Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Tezahürler üzerinden İslam düşmanlığı: Yeni Zelanda ve Mescid-i Aksa

Yeni Zelanda’da 52 Müslümanın şehit edilmesiyle sonuçlanan İslamofobik saldırı ile İsrail’in Mescid-i Aksa baskını arasında bazı benzerlikler söz konusu.



BilindiÄŸi üzere, özellikle 11 Eylül sonrasında hemen her gün Batı ülkelerinde veya Hindistan baÅŸta olmak üzere bazı ülkelerde bu tür cami saldırıları olur ve bunlar çoÄŸu zaman polis kayıtlarına dahi geçmez. Nitekim son 3-4 yıl içinde Kanada, Ä°ngiltere, Almanya ve Fransa’da ölümlerle sonuçlanan cami saldırılarına ÅŸahit olduk. Ancak Mart 2019’da Yeni Zelanda’da meydana gelen ve 52 Müslümanın ÅŸehit edilmesiyle neticelenen cami saldırısı diÄŸerleriyle kıyaslandığında farklılık arz ediyor. Hatırlanacağı üzere, 2017 yılı başında Kanada’nın Quebec ÅŸehrinde Alexandre Bissonnette adlı ırkçının yaptığı cami saldırısında altı Müslüman hayatını kaybetmiÅŸti. Daha sonra Darren Osborne adlı terörist Ä°ngiltere’de Finsbury Park’taki cami saldırısını gerçekleÅŸtirmiÅŸti. Aynı yıl Newcastle’da Ramazan Bayramının birinci günü, bu kez bayramlaÅŸan Müslümanların üzerine sürülen bir araçla beÅŸ kiÅŸi yaralanmıştı. Fakat Yeni Zelanda’daki saldırı gerek seçildiÄŸi ülke gerekse dehÅŸet verici boyutları ve muhtemel dramatik sonuçları bakımından bunlarla dahi kıyaslanmayacak özelliklere sahip.

Bu cami baskın ve saldırılarına, Müslümanların en kutsal günleri olan Kadir Gecesi ve Ramazan Bayramı arifesinde Mescid-i Aksa’da ibadet halindeki cemaate Ä°srail’in plastik mermi ve ses bombalarıyla saldırması da eklendi. Aslında Ä°srail’in bu saldırıları da yeni deÄŸildi.

Mescid-i Aksa’da ibadet özgürlüÄŸüne saldırı

Her bir Müslümanın meselesi olması gereken Kudüs’e, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırı, öncelikle adım adım iÅŸleyen bir planın parçası olarak caminin bir kısmını sinagoga dönüÅŸtürme operasyonudur. Hatırlanacağı üzere, saldırıda mescide domuz başı atılmış, Kubbetü’s-Sahra’ya kırmızı ÅŸarap dökülmüÅŸ, Hz. Peygamber’e hakaret edilmiÅŸti. GeçtiÄŸimiz pazar günü Tevrat’ın iniÅŸ yıldönümünün kutlandığı Åžavuot bayramında da Mescid-i Aksa’ya baskın çaÄŸrıları tekrar yapıldı.

Bu saldırılar, dünyada yankı bulmasına ve bazı devlet-hükümet yetkilileri tarafından kınanmasına ve sosyal medyada kitleler tarafından lanetlenmesine raÄŸmen, gereken tepkiyi görmüÅŸ deÄŸil. Zira bu çapta bir saldırının bir sinagoga veya kiliseye yapılması durumunda, baÅŸta Batı dünyası olmak üzere uluslararası kamuoyu ve medyanın buna nasıl tepki vereceÄŸini düÅŸünmek gerekir.

Mescid-i Aksa -ve tabiatıyla Gazze- saldırısının Ä°srail’deki güncel iç siyasi hesapların çok daha ötesinde, teo-politik ve teo-stratejik Siyonist planlarla ilgili olduÄŸu söylenebilir. Zira Ä°srail’de dış siyaset, iç siyasetteki istikrar veya istikrarsızlıkların bir yansıması deÄŸil. Bu tamamen Ä°srail’in teo-politik hedefleriyle alakalı olan bir tutum. Burada kısa vadeli hedef Mescid-i Aksa’nın bir kısmının sinagoga dönüÅŸtürülmesi ve ardından da “Kudüs’ü YahudileÅŸtirilip havzasını Araplardan arındırma” projesidir. Bu 19. yüzyıldan bu yana adım adım uygulanan, esasen Yahudi oryantalizminin çalışmalarına dayanan, uzun vadeli, sistematik teo-politik planın yansımasıdır. Son tahlilde bunlar Kudüs’ün tamamen Müslüman nüfustan “temizlenmesi”, Mescid-i Aksa’nın yıkılması/çökertilmesi ve Süleyman Mabedi’nin inÅŸası için atılan adımlardır; bu kapsamda Mescid-i Aksa’nın altındaki kazı çalışmaları bilinmektedir. Akabindeki hedef Siyonist “Arz-ı mev’ud” (vaad edilmiÅŸ topraklar) inancı-planına yol açılmasıdır. Böylece Ortodoks ve Ultra-Ortodoks Yahudilerce “Mesih geldiÄŸi zaman” kurulacak tam din devletinin ön adımı olarak yorumlanan ÅŸu anki Ä°srail devletinin, bu saldırılarla emeline biraz daha yaklaÅŸtığı söylenebilir. Ä°srail’de bütün bunlar teo-politik bir devlet politikası/projesidir.

Tabiatıyla bu planın önemli bir adımı da demografinin deÄŸiÅŸtirilmesi ve Yahudilerin bölgeye yerleÅŸtirilmesi olmuÅŸtur. 19. ve 20. yüzyıllar boyunca Yahudilerin Kudüs’e ve diÄŸer Filistin topraklarına yerleÅŸtirilmesi büyük oranda gerçekleÅŸmiÅŸtir. Resmi verilere göre Kudüs’ün nüfusunun yüzde 64’ü Yahudi, yüzde 33’ü Müslüman ve yüzde 2’si Hıristiyanlardan oluÅŸuyor. Bir bölgede demografi deÄŸiÅŸmiÅŸse o toprakları elde tutmak çok daha zor hale gelir. Zira siyasi deÄŸiÅŸimden önce genelde demografiler deÄŸiÅŸtirilir.

Mescid-i Aksa ve Yeni Zelanda saldırısı

Yeni Zelanda’da 52 Müslümanın ÅŸehit edilmesiyle sonuçlanan Ä°slamofobik saldırı ile Ä°srail’in Mescid-i Aksa baskını arasında bazı benzerlikler söz konusu. Zira Yeni Zelanda saldırısı Siyonist Evanjelik-Hristiyan olan Brenton Tarrant tarafından, Bosna savaşında BoÅŸnak Müslümanlara yönelik katliam gerçekleÅŸtiren Çetniklerin söylediÄŸi bir Çetnik marşının eÅŸliÄŸinde gerçekleÅŸtirilmiÅŸti. Mescid-i Aksa saldırısı sonrasında ise Siyonist Yahudilerce Burak duvarının hemen ardında Ä°branicede aÄŸza alınabilecek en ağır bedduayı içeren ve Filistinlileri/Müslümanları kastederek “Köklerini kazıyalım, adlarını tarihten silelim” sözlerini içeren “Yimakh shemo” marşı söylenmiÅŸtir. Böylece Ä°srail Yahudilerinin en önemli motivasyonlarının, aslında kendileri gibi Sami/Semitik milletlerden olmalarına raÄŸmen Araplara ve bütün Müslümanlara düÅŸmanlık olduÄŸu söylenebilir.

Fobinin karşıtlığa, karşıtlığın düÅŸmanlığa ve düÅŸmanlığın da artık ideolojik ve yerleÅŸik bir hal olarak ırkçı/beyaz ırkçı teröre dönüÅŸmesini gösteren ve ırkçı, Ä°slâm karşıtı cinnet halini yansıtan Yeni Zelanda’daki terör eylemi, kelimenin tam manasıyla bir milat olmuÅŸ ve paradigma deÄŸiÅŸimini ifade etmiÅŸtir. Zira bu saldırı Batı’da ve diÄŸer gayrimüslim ülkelerde bugüne kadar Müslümanlara/camilere yöneltilmiÅŸ terör saldırılarının en büyüÄŸü ve yapılış biçimi açısından da en dehÅŸet vericisi olmuÅŸtur. Planlanma tarzı, ayrıntıların hesap edilmesi, teröristin “Büyük Yer DeÄŸiÅŸimi” baÅŸlıklı manifestosunda ve silahının üzerine (usta tarihçilere bile taÅŸ çıkaracak derecede detaylara hâkimiyetle) yerleÅŸtirdiÄŸi yazılarda Ä°slâm-Türk karşıtı tarihi figürlere yaptığı atıfları, günümüzün ırkçı, Ä°slam karşıtı söylem, eylem, sembol ve figürleriyle birleÅŸen yönleriyle bu terörist eylem, istihbarat örgütlerinin de içinde olduÄŸu, etkileri uzun sürecek kolektif bir çalışmanın ürünüydü. Bununla beraber, ana akım Batı medyasının, Katolik Kilisesinin ve Protestanların üst çatı kuruluÅŸlarının olayı “terör” olarak nitelememiÅŸ olmalarının çifte standartlı, epey manidar bir tutum olduÄŸu da ifade edilmeli.

Irkçı-Siyonist-Yahudi cinneti olan Ä°srail’in Mescid-i Aksa saldırısı ise benzer ÅŸekilde en kutsal gece ve zamanlarda (Kadir Gecesi ve bayram arifesi) yapılması ve sembolleriyle birlikte baÅŸka bir olay olmuÅŸtur. Mescid-i Aksa saldırısı sonrasında da Batılı devletlerde ve Batı medyasında benzer tutumları gördük. Mesela Avusturya, Çekya, Almanya ve Sırbistan’da Ä°srail bayrağı çekilerek Ä°srail zulmüne açık destek verilebildi. Avrupa BirliÄŸi DışiÅŸleri Bakanları toplantısından da konuya iliÅŸkin bir ÅŸey çıkmadı. Farklı unsurların Ä°slam düÅŸmanlığında tuhaf bir ÅŸekilde bir araya gelebilmesi, Avrupa-Batı’da Yahudi karşıtlığının yerine yeni bir Avrupa ırkçılığı olan Ä°slam karşıtlığının ikame edilmesi durumudur ki bu Avrupa-Batı’daki Müslümanların-Türklerin geleceÄŸi açısından dikkatle irdelenmesi gereken bir durumdur.

Ä°slam düÅŸmanlığının iki tezahürü: Yahudi ve Evanjelik Hıristiyan Siyonizmi

ABD’yi de kuran ve Yahudilik ile Hristiyanlığın bir “melez formu” diye niteleyebileceÄŸimiz Evanjelik-Hristiyan Siyonizminin -ki Siyonizmin mucidi de aslında Evanjelik Hıristiyanlardır- bir tezahürü olarak görebileceÄŸimiz Yeni Zelanda’daki cami saldırısı ile Yahudi Siyonizminin tezahürü olan Mescid-i Aksa saldırısı, gerek Siyonist saiklerle yapılması gerekse Ä°slam’a-Müslümanlara yönelik ırkçı saldırıların en somut göstergeleri olması bakımından benzer yönleri haiz olsa gerektir. Esasen Ä°srail’in Mescid-i Aksa ve Gazze’ye saldırısında, Katolik Biden’ı zor durumda bırakmak isteyen Yahudi Siyonizmi ile birlikte hareket eden Siyonist ABD Evanjeliklerinin de rolü olabilir.

Bütün bunlara aslında “Hristiyan terörizmi” ve “Yahudi terörizmi” demek tepkisel bir tavır gibi görünse de, her iki saldırıda da bu ifadeleri fazlasıyla hak edecek karakteristik unsurlar var. Yeni Zelanda teröristinin “Tapınak Åžövalyeleri” üyesi ya da radikal Siyonist bir Evanjelik-Protestan olduÄŸu biliniyor. Ayrıca Yeni Zelanda terör eyleminin beyaz ırkçılığa dayalı bir Hristiyan terörizmi/radikalizmi olduÄŸu da açık. Bu meyanda, ayrıca Mescid-i Aksa saldırısını da “Yahudi terörizmi” ÅŸeklinde nitelemek gerekir. Fakat bu söylemin “post-oryantalist küresel bir tuzak” olduÄŸu da düÅŸünülmelidir. Zira terörü/ÅŸiddeti dinlere nispet etmenin yanlışlığı ortada. Dolayısıyla bunun Müslümanlar ile bütün Yahudileri ve Hristiyanları karşı karşıya getirmeyi amaçlayan teo-politik zihniyete hizmet edeceÄŸini düÅŸünüyorum. Nitekim -bu gibi durumlar için bir manivela olarak kullanılan- DEAÅž’ın bütün dünyadaki sinagoglara ve kiliselere saldırı çaÄŸrıları tam da bu tuzaÄŸa iÅŸaret ediyordu.

Bu tuzaÄŸa düÅŸmemek, Müslümanlar tarafından yapılan en küçük eylemleri bile “Ä°slami terör” olarak adlandıran Batılı karar vericilerin ve medyanın yaptığını yapmamak gerekiyor. Fakat bununla birlikte, SoÄŸuk SavaÅŸ sonrasında dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Claes’in “Batı’nın yeni düÅŸmanının Ä°slâm’dır” mealindeki açıklamasını ve ABD BaÅŸkanı G. W. Bush’un 11 Eylül saldırısının hemen sonrasında “(Ä°slâmî) terörizme karşı Haçlı savaşı” yaptıklarını söylemesini de göz önüne alarak, Yeni Zelanda cami saldırısının bir “Haçlı terörü” veya beyaz ırkçı, öjenik-Siyonist, Evanjelik bir terör eylemi, Ä°srail’in Mescid-i Aksa’ya saldırısının da ırkçı apartheid yanlısı Siyonist terör eylemi olduÄŸunu söylemek gerekir.

İsrail teo-politik aklının arkasındaki İsrail-Yahudi oryantalizmi

Öte yandan Ä°srail ve Yahudi oryantalizmini anlamadan Kudüs, Mescid-i Aksa veya Ä°srail’in Ä°slam’a-Müslümanlara yönelik teo-politik saldırılarını anlamak da kolay deÄŸil. Dünya bilim tarihinde nice dâhiler yetiÅŸtiren Yahudilerin bugün ulus-devlet halinde yaÅŸadıkları Ä°srail, din esaslı bir devlettir ve devlet organları nihai planda YahudiliÄŸe hizmet amacıyla oluÅŸturulmuÅŸtur. Gerek üniversiteler gerekse üniversite dışındaki kurumlardaki pek çok araÅŸtırmacı ve akademisyen bu dine hizmeti önceler. Dolayısıyla Ä°srail’deki ÅŸarkiyat çalışmaları da genelde Yahudi dinine hizmet doÄŸrultusunda ÅŸekillenmiÅŸtir. Bu çalışmalar Almanya baÅŸta olmak üzere Avrupa’dan aktarılan bir geleneÄŸin devamı olma özelliÄŸi taşır. Batı üniversitelerindeki Yahudi asıllı bilim insanlarının Ä°slam araÅŸtırmalarına yönelik alakalarının temelinde, klasik ÅŸarkiyatçılık amaçlarının ötesinde, Ä°slam kültüründe geliÅŸen kendi kaynaklarını tanıma hedefi de yadsınamaz bir gerçektir.

19. yüzyılda bu anlayışın yönlendirdiÄŸi Ä°slam araÅŸtırmalarının ilk meyvesi “Ä°slam’ın Yahudi kökeni” teorisinin mimarlarından ve Almanya’da reformist YahudiliÄŸin öncüsü olarak gösterilen Abraham Geiger’dır. Onu izleyenler ise Ignaz Goldziher, C. C. Torrey, Shelomo Dov Goitein ve Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi Åžarkiyat Enstitüsü’nün kurucusu ve ilk yöneticisi olan Joseph Horovitz’dir. Ä°srail’e Avrupa’dan ve özellikle Almanya’dan aktarılan Ä°slam araÅŸtırmaları geleneÄŸi, temelde “Ä°slam’ın Yahudi kökeni” teorisinin öncüleri olan bu ÅŸarkiyatçıların bakış açılarına göre ÅŸekillenmiÅŸtir. Yeni kuÅŸaktaki öncüler olarak Hava Lazarus-Yafeh, M. J. Kister ve onların talebeleri Uri Rubin, Michael Lecker, Moshe Gil gibi, çalışmalarını daha ziyade Ä°slam’ın klasik dönemine hasretmiÅŸ olan ÅŸarkiyatçılar gösterilebilir. Bunlar arasında modern dönemde Ä°srail’de oryantalist araÅŸtırmaların öncüsü olarak kabul gören M. J. Kister’in, bilhassa hadis ve siret-tarih alanındaki yüze yakın çalışmasıyla, bugün Ä°srail’de Ä°slam’ın ilk dönemine dair araÅŸtırmalarıyla bilinen birçok ÅŸarkiyatçının yetiÅŸmesinde payı bulunuyor.

Bugün bu araÅŸtırmalar çok daha sofistike olarak istihbarat birimleri ve devlet merkezli teo-politik/teo-stratejik ve Siyonist hedeflerle de yürütülüyor. Bu meyanda, ayrıca belirtilmelidir ki Türkiye’de uzun senelerdir kurulması tartışmalı olan bir “Ä°slam üniversitesi” dar kapsamlı olarak Ä°srail’de halihazırda bulunmaktadır. Dolayısıyla Ä°srail Ä°slamiyet ve Müslümanlarla ilgili önemli bilgi birikimine ve projeksiyonlara sahip. Bu bilgi birikimine dayanan, Ä°slamiyet’e-Müslümanlara yönelik teo-politik stratejilerini de adım adım uygulamakta.

Bütün bunlara raÄŸmen neticede ÅŸunu ifade edelim ki Kudüs “mahÅŸer yeridir” ve Müslümanları birleÅŸtirme fonksiyonu vardır. Ümmetin farklı renkleri Kudüs’te birleÅŸir. Fakat Ä°slam coÄŸrafyasının önemli devletlerinin baskı altına alındığı da bir gerçektir. Ä°srail ile “düÅŸman kardeÅŸliÄŸi” gibi bir durumda olan Ä°ran yeni ABD yönetimiyle nükleer anlaÅŸma ve blokajın kaldırılmasıyla, BirleÅŸik Arap Emirlikleri ve Bahreyn Ä°brahim AnlaÅŸmasıyla, Mısır da ekonomi-politik ile baskılanmaktadır. Bu durumda geriye (Talmud’da “Kuzeyin aslanları sizi parçalayacak” diye geçen) Ä°slam coÄŸrafyasının en merkezi-mihver devletlerinden olan Türkiye kalıyor. Türkiye CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan Ä°srail’in son saldırılarıyla ilgili daha ilk andan itibaren yoÄŸun bir diplomasi trafiÄŸi yürüttü ve yürütmeye devam ediyor. Nitekim Noam Chomsky de “Ä°srail’e karşı güçlü tavır alan ve Filistinlilere yapılan haksızlığa karşı açıkça konuÅŸan tek ülke Türkiye’dir” açıklamasıyla bunu ifade etmiÅŸtir.

Bu sebepledir ki gerek Yeni Zelanda saldırısı gerekse Ä°srail’in Mescid-i Aksa saldırısı sonrasındaki duruÅŸu sebebiyle, ortak hedef olarak Türkiye ve ErdoÄŸan öne çıkmıştır. Bu itibarla Orta çaÄŸlardan bu yana “ötekine” ve özellikle de Müslümanlara karşı devam eden öjenik bakışın günümüzde Batı’da yabancı düÅŸmanlığı, Ä°slamofobi, ırkçılık-antisemitizm, Türkofobi-ErdoÄŸanfobi halini alarak adeta matruÅŸka bebekleri gibi iç içe geçtiÄŸini söyleyebiliriz.

Belki birkaç gün sonra bitecek olan Ä°srail saldırılarına yönelik, artık kınamanın ötesinde yeni bir stratejiye ihtiyaç olduÄŸu izahtan varestedir. Ä°ki milyara yakın nüfusa sahip Müslüman coÄŸrafyanın nüfuslarını nüfuza çevirme stratejilerine, Ä°slam ülkeleri olarak etkili bir “Kudüs kriterleri” ya da “Kudüs Deklarasyonuna” ihtiyaç vardır. Hatırlanacağı üzere, Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı Mescid-i Aksa’nın 1969’da “Church of God” isimli tarikat mensubu Hristiyan bir Siyonist-entegrist olan Michael Dennis Rohan tarafından kundaklanması üzerine kurulmuÅŸtu. Öyle anlaşılıyor ki Kudüs o dönem nasıl ümmeti birleÅŸtirdiyse, bugünün bölünmüÅŸ Ä°slâm dünyasını da birleÅŸtirme potansiyelini hâlâ koruyor.

Hz. Ä°sa Kudüs’teki daÄŸ vaazında havarîlere “Siz dünyanın tuzu ve ışığısınız” demiÅŸti. Benzer bir sözü Hz. Peygamber de sahabeler için söylemiÅŸti. Åžu hâlde ilk kıble ve etrafı mübarek kılınan Mescid-i Aksa Müslümanlar için tuz ve ışık gibidir. Åžayet Siyonist ellere geçerse ümmet “tuz-ışık” olma vasfını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Müellif: Prof. Dr. Özcan Hıdır

(Çalışmalarını hadis, Yahudi ve Hıristiyan kültürü iliÅŸkisi, din ve kültürlerarası etkileÅŸim, oryantalizm-oksidentalizm, teo-politik, Ä°slam karşıtlığı (kültürel ırkçılık) ve Avrupa’da-Batı’da Ä°slam ve Müslümanlar konularında yoÄŸunlaÅŸtıran Prof. Dr. Özcan Hıdır Ä°stanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi öÄŸretim üyesidir)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.