Sosyal Medya

Güncel

Türkçenin Bağrındaki Hançer

Önce, Türkçe’nin kendisine savaş açıldı. Eski Sovyet metodlarından mülhem bir nifak sokma şekli, Türkçe’nin bağrına hançer gibi girdi. Türk milletinin îmân ve örfü ile sarıp sarmaladığı, kundak içine aldığı, anne sütü gibi azîz, bayrağı derecesinde mukaddes bildiği Türkçe, nâdân ehlinin gayretleri sonunda, milleti ayıran, bölen bir unsur hâline getirildi.



TURGUT GÜLER 

Öyle bir dil karışıklığı var ki, çözebilene ve içinden çıkabilene aÅŸk olsun!.. Arapsaçı hâline gelmiÅŸ bir dil yumağı ile karşı karşıyayız. Bu yüzden, hastalığı teÅŸhîs etmek için tahlîlde kullanılacak bir röntgen filmini çekmek bile zorun ötesinde. Çünkü rahatsızlık millî kültür yapısının her tarafına sirâyet etmiÅŸ.

Önce, Türkçe’nin kendisine savaÅŸ açıldı. Eski Sovyet metodlarından mülhem bir nifak sokma ÅŸekli, Türkçe’nin baÄŸrına hançer gibi girdi. Türk milletinin îmân ve örfü ile sarıp sarmaladığı, kundak içine aldığı, anne sütü gibi azîz, bayrağı derecesinde mukaddes bildiÄŸi Türkçe, nâdân ehlinin gayretleri sonunda, milleti ayıran, bölen bir unsur hâline getirildi. Bin yıldan fazla bir zamânda Türkçe’nin bahçesinde boy atan nice saltanatlı kelimemiz; “kökü Arabî’dir, Fârisî’dir” diye, câsus ilân edildi. Çok az, parmakla sayılacak kadar arkaik Türkçe kelimeyle birlikte, ezici çoÄŸunluÄŸu “uydurma” olan yığınla kaba harf kümesi, dilimize yamanmaya çalışıldı.

Hâlbuki “kelimeler” bizim his ve hayâl dünyâmızın kapılarını açacak anahtarlarımızdır. Onlar olmadan, insana lâyık bir hayâtımız olamaz. Dilimizin tâbiiyetine giren her kelime, yıllar ve asırlar içinde tümen tümen sıfatın, fiilin sembolü hâline gelir. Bu kelimeler, sâdece sözlük mânâlarıyla deÄŸil, deyim, bilmece, atasözü, mecâz gibi daha birçok sâhada dal, budak salarlar. Câhilce ve kasıtla dilimizden atılmaya çalışılan bir asır-dîde kelimenin ardında, kütüphâne dolusu söz enkaazı kalır.

Meselâ, “hâtırâ” kelimesi, kökü Arabî’dir diye atılmak ve yerine “anı” diye bir sadâ konmak isteniyor. “Hâtırâ”,kökünü borçlu olduÄŸu Arapça’da hangi izleri bırakmıştır bilemeyiz, ama Türkçe’de “hatırlattıkları”nı “hâtır”a getirmek o kadar kolay deÄŸil. Bir fincan kahvenin kırk yıl “hatır”ı olur diyen misâfirperver atalarımız, birbirlerinin “hatır”larını kırmamak için “hatır”a dokunmaktan kaçınmışlar ve bu suretle “hatırlı” mevkie çıkmışlardır. Türk târîhi, Türk milletinin “hâtıra” defteri hükmünü sürdürürken, temiz sayfalarını “anı”nın ÅŸerrinden koruyabilmek için “hâtıra”larına sığınmaktadır.

            “AÄŸlarım, hâtıra geldikçe hatırladıklarım”

sözünün neresine “anı”yı koyup merâmınızı ifâde edebilirsiniz. 

“Hâtırâ”daki nezâket ve inceliÄŸi, “anı” da görebilir misiniz?

Ä°ncelmek, maddede ve mânâda farklı tecellî ediyor. Maddenin incelmesi, bâzı durumlarda zâfiyetin, hattâ yok oluÅŸun habercisi olabiliyor.

Ozon tabakasının incelmesi, bu fiilin felâket zirvesini teÅŸkil ediyor. Yıllardır, insan eliyle delinen ve incelen ozon tabakası, artık GüneÅŸ’in önündeki filtre vazîfesini yapamıyor. BaÅŸta deri kanseri olmak üzere sayısız hastalık âfeti, bu incelmenin sâyebânında oturup, eÄŸleÅŸip, semiriyorlar.

Tahtanın incelmesi mobilya ve marangozluk dünyâsının giriÅŸ kapısı. Taze bir aÄŸaç gövdesinin kesilmesi ve kesilen parçaların inceltilmesi esnâsında duyulan koku, yaÄŸmur damlalarının topraÄŸa ilk deÄŸdiÄŸi ânda çıkardığı kokuya benzer. Bu iki kokudan, insan burnu aslâ rahatsızlık duymaz.

Taşın incelmesi, Dünyâ târîhinde en çok Mîmâr Sinan’a havâle edilmiÅŸ bir iÅŸ olarak görünüyor. O Koca Mîmâr da, bu havâleden duyduÄŸu memnûniyeti, taÅŸ iÅŸçiliÄŸi ile tebessüm veznine yerleÅŸtiriyor. TaÅŸ inceliÄŸinin ÅŸâhikası, “minâre”adıyla, Ä°stanbul sokak ve tepelerine, âdetâ ekilmiÅŸ.

kaynak: kırmızılar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.