Hayret, teslimiyet ve kapitalizm
Follow @dusuncemektebi2
İslam bir çocuğun dünyayı daha tanımamış dimağında olgunlaşandır. Rabbiyle ahdini yeniledikten sonra yeryüzüne düşen yağmurdadır İslam!
Kendi hayatını davasının içinde eritenin ulu bir yola girdiÄŸi fikriyle büyüdük!
Ä°slam davasından baÅŸka bir yolun yoldan çıkmak olduÄŸunu hamdolsun bilenlerdeniz!
Bizi Ä°slamla ÅŸereflendirene layık olabilme kaygısını gündeminden çıkaran bir milletin mensubu olmayı hiçbir zaman istemedim. Ä°nandım ki milletimiz kendisine sunulan Muhammed (sav) Ümmeti olmanın yüksek kıymetini idrak etmede öteki milletlerden kat kat üstündür. Ä°nandım ki milletim Ä°slam’dan baÅŸka bir sığınaÄŸa talip olmamıştır; o yüzden Türkiye diye bir ülkede yaşıyor, o yüzden her Ä°stiklal Harbi’nden alnımızın akıyla çıkıyoruz. Ama bir kez olsun düÅŸünmeyelim mi, niçin Ä°stiklal Harbi veriyoruz sürekli!
Gaza ruhundan, fetih arzusundan, Allah’ın adını yüceltme davasından vazgeçip, medeniyetimizi inÅŸa edip, köprüden geçenden de geçmeyenden de altın almaya niyetlendik, dünyayı bizim zannedip, mülke el koymaya kalktık, heyhat! Hakikati elimizde tuttuÄŸumuz, tabi olana dağıtacağımız vehmine kapılıp ÅŸirke mi yaklaÅŸtık, erimiÅŸ demire kudretini verene teslim olacağımız yerde o demirden nice medeniyetler mi çıkarmak istedik, bilmeyi isterdim...
Ä°stiklal Harbleri verip, her seferinde uçurumun kenarından dönen bizlerin sahiden saf, sahiden temiz, içten bir imana sahip olduÄŸumuzu düÅŸünmek istiyorum. Öyle ya, rahmetli ebem saati sorardı, eÄŸilir kaÅŸtan güneÅŸe bakardı, kuÅŸluk namazına, iÅŸrak namazına, teheccüde her ÅŸeyden çok dikkat ederdi, sektirmezdi, iki rekat kılması gerekirken dörde tamamlayınca günaha girip girmediÄŸini sorgulardı... Temiz bir imanı vardı, Abdülkadir Geylani’nin Peygamberimize aÅŸkını, yolculuÄŸunu, anasına olan ahdini anlatır dururdu...
Hayret içindeydi, dünyaya hayret ederdi, varoluÅŸa hayret ederdi; imanı hayretle baÅŸlardı. Bize her zaman “Allah iyi kiÅŸilerle karşılaÅŸtırsın” diye dua ederdi.
Ä°slam’ın bir tecrübe olduÄŸundan çok saflıktan kaynaklanan bir hayret olduÄŸunu düÅŸünürüm... Korku ve ümit arasında yaÅŸamayı Kitabımız’dan öÄŸrendiÄŸim gibi, varoluÅŸun aÅŸka korku ve ümitle bitiÅŸtiÄŸini yaşı erbaine gelmiÅŸ olanlar rahatlıkla bilebilir.
Müslüman Derken...
Bir Müslüman olarak başımıza gelenlerle başımızda olanlar arasında baÄŸlantı kurmaktan kaçındıkça beka kaygısını iliklerimize kadar yaÅŸayacak, Ä°stiklal Harblerini çoÄŸaltacağız.
Dünya sisteminin başını kendi başının üstüne koyan bir Ä°slami düÅŸüncenin varlığını bize kimse dayatamaz.
Bu bir retorik... Halbuki dayatmadan kabul eden Ä°slam coÄŸrafyamız var. Rahatsız olmuyoruz, küfrün siyasetini takip ederek aralardan kaçak yollar, kaçak yayınlar, kaçak umutlar, kaçak hedefler çıkarmaktan hiç gocunmuyoruz. Oysa ki, küfrün neoliberalizmle, televizyonla, bankayla, sosyal medyayla, borsayla, doların ve Fitch’in trendleriyle meÅŸgul olduÄŸumuz sürece kalbimizin pası artacak, gönlümüzün çelebi tarafı ölecek.
OrtadoÄŸu’da yeni dengeler kurulurken, dünya sisteminin Ä°mparatoru reÅŸid olmayan bir 70’likle güneyimize tek seferde en büyük askeri sevkiyatı yaparken Müslüman olmanın ekonomi-politiÄŸini hesaplıyoruz.
OÄŸlum Ali Tahir ile haberleri izliyorduk. Sakallı yaÅŸlı bir adamı zabıtalar evire çevire döverken tatlıcı tezgâhını da elinden almaya çalışıyorlardı. Kötü oldum, Ali Tahir daha da kötü oldu, korktu çocuk. Bana dönerek, baba dedi, bu adamı dövenler Müslüman mı? Müslümandır oÄŸlum, diye izah ederken “niye dövüyorlar” peki sorusunu da kement gibi fırlatıverdi... Tatlı sattığı için dövüldüÄŸünü öÄŸrenince de yine ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın “ama tatlı satmak kötü bir ÅŸey deÄŸil ki” deyiverdi.
Ä°slam bir çocuÄŸun dünyayı daha tanımamış dimağında olgunlaÅŸandır. Rabbiyle ahdini yeniledikten sonra yeryüzüne düÅŸen yaÄŸmurdadır Ä°slam! YaÅŸlı bir adama, mazluma, garibana hatta tek kiÅŸiye dört beÅŸ kiÅŸinin saldırması bizim ne vicdanımızda ne kültürümüzde var. Çocuk tatlı satmanın suç sayılmasına, evine ekmek götürmekteki kutsiyet nedeniyle ÅŸaÅŸkın.
Sistem, kapitalizme uÄŸramadan bu ülkede helal lokma yiyeni döver!
Dünyayı tanımanın bize öÄŸretilen yaÅŸama kalıplarını içselleÅŸtirmenin imanla doÄŸrudan bir yakınlığı bulunur. Ä°slam teslimiyeti yalnız Yaratıcı’ya münhasır kılarken bizler teslimiyeti bu dünyaya has görürüz. Dünya sistemi neoliberal dönemde iÅŸleyen düzenin kriz çıkarmaması, medeniyet bahsinde bizim de varlığımızın tanınması için biz Müslümanlara kapitalizmin ucundan biraz da bizim tutmamızı istedi. Teklifi geri çevirmedik...
Dünyanın ucundan, kapitalizmin kenarından, medeniyetin ufkundan her tuttuÄŸumuzda bir Ä°stiklal Harbi verdik.
Ä°slam dünya için bir mutluluk vaadinde bulunmuyor; dünya hayatının zindan, ahretin ise ebedi kurtuluÅŸ yeri olduÄŸunu her daim zikrediyor. Bizden dünya hayatını makbul kılacak çalışma koÅŸulları yaratmamız isteniyor. Dünya kavramını ikametin ötesinde vatan bellememizi bekliyorlar. Birileri emredince saldıran, emredince vuran, bir sözüyle haneler deviren gücü hakikat bellememizi de istiyorlar. Hâlbuki Müslüman ana rahmindeki hakikat bağını dünya hayatına taşıyabilecek kudrette yaratılmıştır.
Dünya bizim için ikametgâhtır, vatan kılacak sefihliÄŸi göstermemekte direnirsek Ä°stiklal Harbi vermekten de, beka kaygısıyla sürekli kâfir gözüne bakmaktan da kurtulabiliriz.
Fütuhat’ta ÅŸöyle der Åžeyhimiz Arabi: “Çok olan her ÅŸeyin aslı birdir, cisimler tek bir cisme, akıllar bir akla döner.” Bizler Müslüman olarak dünyayı birlemekle mükellefiz. Kulluk hırkası giydiÄŸimizde üstümüze biraz da safiyet biraz da sahicilik takıveririz.
Kapitalizm ve Müslüman Vakarı
İslam tarih dışı değildir, olamaz.
Ä°nsan Allah’ın yarattığı meleklerden de deÄŸildir.
Ä°nsan dünyada var olan, dünyada olmanın getirdiÄŸi gündelik saldırılar altında Allah’a verdiÄŸi sözü yerine getirmeye çalışan varlıktır.
Ne günahlardan berîdir ne sevapların çokluÄŸunu dert edinip kendini kısıtlayabilir.
Kapitalizm insan gerçekliÄŸinin en süfli, en temel, en hoÅŸ, en aç yanlarını tutkuya dönüÅŸtürmeyi baÅŸarıyor. Kapitalizm bir sistem olmadan önce insanlığın içindedir, içindeki nefsi temsil eder.
Saadet Asrı’nda bir gün Efendimiz namaz kıldırırken, kervan gelir. Kervanın sesini duyan dışarı çıkar, camide sadece on iki kiÅŸi kalır. Kapitalizme uyarak hayatını deÄŸil, Ä°slam’a tabi olup dünyayı satanlardır, Efendimizin arkasında safını bozmayanlar!
ÇöküÅŸün nerede baÅŸladığını sorgulayan Türk DüÅŸüncesi, Kanuni dönemini iÅŸaret eder; medeniyet olarak yükseldiÄŸi gibi asıl önemlisi kâfirle ittifak edip, dünya hayatını düzenlemeye çalıştığı için.
Biz Türkler Anadolu’yu bir dünyadan vazgeçip bir baÅŸka dünyaya talip olduÄŸumuz için vatanlaÅŸtırabildik.
Tekrar elimizden çıkardığımız dünyaya öykündüÄŸümüz zaman beka kaygısıyla sürekli Ä°stiklal Harbleri vermeye baÅŸladık. MutluluÄŸu ve hazzı medeniyete dair tutkularda aradıkça evimizdeki huzuru da kaybettik. Necip Fazıl “küfür kilerinden ekmek yemektense Ä°slam çilehanesinde aç kalmaya razı” olduÄŸunu açıkça söyler. Müslümana has onur ve gurur ile asalet bizim en büyük sermayemizdir. Müslüman vakarını temsil edebilecek bireyler olarak nerede küfrün izlerini görüyorsak ondan ÅŸiddetle kaçınmalıyız. Ä°taat kültürünü, sahicilikten çıkardığınız zaman ortaya, yaÅŸanmamış bir hayat kalır. Dünyada kendi küçük iktidarlarını ikame eden büyük Müslümanların varlığına her gün bir miktar gurur, bir miktar kibir, bir miktar övgü yükleyenler kaçınılmaz sonu inÅŸa ettiklerinin farkında deÄŸiller.
Biz Türkler sade yaÅŸayan insanlardık, sadeliÄŸin ihtiÅŸamıyla nice küfür kaleleri devirdik. Avrupa’ya ayak basarken de, Haçlılara Anadolu’yu dar ederken de, Ä°slam’a leke çalmaya kalkan heterodoks unsurları kendi coÄŸrafyalarına sıkıştırırken de sade yaÅŸadık.
Küfrün medeniyetinden bize de düÅŸsün dedikçe paçoz siyasetimiz, paçoz kültürümüz, paçoz irademiz oldu. “Avrupa Avrupa duy sesimizi” diyen kompleks, elde hiçbir istatistik olmadan hiçbir saÄŸlam veriye dayanmadan “Avrupa’yı eziyoruz” da diyor.
Sade yaÅŸamak, sade düÅŸünmektir aynı zamanda.
Neoliberalizm görece tüketime dayalı zenginleÅŸme paranoyası yayarak varlığını saÄŸlamlaÅŸtırırken bizlere denge kaybı yaÅŸatıyor. Erdemlerden bir mutluluk kulesi inÅŸa etmek yerine, huzuru, Reina saldırganının rahat rahat saklanabildiÄŸi güvenlikli sitelerde arıyor, onları vadediyoruz. Müslümana has asaletten kaçarak kendi güvenliÄŸimizi arıyoruz. Oysa ki kaçtığımız geçmiÅŸimiz, kaçtığımız bizi biz kılan Ä°slam...
Büyük, ihtiÅŸamlı, görkemli sanrılarımızın içinde ne kadar küçüldüÄŸümüzü, yok olduÄŸumuzu, vakarımızın sahnelerde nasıl pespaye duruma düÅŸtüÄŸünü düÅŸünmenin vakti geldi!
Beka kaygısından da, Ä°stiklal Harbi vermekten de devasa kuleler dikerek, gururdan ve kapitalizmden kurulu muhteÅŸem yalnızlıklar kurarak kurtulamayız; baki olan Ä°slam’ın, baki müstevlilerine dönüÅŸmek bir ihtiyarın secdeye giden yerlerinin tüyleri dökülmüÅŸ pöstekisiyle mümkündür ancak!
Müellif: Ercan Yıldırım / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.