iradenin karşısında aynı oranda silahlanmakla deÄŸildir. Her ne olursa olsun haksızlığa geçit vermeyecek bir hakimiyet bilinciyle bir sapana sahip olmak yeterlidir. Bugün Davut'un sapanı Filistinlilerin elindedir. Yeter ki hakka uyup önce kendimize hakim olarak, Nasreddin Hoca'nın da sitemi üzere, saldırgan köpeklerin salıverildiÄŸi yerde ümitsizliÄŸe düÅŸüp taÅŸları baÄŸlatmayalım.
Henüz yorum yapılmamış.