İsmail Kılıçaraslan: Bir somun ekmek kaç Bitcoin?
“Evlad-ı Fatihanız biz” diye ortalarda dolaşan muhafazakar gençler de, “bu kapitalist kölelik düzenini yıkacağız” diyen sosyalist gençler de, “Tanrı Türkü korusun” diyen gençler de, hatta “from the river to sea, Palestine will be free” sloganı atan İslamcı gençler de söz konusu kripto para olunca aynılaşıyorlar. “Para kazanmaktan başka ahlaki değeri olmayan” bir “tek renkli” düzlem kuruyorlar kendilerine.
“Abi, bilmem ne dönemine girdi kripto paralar, çok sert düştü. Bir arkadaşım 7 bin dolar kaybetti bir günde.”
“Ya bizim şu arkadaşımız yok mu? 8 bin dolarken 3 tane Bitcoin almıştı, 17 bin dolarken sattı. Ama o satar satmaz üç günde 14 bin dolara çıktı Bitcoin.”
“Abicim 30 sentten Ekime kadar satamayacağım 1.600 coin aldım. Ethereum gibi olacak diyorlar. 2 bin dolar olacak yani tanesi. Çarp işte kazanacağım parayı.”
“Musk, ‘artık Bitcoin kullanmayacağım’ deyince acayip düştü piyasa. Şimdi bekleme zamanı.”
Son zamanlarda etrafımdaki gençlerin neredeyse tamamından yukarıdakilere benzer bilgiler alıyorum. 12 yaşındayken Bitcoin alıp 18 yaşında milyarder olan o çocuğun hikâyesi mi dersiniz, “bizim bir arkadaş 10 bin lira kredi çekip girdi piyasaya, şimdi yalıda oturuyor” diye anlatan mı dersiniz, ne ararsanız var.
Aslında, beni bunların hiçbiri alakadar etmiyor. Coinlerin düşüşü, yükselişi, piyasa gelişimi falan yani. İşin beni alakadar eden tarafı başka.
Felsefeci Agamben, küresel pandemi üzerinden “tek ahlaki değeri hayatta kalmak olan bir toplum neye benzer?” şeklinde son derece karamsar bir soru sormuştu. Ben de ondan ödünç alarak sorayım: “Tek ahlaki değeri para kazanmak olan bir insanlık neye benzer?”
“Evlad-ı Fatihanız biz” diye ortalarda dolaşan muhafazakar gençler de, “bu kapitalist kölelik düzenini yıkacağız” diyen sosyalist gençler de, “Tanrı Türkü korusun” diyen gençler de, hatta “from the river to sea, Palestine will be free” sloganı atan İslamcı gençler de söz konusu kripto para olunca aynılaşıyorlar. “Para kazanmaktan başka ahlaki değeri olmayan” bir “tek renkli” düzlem kuruyorlar kendilerine.
Basit, düz, cevabını aradığım sorular soruyorum kripto paralarla ilgili olarak bu gençlere. Ama hiçbirinden işe yarar, dişe dokunur cevaplar alamıyorum.
Yanlış anlaşılmasın. Sorduğum soruların cevabını cidden merak ettiğim için soruyorum. Yoksa amacım kimseyi yargılamak değil.
Mesela bir sorum şöyle: “Bütün gelecek planın, bir telefon ekranından kripto para alıp satmaktan mı ibaret? Bir mesleğin, bir yaşam amacın, bir gelecek planın var mı yoksa tek amacın para kazanmayı amaç haline getirmek mi?”
Bir başka sorum şu: “Elektrik harcayarak yaptığın madencilik sonucu elde ettiğin ‘değer’ nedir?”
Yineliyorum. Belki bu soruların olağanüstü makul cevapları vardır. Belki de kripto paralar bazılarının iddia ettiği gibi dünyaya refah ve huzur getirecektir. Hatta belki de paraların üzerindeki devlet tahakkümü ortadan kalktığında hayat bayram olacaktır.
Ama bu sorulardan ve olası cevaplarından daha önemli bir soruna işaret etmek için oynatıyorum bugün kalemi. O da şudur: “Her şeyin, neredeyse her şeyin devasa bir simülasyona dönüşmüş olması sadece biz yetişkinleri mi korkutuyor? Bu olan biten bir tek bize mi tedirgin edici geliyor? 30 sente aldığın şeyi 6 ayda 2 bin dolara satabildiğin bir dünyada insana huzur var mı?”
Belirsiz bir gelecekte bütün insanlar buğday yerine kripto para, bilgi yerine sosyal medya gönderisi, duygu yerine emoji ürettiğinde biz neyi, nasıl kaybetmiş olacağız?
Aslında daha da temel meselem şu: İnsanlığın, uzun sayılabilecek tarihi boyunca iyi-kötü, eksik-fazla şekilde “elleriyle inşa ettiği” şu köhnemiş gezegenin sonu bazı gelişmiş işlemciler, bazı parlak fikirler yüzünden mi gelecek? Bir somun ekmeği üretme bilgisi ve o ekmeği üretmek için verilen emek önemini kaybettiğinde dünya neye benzeyecek? Belirsiz bir gelecekte bir somun ekmek alabilmek, üretebilmek için kaç Bitcoin ödememiz gerekecek?
Henüz yorum yapılmamış.